ALİ SEYYİTHANOĞLU HOCA EFENDİ

1972 yılının yazında Elmalar köyünde bir müddet orman işçisi olarak çalıştım. O günün iktidarına yakın insanların girişimi üzerine rahmetli babamın arzusu hilafına tayini bu köydeki orman dairesine çıkmıştı. O zamanlarda particilik ayağından memurların sürgün gibi tayinleri çok sıradan bir işti maalesef.

Genellikle orman dairesinde çalışan işçi ve memurların çocukları, bu dairenin değişik işlerinde çalışırlar,  böylece ailenin bütçesine katkıda bulunurlar, en azından okul harçlıklarını çıkarırlardı. Daha önce de bahsettiğim gibi ben de değişik yerlerde, mesela Hasancıklı, Fen ve Variyenli (Topçalı) dağlarında fidan dikme, çapalama, kesilen ağaçları veya odunları ölçme gibi değişik işlerde çalıştığım olmuştur. O sene Elmalar Köyünün arkasındaki dağda çok büyük Fidan dikim işleri vardı. Rahmetli babam çalışmam için beni de oraya göndermişti. Kendisi hafta sonları orada kalmazdı. Çünkü evimizi taşımamıştık, ailemiz köyümüzde kalıyordu. Biz orman dairesinin müsait bir odasında kalır, yemeğimizi kendimiz yapar, bulaşıklarımızı biz yıkardık.

Halil Yalçın Beyi ilk defa orada tanıdım. İnce uzun boylu, tığ gibi bir delikanlıydı. Mesleğinde yeni, çalışkan ve gayretli bir intiba bıraktı bizde. Özellikle bizlere davranışı çok nazik ve kibarca idi. Yıllar sonra Andırın’da tanıştığımız Doktor Sezai Kurtaran Bey vesilesiyle dostluğumuz daha da ilerledi. Onunla akraba idiler. Hala şehirde arada bir karşılaşırız. Beyefendi kişiliği ile kalbimizi kazanan bu şahsiyete sevgi ve saygımız artarak devam ediyor.

Orada çalışan memurlardan daha önce de tanıdığım baba dostumuz olan Cennet Osman Efendi de vardı.  Nedirli’nin bu şen şakrak, güler yüzlü tatlı dilli, Babacan tavırlı ormancısı bizim orada neşe kaynağımızdı. Odacı Hüseyin Efendi ile öyle tatlı hatıralar ve fıkralar anlatırlar, öyle şakalar yaparlardı ki gülmekten kırılırdık. Osman amca bazen elini kulağına atarak uzun hava cinsinden türküler söylerdi. Bir de Fidancımız Remzi Efendi vardı. O sırada yeni evlenmişti. Şehirde oturur, işine geliş gidiş yapardı. Malum yeni evlenenlere çok takılırlar. Hüseyin Efendi de takılırdı öyle. Remzi Efendi mahcup olur, kafasını sağa sola sallardı.  Bu takılmaların bazısı aklımda ama biraz adaba aykırı olduğu için yazamıyorum.

Bu arada benim gibi çalışanlar içinde bir yakışıklı delikanlı vardı. Kahramanmaraş İmam Hatip Lisesinde okuyormuş. Benden bir sınıf ileride, yani yedinci sınıfa geçmişti. Maşallah suphanallah, ateş parçası bir delikanlıydı. Hem bilgisi yerinde, hem hitabeti güçlü, hem de medeni cesareti gelişmişti. Bu vesileyle çok girişken, insanlarla çok rahat konuşan, etrafıyla hemen kaynaşan birisiydi. Akşam ve yatsı namazlarında köyün camisine giderdik. Orada imamlık yapan hocamızı da tanırdı. Namaz biter, dualar edilir, Fatihalar okununca hemen yerinden kalkar, mihraba geçer, “cemaat dinleme lütfunda bulunursanız size biraz konuşma yapacağım” der, başlardı tatlı tatlı sohbet etmeye. Köylülerin seveceğini bildiği için bol kıssalı konuşmalar yapar, zevkle dinletirdi. Doğrusu bu delikanlının hem ilmine, hem de İslam davasına bağlılığına hayran kalırdım. Kendimi onunla kıyaslar ve çok geride olduğumu görerek üzülürdüm. Acaba ben de Maraş’ta okusaydım böyle bilgili ve şuurlu bir imam hatipli olabilir miydim?

Benden yaşça belki bir yıl büyük olan bu abimizin adı Ali Seyithanoğlu idi. Onu çok sevmiştim. Öyle insanlarla arkadaşlık başlı başına bir bahtiyarlık ve mutluluktur. O sene yaz tatilim öyle bir arkadaşı tanıdığından dolayı çok kazançlı geçmişti. Kim bilir bu delikanlı gelecekte İslami ilimlerde kendini nasıl geliştirecek ve kitlelere İslam’ı anlatan nasıl bir davet eri ve dava adamı olacaktı! Oradan ayrılırken muhabbetle kucaklaştık.

Yıllar Sonra onunla Kahramanmaraş İmam Hatip Lisesinde beraber çalıştık. Fakat kaderin cilvesine bakınız ki o Yüksek İslam Enstitüsü gibi bir yere gitme nimetinden mahrum kalmış, eğitim enstitüsünde okumuş, Sosyal Bilgiler öğretmeni olmuştu. Öylesine parlak zekâlıların ve istikbal vaat eden öğrencilerin, yatağını bulamamış bir nehir gibi, çöllerde kaybolması beni çok üzüyordu. Diyarbakır İmam Hatip Lisesinde de Mehmet Aslan, Hasan Kaya, Zekeriya Kocakaya gibi çok değerli arkadaşlarım ya İslami bir okula gidememe veya gitse bile çok geç kalma gibi engellerden dolayı hem kendileri, hem de millet için büyük bir kayba maruz kalmışlardı. Bu saydığım arkadaşlarım öğrencilik yıllarında ahlaklı ve çalışkan olma bakımından benden çok çok iyilerdi. Allah Teâlâ’nın bu rızık dağıtma imtihanına önceleri çok şaşırırdım. Artık “Görelim Mevla neyler / Neylerse güzel eyler” diye teslimiyetle bakıyor ve hikmetini anlamaya çalışıyorum.

Ali hocama beraber çalışırken bu duygularımı aktardım ve özel Arapça öğrenmesi için rica ettim. Vakit geçmiş değildi. İlahiyat fakültelerinde gidememenin elim acısını özel dersler alarak çıkarabilirdi. Fakat her nedense çok da umduğum halde o öyle bir yola girmedi. İslamî ilimlerde yeniden bir gayretle çok ilerleyebilirdi. Temeli çok sağlamdı çünkü. Yazık ki olmadı.   Kim bilir ne mazeretleri, ne engelleri vardı bize diyemediği. 

Benim bu sözlerim aman yanlış anlaşılmasın. Hocamın bir ilahiyatçı kadar dini konularda bilgisi vardır ve çok güzel hitabetiyle konuştuğunda yakından bilmeyenler onu ilahiyatçı sanır. Benim kastettiğim, Arapça da İslamî ilimlerde derinlemesine bir uzman, bir âlim olmasıdır. Yoksa o sanki doğuştan hocadır maşallah. Aynı zamanda dürüstlüğü, sevimliliği, gayreti ve tatlı hitabeti ile her zaman derneklerde, vakıflarda bir hoca olarak görev aldı, okulda veya dışarıda öğrencilerine faydalı olmaya çalıştı. Bu dünyada tanıdığım ve sevdiğim öğretmenlerin başında gelen kardeşlerimden birisi oldu. Aramızda anlatmakla bitip tükenmez denecek kadar tatlı hatıralarımız vardır, yâdı bile gönüllere sürur ve inşirah verir. Bunlardan bazılarını değişik vesilelerle yazdık. Kim bilir belki birçoğunu da bir ders ve ibret olması adına yazmaya muvaffak oluruz.

Zaman zaman  bunları düşünür ve Allaha şükrederim. İyi bir Müslüman olamadım ama çok şükür iyi insanlardan güzel arkadaşlarım oldu. Şimdi şu ihtiyarlık günlerimde o arkadaşlarımızla eskisi gibi buluşamasak da kalbimizin derinliklerine kök salmış olan muhabbet hiç eksilmemektedir. Allah celle celaluhu bu muhabbet vesilesiyle bizlere ahirette de çok ikramlarda bulunur inşallah. Bunu O’nun fazlından ve kereminden bekliyor, bunun için dua ediyorum. Rabbimiz bizleri kendi rızası için sevişen kullarından eylesin.