Dinden Kopuş Nasıl Oldu?

Bu sistem kurulduğu gün, dini dışladı. Onu hayattan kovdu. Onu bir vicdan işi saydı ve vicdanın karanlık dehlizlerinde küflenmesini, asla gün ışığına çıkarak bireysel ve sosyal hayatta görülmesini istemedi.

Sorarım sizlere; bilinmeyen, öğretilmeyen ve yaşanmayan bir din nasıl yaşardı?

Zaten yaşasın istemiyorlardı. Zaten materyalist ve pozitivist idiler. Onlara göre din, bir hurafe idi. O yüzden ne okulda, ne özelde dini öğrenilmesini istemediler. Kendileri öğretmediği gibi, gönüllü ve ücretsiz öğretmek isteyenleri de engellediler, cezalandırdılar.

Sonuç; insanımız mahvoldu!

Şimdi soralım; sistemin anlayışı bu olunca, buna göre bir insan tipi yetiştirmeyi amaçlayan Milli Eğitimin amacı ne olurdu?

Okula giren her öğrenciyi dinden soğutmak, dine düşman etmek, dinsizleştirmek! Bunu gören Akif o zaman şöyle haykırmıştı:

İlmi yuttursa hayır yok bu musibetlerden

Bırakın oğlumu, câhilliğe râzıyım ben!

Nitekim mekteplerin hali bu olunca, o zaman veliler çocuklarını okula yazdırmak istemediler. Yazdıranlar da sonradan pişman oldular. Bizim köyden ilk okuyanın babası şöyle demişti: “Elimizle oğlumuzu gavur etmişiz!”

Şimdi Cumhuriyetin ilk yıllarını kimileri “asrısaadet” sanıyor. İşte övündükleri sistem bu! Bize göre, o zamanlar en koyu “asrıcahiliyyedir”. Yaşanan kopkoyu bir cehalet ve zulümdür.

Bırakın o yılları, 1970 li yıllarda, MTTB adına Necip Fazıl Merhumu konferansa davet işinde sorumlu olduğum için bir arkadaşımla, Edip Gönenç Beyle polis binasına alındık. Suçumuz, heyecanlı gençlerimiz Üstadı otelden konferans salonuna yürüyerek götürmüşler. Yani biz sorumlular izinsiz yürüyüş yaptırmışız(!) Neyse, diyeceğim şu, girdirildiğimiz odanın kapısında “Buraya Allah giremez” yazılmıştı. Tüylerim diken diken oldu görünce…

Sonra öğretmen oldum, bu sefer laboratuvarda ders yapan öğretmenler “Buraya Allah giremez” diyorlardı.

Bunları neden mi yazıyorum?

“Bu dinden kopan insanlar nasıl yetişti?” sorusunun cevabını bulmak için!