İsmet Karaokur Hocamı ara sıra görsem de esas tanımam Konya Müftülüğünden sonra Maraş’a vaiz olarak atanmasıyla olmuştur. Ondan önce uzun boylu sohbetimiz olmamıştır. Ancak kendisinin adını çok duymuşumdur.
Onu yakinen tanımazdan önce aklımda kalan şunlardır.
Maraş’ta 1930’yılında doğmuştur. Babası şehrin eşrafından Hasan Efendidir. Özel
hocalardan dini ilim tahsil görmüş, on yaşında hafız olmuştur. Özellikle de
Bahçeci Hocada okurken efendiliği, ağırbaşlılığı ile dikkat çekmiştir. Orada beraber
okuyanlardan hep bunu duymuşumdur.
İlkokulu dışardan bitirmiş, sonra yeni açılan İmam
Hatip Okuluna girmiş, 1958’de oradan mezun olmuştur. 1960’da Maraş Ulu Camii
İmam hatipliğine tayin edilmiştir. Daha sonra Ankara İlahiyat Fakültesine
gitmiş, 1970 yılında mezun olmuştur.
Daha sonra “Yüksek lisans” için Bağdat’a gitmiş, 1974
Yılında Müftü olarak atanmıştır. Kars ve Konya’da müftülük yapmıştır. Nihayet Maraş’a
vaiz olarak dönmüş, 1981 yılında emekliye ayrılmıştır. Bu arada bir
hayırseverin verdiği maddi imkânlarla “Saçaklızade Vakfını” kurmuş, vefatına
kadar fahri vaizlik ve vakıf çalışmalarıyla ömrünü geçirmiştir. Nihayet 1997 yılında
vefat etmiştir. Hakkında Mustafa Sıddık Uslu Hoca Efendi tarafından “Kişi
Sevdiğiyle Beraberdir” isimli bir eser hazırlanmıştır. Bu eserde onun hayatı ve
yazar ile yaptığı sohbetleri yazılmıştır. Bu arada dostlarının onu tanıtan
yazılarına yer verilmiştir. Bizim de kısa bir yazımız vardır. Eserin baskı
tarihi 2001 yılıdır.
* * *
Ben onu önce gıyaben tanıdım ve sevdim. Aramızda çeyrek
asırlık yaş farkına rağmen tanıştığımızda o da bizi sevdi ve değer verdi. Benim
fahri vaizliğim ve ortak dostlarımız münasebetiyle sık karşılaşırdık. Bonmarşenin
serin atmosferi Vehbi Şirikçi abinin misafirperverliği ile birleşince, orada
çok buluşur olduk.
İsmet Hocam cemiyet insanıydı. Her zaman toplum
içindeydi. Esnafları ziyaret ederdi. İnsanlar da onu bir başka sayarlardı. Mesela
yaptığı harika işlerden birisi, Saraçhane camiinde ikindi dersleri idi. On beş
dakikalık bu dersler neredeyse klasikleşmişti. Arada ben de gider, bu dinî
faaliyeti zevkle müşahede ederdim.
Onun Maraş’ta çok sevilmesini bazıları şehirli,
zengin ve müftülük makamına bağlamışlardır. Bence bunlar doğru olsa bile eksik
bir değerlendirmedir. Bunun yanına onun yaşını, başını, bilgisini, tecrübesini,
tatlı dilini, güler yüzünü, aşırılıklardan uzak itidalli halini, kalp kırmamaya
dikkat etmesini, barışçı olmasını, aşırı ihtiyatını, ilgi ve nezaketini de
katmak gerekir. Doğrusu o bu meziyetleri ile sevilip sayılmayı hak ediyordu.
* * *
İsmet Hocam bu saygın konumunu iyi değerlendirirdi. Birçok
insanın ihmal ettiği şehrin zengin iş adamlarını, sanayicilerini, siyasilerini
ihmal etmez, ilişki kurar, bunu dine davet ve irşatta kullanırdı. Fakat bu çok
güzel meziyetini anlamayan kimileri bunu bir noksanlık sayarak “zenginlerin
hocası” gibi hoş olmayan bir sıfatla ifade etmeye kalkışmışlardı. Oysa bu zenginlerin
dinî duygu ve bilgilere fakirlerden daha çok ihtiyacı vardı. Zira onlar mal
fitnesi ile imtihana tabi tutulmuşlardı. Azıtmaları fakirlere göre daha mümkün
ve kolaydı. Hâlbuki onlar bozulursa, zararları umumi olabilirdi. Tam tersi, iyi
bir Müslüman olduklarında bu bozulma olmadığı gibi, malları ile dinimize,
kültür ve medeniyetimize katkı sunabilir, başta fakir fukara olmak üzere daha
çok insanlara yardım edebilir, sosyal hizmetlere katılabilirlerdi. İnsanlar bu
çıplak gerçeği neden göremezlerdi?
* * *
Ben onu seksenli yılların başında daha yakından
tanımıştım. O zamanlar sakal bırakan müftüler azdı. Hala da öyle değil mi? Doğrusu
sakalsız bir din görevlisi düşünemiyorum. Bence hocaların sakallarını kesmesi
çok yakışıksız bir davranıştır. İsmet hocamın yakışıklı simasını sakal daha da
güzelleştiriyordu. Orta boylu hafif şişman, temiz ve kaliteli bir giyim kuşam,
her zaman tatlı dil ve tebessüm, dengeli hareketler, güzel bir Türkçe, ahenkli
bir üslup, ilk bakışta insanı etkiliyordu. Sağlıklı bir yapısı vardı. Vefatına kadar
ciddi bir hastalığını duymadık. Ama kalbi demek biraz yorgun düşmüştü. Vefat gecesi
şehrin dışında bir bağ evindelermiş. 28 Şubat Post Modern darbesinde İmam hatiplerin perişan
hali konuşulmuş. Bu konu da onu çok üzmüş. Öyle ya, herkese kendisi
öğretiyordur o hadisi: “Müslümanların dertleriyle dertlenmeyen onlardan
değildir.”
Nasıl olur da böyle saçma bir darbe ile gerek siyaset, gerek eğitim, gerek
idare ve kurumlarda Müslümanların yıllarca çalışıp didinerek ortaya koyduğu birikimler
ve eserler, imkânlar ve insanlar, kurumlar ve kuruluşlar, bir Yahudi oyunuyla
gümbür gümbür yıkılırlar. Millet top yekun işkenceye tabi tutulur. Buna kalp
nasıl dayansın ki?
Onu kalpten götüren olaylar, bizi de kalp ve tansiyon hastası ediyordu…
* *
*
İsmet Hocam ilmi severdi. Bazen beraber Arapça
eserler okuyan arkadaşları ziyaret eder, derslerini dinlerdi. Evinde ne kadar
okurdu bilemem. Ama geriye bir yazılı eser bırakmadı. Onun ilmini vaazlarından anlamaya
çalışırdık. Vaazlarında dikkat çeken temiz bir dil, sakin ve yalım bir anlatım
vardı. Belki bir kusuru, cümleyi birbirine bağlayarak çok uzatırdı. Uzun cümle
baş ile sondaki bağı kopararak halkın anlamasını zorlaştırabilirdi. Halka zannımca
kesik kesik kısa cümleler daha faydalı olurdu.
Bir de Hoca Efendi çok tekrara giderdi. Belki bu
vaazlarda gerekli görülebilir. Çünkü vaaz, sınıftaki ders gibi değildir. Vaazın
başında gelen olduğu gibi, ortasında ve sonunda gelen de olabiliyor. Bu yüzden sonra
gelenler için başta anlatılanlar bir daha tekrar edilse iyi olabilir, ama
tekrarın çoğalması, dikkatli dinleyenleri de sıkabilir. Bir de Hoca Efendi
fıkhî hükümleri verirken ihtilafları sayar, muhtemel anlayışları ortaya koyar,
ama genellikle sonunda bir hükmü tercih etmeden bırakırdı. O zaman vatandaş
hangi görüşü alacaktır? Sanırım konunun çok tekrarının bir sebebi de budur. Ama
bütün bu anlatımlar, ders almış bir spiker gibi güzel bir dil ve konuşma
biçimiyle sunulurdu. O dili hep takdir etmişimdir.
* * *
Hoca Efendi yılların verdiği idarecilik tecrübesiyle
de olsa gerek, vaazlarında devlet, yönetim, kanunlar, laiklik, dünya Müslümanlarının
sorunları gibi netameli konulara pek girmezdi. Ona göre dini bilmede ve
yaşamada, ahlaklı ve faziletli davranmada bir sorun vardı. Bu halledilebilirse,
diğer sorunlar da çözülürdü. O yüzden ahlak eğitimine önem verirdi. Yer yer
helal ve haramları da anlatırdı. Ama bütün bunlar iddia taşımayan, suçlamayan,
itici ve kırıcı olmayan bir dil ve üslup ile anlatılırdı.
* * *
Onun dini hayatının özelini elbette bilemeyiz. Ancak
namazına titizdi. Kur’an okumasını severdi. İnsanların hal ve hatırını sorar,
ilgilenirdi. Belli bir cemaati ben bilerek yoktu. Siyaseten Merhum Erbakan’ı
oyuyla desteklerdi. Ama fiilen siyasetten uzaktı. Ben bilerek bir tarikatı da yoktu.
Ama son senelerinde Darende’ye, Hulusi Ateş Efendiye bazen giderdi. Bu bir
davet ile miydi, kendi tercihi mi idi, doğrusu onu da merak edip sormadık. İnsanların
kendisi söz açmadıkça çok özeline girmemek benim de bir hayat ilkemdi.
* * *
Hoca Efendinin şehrin diğer hocaları ile arası iyiydi. Ziyaretine gittiği Hoca Efendiler de vardı. Zaten onun hoş sohbeti herkes için bir mutluluk vesilesiydi. Bizi de severdi merhum. Hatta vakıf kurma aşamasında nasıl bir şey yapsak diye istişare etti. Vakfı kurarken beraber çalışalım diye ısrar etti. Biz nazik ve kibarca o isteği kabullenememe sebeplerinin bir kısmını anlattık. Bizim çalışma alanımız daha çok ilimdi. Vakıf çalışmaları zamanımızı alabilirdi. Bir koltukta hem ilim, hem hareket gitmezdi. Bu yüzden bizi bağışlamasını istedik. Ama ilmi faaliyetlerde elden gelen yardım için peşinen söz verdik.
* * *
Bizim “İsmet Karaokur” deyince daha çok ahlaki
meziyetleri ve olgun şahsiyeti aklımıza gelir. Hoca Efendi hareketlerinde
dengelidir. Aşırılıklardan uzak, orta yolu tutar, sulha değer verir bir yapısı
vardır. Af ve müsamahası, birlik ve dirlik için çabası unutulmaz. Kendisine gelen
fıkhi davaları da sulh ile çözmeye gayret ederdi. Onun doğruluğuna hayatı
şahittir. Mesleğinin izzetini korumuştur. Kimse onun aleyhinde yok bizi
aldattı, bize kötü söyledi, bize haksızlık etti dediğini biz duymadık. İffetine,
hayâsına, nezaketine, vakarına biz rahatlıkla şahitlik yaparız. Düşünüyorum da
onun birisine kızıp kötü söylediğini hatırlamıyorum. Ağzından küfür, kötü ve
nahoş söz şahsen ben hiç duymadım. Selamını, sohbetini, güler yüz tatlı dilini,
beşeri münasebetlerindeki başarısını yukarıda yazmıştım, tekrara gerek
duymuyorum.
* * *
İsmet Hocamın kurduğu Saçaklızade Vakfı hayırlı
hizmetlerini sürdürmektedir. Bunlardan birisi de her sene onun adına bir gece
tertip etmeleridir. Bu şehir ona vefa göstererek büyük bulvarlarından birisine
adını vermiştir. Sanırım ileride adına okullar, kütüphaneler, çeşmeler
yapılacak, adı yaşatılmaya çalışılacaktır.
Yıllar geçtikçe onu içten içe özlüyoruz. Allah
Teâlâ’ya yalvarırız ki bizi cümle ahbap ile birlikte onunla cennetinde cem
eylesin.
Âmin.