Mehmet Alkış
Küresel sistem; yeni gelişmeler karşısında
egemenliğini ve çıkarlarını sürdürmek üzere yeni politikalarının önünü
tıkayanları ortadan kaldırmak için her yolu meşru saydığından, ihtiyaç duydukça
zora başvurmakta tereddüt etmemiştir. Bunun için; “İyilikle yapmazsan zorla
yaptırırım” deyişindeki mantığı işleterek dünyanın çeşitli ülkelerinde yüzlerce
kez pek çok darbe gerçekleştirmiş ve isteklerini zor yoluyla kabul ettirmiştir.
Son yüzyılda dünyanın Batı dışı
ülkelerinde; adı, tarihi, sorumluları ve planlayıcıları bilinen beş yüz
civarında darbe gerçekleştiğini ilgili kaynaklar bildiriyor.
Buna göre, en çok darbeye Afrika kıtasında
bulunan ülkelerin maruz kaldığı anlaşılıyor. Tamamı elli dört (54) ülkeden
oluşan Afrika'da, kayıtlara geçen yüz kırk altı (146) darbe gerçekleştiğine
bakılırsa, ülke başına düşen darbe sayısı, ortalama üçtür. Darbe olarak
adlandırılmayan pek çok müdahale ve bitmez tükenmez iç savaşların aynı amaçla
ve aynı güçler tarafından planlandığı düşünülürse işin vahameti daha iyi
anlaşılır.
Amerika kıtasında bulunan ülkeler
bakımından durum üç aşağı beş yukarı Afrika'dan farksızdır. Daha sonra
sömürgeci güçler arasında yer alan Avrupa'dan göç edenlerin kurduğu Amerika
Birleşik Devletleri ve Kanada dâhil bu kıtadaki bütün ülkeler, Afrika'dakilere
benzer süreçlerden geçmiştir. Halen sömüren sömürülen ilişkisi şekil ve form
değiştirerek devam ediyor. Bir farkla! Avrupa ülkelerinin yerini alan ve
misyonunu üstlenen Amerika Birleşik Devletleri işi tek başına yerine getiriyor.
Çoğunluğu Müslüman olan Asya ve
Ortadoğu'da sömürgecilik, bazı istisnalar dışında, genel olarak diğer bölgelere
oranla daha geç başlamıştır. Bunun nedeni, tarihin her döneminde başında dini
ve siyasi birliği temsil eden halifenin bulunduğu bir yönetime bütün Müslüman
ülke ve halkların bağlı olmasıydı. Sömürgeci güçler, blok halindeki İslam
ülkelerini diğerleri gibi ele geçirmekte hayli zorlanmışlardır. Bunun için,
birliğin parçalanmasını sağlayacak projelerinin sonuçlanmasını beklemek zorunda
kalmışlar. Projeler, uzun uğraşılar sonucu başarılı olunca istediklerini elde
edebilmişlerdir. Parçalara bölünmesini sağladıkları İslam Ülkelerini
sömürgeleri arasına almaları bu süreçten sonra mümkün olabilmiştir.
Diğer İslam Ülkeleri gibi, Türkiye de
Osmanlı bakiyesi topraklarda önceki sistemle ilişkisi kalmayacak şekilde, sil
baştan, her şeyiyle yeni ve farklı bir ulus devlet olarak kurulmuştur. Doğrudan
olmasa bile dolaylı sömürgeler arasında sayılmaktadır.
“Bağımsızlık Savaşları” adı altında
dünyadaki sömürgeler arasında başlatılan süreç, aslında sömürgeci güçlerin yeni
bir planlamasından başka bir şey değildir. Bununla; doğrudan asker ve yönetici
bulundurmak yerine, işbirlikçiler üzerinden daha düşük maliyetlerle ülkeleri
yönetmeyi hedeflemişlerdir. Ekonomi, siyaset, hukuk, eğitim, dış ilişkiler,
güvenlik gibi temel alanlarda son derece başarılı oldukları ortadadır.
Bu süreçte ortaya çıkması muhtemel
riskleri bertaraf etmek üzere “darbe” faktörünü her zaman hazır tutmuşlardır.
Darbelerin büyük çoğunluğunun söz konusu bağımsızlıklardan sonraki sürece
rastlaması, sömürenlerin çıkarlarının riske girmesiyle doğrudan bağlantılıdır.
Dikkate değer ilginç bir bilgi de
sömürgeci ve sömürülen ülkelerin sayıları arasındaki korkunç dengesizlikle
ilgilidir. Dünyadaki iki yüz sekiz (208) ülkenin içinde sömürgecilerin sayısı
çok küçük bir orana sahiptir: İspanya, Portekiz, Fransa, İngiltere, İtalya,
Hollanda, Belçika, ABD ve Rusya. Kabaca ifade edecek olursak, dünyadaki iki yüz
ülkeye, on ülke öteden beri hükmediyor.
Hiç kuşkusuz zihinsel bağımlılık; en
yaygın, en kalıcı, en riskli, en yozlaştırıcı, en etkili, en
kişiliksizleştirici, özgürlüğü yok edici bir hastalık ve bataklıktır.
Denilebilir ki; sömürgecilik ve emperyalizm, yeryüzündeki insanların
çoğunluğunu, öncelikle zihinsel olarak köleleştirerek sömürülmeye elverişli
hale getirmiştir. Birçok alanda olduğu gibi zihinsel bağımlılığın da
küreselleşerek çok tehlikeli ve riskli bir boyut kazanmasına zemin
hazırlamıştır.
Öyle ki; söz konusu bağımlılıkla hareket
edenlerin, Dini/İslam'ı kimliğinden uzaklaştırarak küresel güçlerin egemenliği
ve çıkarları için araçsallaştırdıklarına bile yaşadığımız şu günlerde yakından
şahit olduk. Darbe gibi en kirli tezgâha başvurup ortalığı kana buladıklarını,
dindaşlarını katlettiklerini görme talihsizliğini yaşadık.
Onun için; zihinsel bağımlılık içinde olan
insanların her zaman darbelere yandaş olma potansiyeline sahip oldukları
unutulmamalıdır. Öyleyse, yapılması gereken en önemli şey bu bağımlılığı
ortadan kaldırmanın yolunu bulmaktır.
27.07.2016
Doğu Türkistan davası
İdlib’de neler oluyor?
Şeyh mi, âlim mi?
Kudüs’e giden hüzünlü yol
Meğer ben ne enayiymişim!
EBÛ YÛSUF
Ramazanaoğlu Mahmud Sâmi Efendi Hazretleri
İnsan Rûhu İçin: ÜÇ TEMEL İHTİYAÇ
ALLAH İLE BERABERLİK
Osman Nûri Topbaş
Efendimizle Bir Gün
Ümmü Seleme (r.anha)
“Ömürlük Yara” Ahmet Doğan İlbey
Erdoğan'a 20 Öneri
Suriye Daha Çok Su Götürür
Batı panikledi
Küresel çıkmazda yol aramak
"DuyDuyarsızlığın ve saygısızlığın bu kadarına da “pes!”
Cemaat, tarikat, vs...
“İbadet” katmanına sesleniş
Darbecilik zihinde başlar
Yaşasın millet!
Oruç Kalkandır
Binali Yıldırım en zor döneme tanık olacak
Mimarlar Sultanı
MİRAÇ GECESİ
Temizlik Yaptım Bugün
Nereden Başlamalı?
Elbette Şopensiz...
İİT’de hassas dönem başkanlığımız
Bir Safsata
Bir Barış Medeniyeti Olarak İslam
Kızma, Cennete Gir
BİR DESTANDIR KAHRAMANMARAŞ
Kablolu Gençlik