Menfur darbe kalkışması hakkında yapılan araştırmalar sonucunda öyle anlaşılıyor ki, 15 Temmuz darbe kalkışması, Türkiye tarihinin en tehlikeli ve en karanlık bir kalkışmasıdır. Maazallah, kökü dışarıda olan ve dış destekli olduğu artık çok daha aşikâr olan bu darbe kalkışması eğer başarılı olsaydı, muhtemeldir ki bunun bir adım ötesi iç savaş olacaktı. Böylece, bir taraftan PKK terör örgütü ve bir taraftan da IŞİD’in alan kazanma mücadelesinin başlamasıyla ülke parçalanarak, kim bilir belki de Suriye gibi olmuş olacaktı.
Bilindiği gibi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulduktan
sonra siyasî ve sosyal anlamda yönünü tamamen Batıya döndürmüştür. Avrupa’yı
örnek alan inkılâplarla yapılan düzenlemelerle, Türkiye’nin Batılı anlamda
siyasî ve sosyal dönüşümü sağlanmaya çalışılmıştır. Bunun sonucunda, yani her
alanda yapılan inkılâplar neticesinde, ülkede kısmen de olsa siyasî ve sosyal
dönüşüm sağlanmış olacaktır. Böylece ülkemizde, yavaş yavaş seküler yaşam tarzını
yaşayan ve savunan elit bir zümre oluşmaya başlamıştır. Bu arada yeni kurulan
devlet, kuruluşundan hemen sonra “Laikliğe geçişin altyapısını hazırlama”
adına başlattığı yeni düzenlemelerle, ülkedeki bütün dînî kurumları tasfiye
etmeye başlamıştır.
23 Nisan 1920’de TBMM’nin açılmasıyla temelleri atılan yeni
devlet “Ulusal Egemenlik” sloganıyla kurulmuştur. Fakat ne var ki,
halkının büyük bir ekseriyeti Müslüman olan yeni devlette, dindar ve mütedeyyin
kesimler uzunca bir süre mevcut halleriyle kabullenilemeyerek “öteki”
muamelesi görmüştür. Bunun sonucunda, ülkemizdeki en ufak bir İslâmî hareketlilik
ve faaliyetler dahi, tarifi anayasada tam olarak yapılmamış olan “irtica” suçlamasıyla suçlanılmıştır. Yönetimlerin
her türlü engelleme ve öteleme girişimlerine rağmen, mütedeyyin kesimlerin
ülkemizdeki faaliyet ve çalışmaları, yer yer aksaklıklar olsa da bir şekilde
devam etmiştir. Çünkü onlar, haklı olarak kendilerini bu ülkenin asıl sahipleri
olarak gördükleri için, her türlü engelleme girişimlerine rağmen geri adım
atmayarak büyük bir özveriyle mevcut kanunlar çerçevesinde çalışmalarını devam
ettireceklerdir. Bu şekilde, ülkenin üst
düzey yönetici ve elitlerinin, söz konusu kesimlere yönelik önyargılı
yaklaşımları yıllar yılı devam edecektir. Bilindiği gibi, dindar ve mütedeyyin
kesimler tarihlerinin belki de en sıkıntılı dönemlerini “28 Şubat Süreci”nde
yaşamışlardır.
2002 yılının sonları yakın tarihimiz için çok önemli bir
sürecin başlangıcı olarak kabul edilmektedir. Çünkü, söz konusu yılın Kasım
ayında yapılan genel seçimleri, dindar ve mütedeyyin kimliğiyle bilinen Ak
Parti kazanmıştır. Sonrasında üst üste gelen Ak Parti hükümetleri
iktidarları... Bu iktidarlar döneminde, ülkemizde yaşayan ve nüfusumuzun
ekseriyetini oluşturan dindar ve mütedeyyin kesimler, devlet ve iktidarlar
tarafından artık “öteki” olarak görülmemeye başlanmıştır. Bunun sonucunda,
ülkemizin inkâr edilemeyen bir gerçekliği olan dindar ve mütedeyyin kesimler,
belkide tarihlerinin en rahat dönemlerini yaşamaya başlayacaklardır. Gelinen
nokta itibarıyla artık dönemin iktidarı, aralarında çok fazla ayırım yapmadan
ülkedeki bütün dînî ve müteyyin cemaatları desteklemeye başlayacaktır. Bunun sonucunda,
dindar kimlikli insanlarımız kamusal alanlarda çok daha fazla görünür olmaya
başlamışlardır. Bu anlamda dönemin hükümetleri iyi niyetli olarak, diğer dînî
cemaatler gibi, o dönemde “hizmet hareketi” olarak
ifadelendirilen “gülen” cemaatini de desteklemiştir. Bunun neticesinde adı geçen
cemaat, biraz da mevcut iktidarların tercih ve destekleriyle, başta ordu ve
yargı olmak üzere, devletin en alt kademesinden en üst kademesine varıncaya
kadar bütün birimlerde muazzam bir şekilde kadrolaşmaya başlamışlardır. Öyle ki
gerek yargıda, gerek orduda ve gerekse devletin diğer kademelerindeki “Fetö”cü kadrolaşması, oranları
itibarıyla duyanları dudak uçurtmaktadır.
Fakat heyhat..., ne var ki söz konusu cemaat, Ak Parti hükümetlerinin kendilerine yıllarca
iyiniyetle koşulsuz olarak verdikleri desteği, maalesef ki maalesef
değerlendiremeyerek, “güç zehirlenmesi” diyebileceğimiz
bir çılgınlıkla darbe kalkışmasında bulunarak kötüye kullanmak istemiştir. Ve
böylece ne yazıktır ki, Ak Parti hükümetleri döneminde kendilerine yıllarca
verilen destek sonucunda oluşan muazzam kadrolar, neticesi itibarıyla zayi
edilmiştir.
Netice itibarıyla denilebilir ki; keşke bu cemaat, Ak Parti
hükümetleri tarafından kendilerine verilen koşulsuz desteği, ülkemiz ve
milletimiz lehine olumlu anlamda kullanabilmiş olsaydı. Yani, yıllar yılıdır
oluşan ve yetiştirilmiş olan kadrolar, Türkiye’nin sosyal ve manevî anlamda
dönüşümünde kullanılabilmiş olsaydı... Fakat
maalesef ki maalesef bu kadrolar, kökü dışarıda olan ve üst akıl tarafından
yönlendirilen alçakça bir kalkışmayla zayi edilmiştir.
Gelecek Tasavvuru
Orda Bir Köy Var Uzakta
Dindarlık Herkesin Hakkı
Yazma Aşkı?
Muhasebe Zamanı
Dünya Küresel Bir Köy Mü?
Kafa, Aynı Kafa?
İnkılâp Tarihi Derslerinin Dili
Dünya Küresel Bir Köy Mü?
Araplar Bize İhanet Etti Mi?
Gayret-i Diniyye Sahibi Olmak
Türkiye, Türkiye’den İbaret Değildir
Sürdürülebilir Dindarlık
Hüzün Ve Sevinç
Keşkesi Olmayan Bir Bilim Dalı Olan Tarih
Vatanımızı Bölemeyeceksiniz
Cemaatler Kimsenin Şamar Oğlanı Değildir
"Sizin Laikliğe İhtiyacınız Yok"
Unutmayacağız, Unutturmayacağız
Şu Ilımlı İslâm Projesi
Âhireti Hesaba Katmadan Yaşamak
Hüzün Ve Sevinç
Hükümete Ekonomi Üzerinden Operasyon Çekmek
Nerde O Eski Ramazanlar?
Son Ramazanımız?
Osmanlıyı Anlamak İnsanlığı Anlamaktır
Sahada Olma Zorunluluğu
Sekülerizmin Neresindeyiz?
Bir Yaşatma İdeali Olarak Îsâr
Türkleri Maddeten Ezmek ve Yıkmak İmkânsızdır
Şu Boğaz Harbi
Türkiye’nin Büyük Devlet Olma İdeali
Türkiye’nin Afrin Operasyonu
Dünya’ya Âhiret Penceresinden Bakmak
Birlikte Yaşama Tecrübesi
Dünyayı Yaşanır Hale Getirmek
Evet, Dünya Beşten Büyüktür
İslâm İşbirliği Teşkilatının Tarihi Kudüs Kararı
Kapanmayan Yaramız Kudüs
Uluslararası Sistemin Çöküşü
Acılar Coğrafyası
Ölüm ve Sürgün
Kamu Sorumluluğu Bilinci
Arakan Denilen Yer
Yanıbaşımızdaki Tehlike
“Türkiye’yi Durdurmalıyız”
Çocuklarımıza Güzel Hatıra Bırakabilmek
Bayramın Ardından
Türkiye Düşmanlığı Üzerinden Siyaset Devşirmek
Birbirimizi Ne Kadar Seviyoruz
Gönüllerde Yaşayabilmek
İslâm Dünyasının Birleşme/Kenetlenme Zarureti
Batının İslâm’la Savaşı
Farklılıklarımız Zenginliğimizdir
Başkalarına Başkalarının Gözüyle Bakmak
Tam da Bir Yıl Önceydi
Nasıl Bir Tarih Eğitimi?
Yaşanılan Hayatta Sıradışı Olabilmek
Her Yerde Kendi Şarkısını Dinlemek
Hz. Peygamber ve Güven Toplumu
Şahsiyet Aşınması/Kişilik Pörsümesi
Batının İslâm’la Savaşı
Çanakkale’de İnsanlık Dersi
Batı Kendine Demokrattır
İslâmsız Olmaz
28 Şubatlar Aslâ Unutulmamalıdır
İşte Batı Bu
Kurtuluşumuzun Manevî Mimarları
Milleti İslâmiye’den Olma Şerefi
Türkiye’nin İstiklâl ve İstikbal Mücadelesi
Muhasebe Zamanı
Seçmeli Ders Düzenlemesinin Önemi
İdeallerimizi Korumak
Savaşı İslâm Topraklarına Taşımak
Niçin Türkiye-Erdoğan- Düşmanlığı?
Self Oryantalizm
Niçin Türkiye-Erdoğan- Düşmanlığı?
Kendimiz Kalarak Gelişmek
Zihinsel Mandacılık
Maarif Davamız
Bayramları Bayram Gibi Eda Edebilmek
15 Temmuz Darbe Kalkışması Ve Kaçırılan Fırsatlar
15 Temmuz Darbe Kalkışmasında Yaşanan İlkler
Türkiye’nin Zaferi
Üç Büyük Fitne
Buruk Bayram
Türkiye’nin AB Macerası
Gönül Köprülerimizi Muhafaza Edebilmek
Ramazan Coşkusu
Gönül Coğrafyamızın Hâli Pür Melali
Din Mutluluktur
Laiklik Bu Ülkenin Kaderi Midir?
Hangi Uluslar Arası Toplum?
Osmanlı Devletinde Hoşgörü Politikası
Yeni Sykıs-Picot Dayatması Mı?
Türkiye Niçin Hedefte?
Çanakkale Ruhu
Adalet Mülkün Temelidir
Halimiz Çaremiz
Türkiye’nin Terörle Sınavı
Suriye Anaforu
Yeniden Merhaba
Kendi Gök Kubbemiz