Bilindiği gibi, Irak ve Suriye’yi de kapsayan Ortadoğu coğrafyası Birinci Dünya Savaşından sonra Osmanlı Devleti’nin elinden çıkmıştır. Söz konusu coğrafyanın Osmanlı hâkimiyetinden çıkmasından sonra Irak İngiltere tarafından, Suriye ise Fransa tarafından işgal edilerek manda ve himaye altına alınmış olacaktır.
Osmanlı
Devleti Birinci Dünya Savaşından mağlup olarak ayrılmış olan bir devlettir. Bunun
sonucunda taraflar arasında 30 Ekim 1918 yılında, çok ağır siyasî, ekonomik ve
askerî koşulları ihtiva eden Mondros Ateşkes Antlaşması imzalanmıştır. İtilâf
devletleri söz konusu ateşkes antlaşmasıyla, Osmanlı Devleti’nin Ortadoğu’daki Arap
toprakları ile Anadolu coğrafyasının birçok stratejik noktasını işgal
etmişlerdir. Şu anda ülkemizin ve ilgili devletlerin gündeminde olan Musul bölgesi
de, taraflar arasında 30 Ekim 1918 yılında imzalanmış bulunan söz konusu
ateşkes antlaşmasından sonra, İngiltere tarafından antlaşma hükümlerine aykırı
olarak işgal edilmiş olan yerlerden biridir.
Milli
Mücadelenin arifesinde toplanmış olan Osmanlı Mebusan Meclisi 12 Ocak 1920’de, Millî
Mücadele için çok önemli olan Misakı Millî kararlarını kabul etmiştir. Söz
konusu bu kararla Musul çevresi Misakı Milliye dâhil edilerek, anavatanımızın
bir parçası olarak kabul edilmiştir.
Türkiye
Cumhuriyeti Devleti Lozan konferansında, Musul ve çevresinin Misakı Milli’ye
dâhil olduğu gerekçesiyle, Musul ve çevresinin yeniden Türkiye’ye bağlanmasını
sağlamak için çok büyük çaba harcamıştır. Fakat ne var ki, Lozan müzakereleri sırasında
istenmeden yapılan bir takım taktik hatalar yüzünden, diplomatik anlamda çok
büyük gayret sarfedilmiş olmasına rağmen Musul ve çevresi yeniden anavatana
dâhil edilememiştir. Lozan antlaşmasından sonraki süreçte Türkiye ile
İngiltere, söz konusu antlaşmanın ilgili hükümleri çerçevesinde, Musul sorununu
çözmek için ikili müzakerelere devam edeceklerdir. Fakat ne var ki, İngiltere
hükümetinin uzlaşmaz tutumu sayesinde ikili görüşmelerden bir sonuca varılamamıştır.
İngiltere ısrarla konuyu, kendi denetiminde olan Milletler Cemiyetine götürmek
isteyecek ve maalesef bu konuda da başarılı olacaktır. Nihayetinde Milletler
Cemiyetinden İngiltere’nin istediği sonuç çıkacak ve bunun sonucunda taraflar
arasında 5 Haziran 1926 yılında Ankara Antlaşması imzalanmış olacaktır. Söz
konusu Ankara Antlaşmasına göre, artık Musul çevresi bir Irak toprağı olarak
kabul edilmiş olacaktı.
1991
yılında Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesinden sonra başlayan süreçte, ABD’nin
desteğiyle Irak’ın kuzeyinde Süleymaniye,
Erbil ve Dohok gibi yerlerde Kuzey Irak Özerk Kürt Yönetimi kurulmuştur.
Söz konusu yönetim, özellikle ABD’nin her anlamda vermiş olduğu destekle
giderek siyasî ve ekonomik yönden güçlü bir konuma gelmiştir.
ABD’deki
ikiz kuleler saldırısından sonra, 21 Mart 2003 yılında Irak’ta ABD işgali
başlayacaktır. Irak’ın Kuveyt’i işgalinden sonra kurulmuş olan Kuzey Irak
Bölgesel Özerk Kürt Yönetimi, Irak’ın ABD
tarafından işgal edilmesini bütün gücüyle desteklemiştir. Söz konusu
yönetim, Irak’ın ABD tarafından işgali
sırasında ABD’ye vermiş olduğu desteğin karşılığını ABD’den fazlasıyla
alacaktır. Bundan dolayı belki de biraz
da ABD’nin dolaylı işaretiyle, Kuzey
Irak Bölgesel Özerk Kürt Yönetimi uluslar arası kuruluşlar ve devletler
tarafından özellikle kabullenilmiştir. Böylece Irak’ın kuzeyinde, kendisine
bağlı parlamentosu, ordusu ve bütçesi olan özerk bir siyasal yapılanma vücuda
gelmiştir.
Irak’ın
ABD tarafından işgal edilmesinden sonra ülkedeki siyasi, sosyal ve ekonomik
istikrarın bozulmuş olması Kuzey Irak Bölgesel Özerk Kürt Yönetiminin elini her
anlamda daha da güçlendirmiştir. Bunun neticesinde, aralarında Türkiye’nin de
yer aldığı birçok ülke, artık doğrudan doğruya Kuzey Irak Bölgesel Özerk Kürt
Yönetimini muhatap alarak bu yönetimle her türlü ticari ve ekonomik anlaşmalar
yapmaya başlamışlardır. Bu anlamda özellikle de Türkiye, Bölgesel Kürt
Yönetimiyle çok daha ileri boyutlu çeşitli ticari ve ekonomik anlaşmalar yapmıştır.
Türkiye’nin söz konusu desteği sayesinde,
başta Erbil olmak üzere Kuzey Irak Bölgesel Özerk Kürt Yönetimine bağlı
olan şehirlerde gözle görülebilir çok önemli ticari ve ekonomik gelişmeler
yaşanmıştır.
Fakat,
başta Türkiye ve Irak olmak üzere bölge ülkelerinin her türlü ihtiraz ve karşı
çıkmalarına rağmen, Kuzey Irak Bölgesel Özerk Kürt Yönetiminin 25 Eylül 2017
tarihinde bağımsızlık referandumu yapmış olması, bölgesel dengeleri tamamen
altüst etmeye aday bir gelişme olmuştur. Haliyle, yapılan bunca ihtiraz ve
tepkilere rağmen, söz konusu bölgede bağımsızlık referandumunun yapılmış
olmasına, başta Türkiye olmak üzere bölge ülkeleri çok büyük tepki
göstermişlerdir.
İsrail
hariç, bölge ülkelerinin birçoğunun karşı çıkmış olduğu referandumdan dolayı
Kuzey Irak Kürt Yönetimini her yönden zor ve sancılı bir dönem beklemektedir. Coğrafi
konumu itibarıyla büyük oranda Irak, Türkiye ve İran’a mahkûm durumda olan
Kuzey Irak Kürt Yönetiminin, söz konusu bu ülkelerin muhalefetine rağmen ayakta
kalması çok zor gibi gözüküyor. Daha şimdiden Irak, İran ve Türkiye gibi
ülkeler Kuzey Irak’a uçuş yasağı getirmişlerdir bile.
Netice itibarıyla Türkiye, Irak’ın resmen parçalanmasına ve bölgede yer alan Türkmen ve Arapların açıkça karşı oldukları yanıbaşındaki böyle bir siyasi yapılanmayı elbette kabul edecek değildir. Çünkü bu referandum, özellikle de bölgenin demografik yapısı değiştirildikten sonra yapılmıştır, sonuçları ne olursa olsun şaibelidir. Maazallah, söz konusu bölgede böyle bir yapının bağımsızlığını kazanması demek, İslâm dünyasının bağrında ikinci bir İsrail’in kurulması demektir. Gönül coğrafyamızın başta siyasî, ekonomik ve kültürel anlamda olmak üzere bunca sorunları varken, gelinen nokta itibarıyla coğrafyamızın artık yeni siyasî ameliyatları kaldırabilmesi mümkün değildir.
Sekülerizmin Neresindeyiz?
Bir Yaşatma İdeali Olarak Îsâr
Türkleri Maddeten Ezmek ve Yıkmak İmkânsızdır
Şu Boğaz Harbi
Türkiye’nin Büyük Devlet Olma İdeali
Türkiye’nin Afrin Operasyonu
Dünya’ya Âhiret Penceresinden Bakmak
Birlikte Yaşama Tecrübesi
Dünyayı Yaşanır Hale Getirmek
Evet, Dünya Beşten Büyüktür
İslâm İşbirliği Teşkilatının Tarihi Kudüs Kararı
Kapanmayan Yaramız Kudüs
Uluslararası Sistemin Çöküşü
Acılar Coğrafyası
Ölüm ve Sürgün
Kamu Sorumluluğu Bilinci
Arakan Denilen Yer
Yanıbaşımızdaki Tehlike
“Türkiye’yi Durdurmalıyız”
Çocuklarımıza Güzel Hatıra Bırakabilmek
Bayramın Ardından
Türkiye Düşmanlığı Üzerinden Siyaset Devşirmek
Birbirimizi Ne Kadar Seviyoruz
Gönüllerde Yaşayabilmek
İslâm Dünyasının Birleşme/Kenetlenme Zarureti
Batının İslâm’la Savaşı
Farklılıklarımız Zenginliğimizdir
Başkalarına Başkalarının Gözüyle Bakmak
Tam da Bir Yıl Önceydi
Nasıl Bir Tarih Eğitimi?
Yaşanılan Hayatta Sıradışı Olabilmek
Her Yerde Kendi Şarkısını Dinlemek
Hz. Peygamber ve Güven Toplumu
Şahsiyet Aşınması/Kişilik Pörsümesi
Batının İslâm’la Savaşı
Çanakkale’de İnsanlık Dersi
Batı Kendine Demokrattır
İslâmsız Olmaz
28 Şubatlar Aslâ Unutulmamalıdır
İşte Batı Bu
Kurtuluşumuzun Manevî Mimarları
Milleti İslâmiye’den Olma Şerefi
Türkiye’nin İstiklâl ve İstikbal Mücadelesi
Muhasebe Zamanı
Seçmeli Ders Düzenlemesinin Önemi
İdeallerimizi Korumak
Savaşı İslâm Topraklarına Taşımak
Niçin Türkiye-Erdoğan- Düşmanlığı?
Self Oryantalizm
Niçin Türkiye-Erdoğan- Düşmanlığı?
Kendimiz Kalarak Gelişmek
Zihinsel Mandacılık
Maarif Davamız
Bayramları Bayram Gibi Eda Edebilmek
15 Temmuz Darbe Kalkışması Ve Kaçırılan Fırsatlar
15 Temmuz Darbe Kalkışmasında Yaşanan İlkler
Türkiye’nin Zaferi
Üç Büyük Fitne
Buruk Bayram
Türkiye’nin AB Macerası
Gönül Köprülerimizi Muhafaza Edebilmek
Ramazan Coşkusu
Gönül Coğrafyamızın Hâli Pür Melali
Din Mutluluktur
Laiklik Bu Ülkenin Kaderi Midir?
Hangi Uluslar Arası Toplum?
Osmanlı Devletinde Hoşgörü Politikası
Yeni Sykıs-Picot Dayatması Mı?
Türkiye Niçin Hedefte?
Çanakkale Ruhu
Adalet Mülkün Temelidir
Halimiz Çaremiz
Türkiye’nin Terörle Sınavı
Suriye Anaforu
Yeniden Merhaba
Kendi Gök Kubbemiz