Toplum içerisinde yaşayan bireyler olarak, farkında olarak veya olmayarak, sanki giderek daha fazla yalnızlaşan ve bunun sonucunda da daha çok bencilleşen bir çizgiye doğru doludizgin sürükleniyoruz. Görünüşte yüz binlik, beş yüz binlik, hatta belki de daha fazla nüfusa sahip büyük mega metropollerde/şehirlerde yaşıyoruz ama, fakat adeta kalabalıklar içerisinde yalnızlığı yaşıyoruz. Bireyler olarak bizleri biraz da bu çizgiye getiren, yani yalnızlaştıran, bunun sonucunda da bencilleştiren, kişisel anlamda her türlü erdemi ve diyergamlığı önemli ölçüde etkisiz hale getiren küresel kültürün dayatmalarıdır diyebiliriz.
Bizim
bu yazımız, böylesi bir dünyada, yani maddî yeterliliklerin insanları mutlu ve
tatmin etmediği, hatta daha da bencilleştirdiği, artık anlamını/önemini önemli
ölçüde kaybeden bir erdemlilik şaheseri olan îsâr hakkında olacaktır.
Genel
anlamda, hiçbir karşılık beklemeden, insanların başkalarını kendilerine tercih
etmeleri anlamına gelen îsârın, birçok tarifleri yapılmıştır. Bu tariflerin
bazılarını şu şekilde sıralamak mümkündür:
Îsâr,
içerisinde yaşanılan cemiyetin/toplumun menfaat ve çıkarlarını, şahsî
çıkarlarından önce düşünerek, yaşama zevkleri yerine yaşatma idealiyle dolup
taşmaktır. Başka bir ifadeyle îsâr, başkalarına yapacağı yardım faaliyetini,
kesinlikle maddî veya manevî bir beklenti taşımadan, sadece ve sadece yalnızca Allah(cc)
rızası için gerçekleştirilen bir davranıştır.
Yine
aynı şekilde, îsârın başka bir tarifi de şu şekilde yapılmaktadır: Îsâr, kendi
ihtiyacı olsa bile, zarar ve sıkıntılara katlanarak başkasını kendisine tercih
etmek, başkasının ihtiyacını kendi ihtiyacından önce düşünmektir.
Yaşadığımız asırda bizlere bu gün, çok yabancı ve belki de uygulanamaz gibi gelen bu erdemli anlayış, Asrısaadetten günümüze gelinceye kadar geçen dönem içerisinde, İslâm toplumlarında çok canlı bir şekilde uygulana/yaşanıla gelmiştir. Bunun âbidevî şaheser örneklerine İslâm tarihinde çok sık rastlamak mümkündür. O erdemli, görünmez, ‘Hakka adanmış ruhlu’ yüksek karakterli kahramanlar sayesindedir ki İslâmiyet bu gün, doğduğu coğrafya olan Arabistan yarımadasından taşarak dünyanın diğer yerlerine taşınabilmiştir.
Şüphesiz,
îsârın bir takım kademe ve dereceleri bulunmaktadır ki, bunların bazılarını
ruhî, nefsî, bedenî, ferdî ve içtimaî îsâr olarak ifadelendirmek mümkündür.
Şüphesiz saymaya çalıştığımız îsâr çeşitlerinin en ideal olanı da, herhalde can
ile yapılan îsârdır.
Efendimizin(sav)
ve Ashâbı kiram efendilerimizin, başkalarını kendi nefislerine tercih etmeleri
hususu, yani îsâr, Âyeti kerimeler ve Hadîs-i şeriflerde şu şekilde beyan
buyrulmaktadır:
“Kendilerinin de ihtiyaçları olduğu
halde yiyeceklerini, sırf Allah’ın rızasına ermek için fakire, yetime ve esire
ikram ederler. Ve derler ki: ‘Biz size
sırf Allah rızası için ikram ediyoruz, yoksa sizden karşılık beklemediğimiz
gibi teşekkür bile beklemiyoruz. Biz, yüzleri ekşiten asık suratlı o günde
Rabbimizin gazabından korkarız’. Allah da onları o günün felaketinden
korur, onların yüzlerine nûr, gönüllerine ise sürur verir.”
(İnsan,76/8-11)
“Ensardan bazı kimseler
Rasülullah’tan bir şeyler talep ettiler, Efendimiz(sav) de isteklerini yerine
getirdi. Sonra tekrar istediler, O(sav) isteklerini yine verdi. Sonra yine
istediler, O(sav) isteklerini yine verdi. Yanında mevcut olanlar bitmişti…”(Ebu
Saidi’l-Hudrî (ra) den)
Asrısaadet
döneminde de Sahabe efendilerimizin hayatlarında îsârla ilgili birçok örnek
bulmak mümkündür.
Sahabe
efendilerimizin hayatlarından söz konusu etmeye çalıştığımız îsârla ilgili bir
tablo, Yermuk savaşında şu şekilde yaşanmıştır:
Yermuk
savaşında, Hâris b. Hişam, İkrime b. Ebî Cehil ve Ayyaş b. Ebî Rabia ağır
yaralar almışlardı. Hâris b. Hişam içmek
için su istemişti. Askerlerden birisi ona su götürmüş; ancak İkrime’nin de su
istediğini duyunca, “Bu suyu İkrime’ye
götür.” demiştir. İkrime suyu alırken, bu defa Ayyaş’ın su için kendisine
baktığını görmüş ve suyu içmeyerek “Bunu
götür Ayyaş’a ver.” demiştir. Fakat su Ayyaş’a getirildiğinde Ayyaş şehit
olmuş, bunun üzerine sucu İkrime’ye koşmuş; fakat İkrime de şehit olmuştur.
Sucu bu kez de Hâris’in yanına koşmuş; ancak ne var ki yanına vardığında Hâris
de şehit olmuştur.
Tabiidir ki, îsârla ilgili bu örnekleri, sadece Asrısaadet döneminde ve onlardan sonra gelen dönemlerde değil; günümüzde ve bizlerden sonraki dönemlerde de, Kıyamete kadar geçecek dönemde pekâlâ görmek mümkün olabilecektir.
Netice
olarak yazımızı toparlayacak olursak; îsâr,
bilinçli bir şekilde varlığa rağmen yokluğu, yani fakrı ve zühtü tercih
etmektir. Rivayetlere göre Efendimiz(sav), fetihlerden sonra, gelirlerin
artmasıyla maddî bolluğa kavuşulmuş olmasına rağmen, yaşayış tarzını
değiştirmeyip üst üste üç gün buğday ekmeğini doyuncaya kadar yememiştir.
O(sav), hayatı boyunca züht hayatı yaşayarak, eline geçen varlığı ‘başkalarını yaşatma’ uğruna feda
etmiştir.
Ne
diyelim; Rabbimiz yaşadığımız hayatımızda, îsâr sahibi erdemli insanların sayılarının artırmasını
cümlemize nasip ve müyesser eylesin.
Âmin…
Sekülerizmin Neresindeyiz?
Bir Yaşatma İdeali Olarak Îsâr
Türkleri Maddeten Ezmek ve Yıkmak İmkânsızdır
Şu Boğaz Harbi
Türkiye’nin Büyük Devlet Olma İdeali
Türkiye’nin Afrin Operasyonu
Dünya’ya Âhiret Penceresinden Bakmak
Birlikte Yaşama Tecrübesi
Dünyayı Yaşanır Hale Getirmek
Evet, Dünya Beşten Büyüktür
İslâm İşbirliği Teşkilatının Tarihi Kudüs Kararı
Kapanmayan Yaramız Kudüs
Uluslararası Sistemin Çöküşü
Acılar Coğrafyası
Ölüm ve Sürgün
Kamu Sorumluluğu Bilinci
Arakan Denilen Yer
Yanıbaşımızdaki Tehlike
“Türkiye’yi Durdurmalıyız”
Çocuklarımıza Güzel Hatıra Bırakabilmek
Bayramın Ardından
Türkiye Düşmanlığı Üzerinden Siyaset Devşirmek
Birbirimizi Ne Kadar Seviyoruz
Gönüllerde Yaşayabilmek
İslâm Dünyasının Birleşme/Kenetlenme Zarureti
Batının İslâm’la Savaşı
Farklılıklarımız Zenginliğimizdir
Başkalarına Başkalarının Gözüyle Bakmak
Tam da Bir Yıl Önceydi
Nasıl Bir Tarih Eğitimi?
Yaşanılan Hayatta Sıradışı Olabilmek
Her Yerde Kendi Şarkısını Dinlemek
Hz. Peygamber ve Güven Toplumu
Şahsiyet Aşınması/Kişilik Pörsümesi
Batının İslâm’la Savaşı
Çanakkale’de İnsanlık Dersi
Batı Kendine Demokrattır
İslâmsız Olmaz
28 Şubatlar Aslâ Unutulmamalıdır
İşte Batı Bu
Kurtuluşumuzun Manevî Mimarları
Milleti İslâmiye’den Olma Şerefi
Türkiye’nin İstiklâl ve İstikbal Mücadelesi
Muhasebe Zamanı
Seçmeli Ders Düzenlemesinin Önemi
İdeallerimizi Korumak
Savaşı İslâm Topraklarına Taşımak
Niçin Türkiye-Erdoğan- Düşmanlığı?
Self Oryantalizm
Niçin Türkiye-Erdoğan- Düşmanlığı?
Kendimiz Kalarak Gelişmek
Zihinsel Mandacılık
Maarif Davamız
Bayramları Bayram Gibi Eda Edebilmek
15 Temmuz Darbe Kalkışması Ve Kaçırılan Fırsatlar
15 Temmuz Darbe Kalkışmasında Yaşanan İlkler
Türkiye’nin Zaferi
Üç Büyük Fitne
Buruk Bayram
Türkiye’nin AB Macerası
Gönül Köprülerimizi Muhafaza Edebilmek
Ramazan Coşkusu
Gönül Coğrafyamızın Hâli Pür Melali
Din Mutluluktur
Laiklik Bu Ülkenin Kaderi Midir?
Hangi Uluslar Arası Toplum?
Osmanlı Devletinde Hoşgörü Politikası
Yeni Sykıs-Picot Dayatması Mı?
Türkiye Niçin Hedefte?
Çanakkale Ruhu
Adalet Mülkün Temelidir
Halimiz Çaremiz
Türkiye’nin Terörle Sınavı
Suriye Anaforu
Yeniden Merhaba
Kendi Gök Kubbemiz