İmanın Etkisi

Peygamberimiz Efendimiz (as) buyuruyorlar ki: “İman, yetmiş küsür şubedir.  Haya da imandan bir şubedir.”  Bir rivayette şu ziyade vardır: “Bu şubelerden en üstünü “la ilahe illallah” sözüdür, en aşağı mertebede olanı da yolda bulunan rahatsız edici bir şeyi kenara atmaktır.” (Buhari, İman3.  Müslim, İman 57-58.  hn: 35-36.  Ebu Davud, Sünnet 15 hn:4676.  Tirmizi, İman,6 hn:2617.  Nesai, iman 16 hn: 8, 110.  İbn_i Mace, Mukaddime, 9 hn:57.  Tecrid-i Sarih ter.  I.  28, II.  613. )

Bu hadis üzerinde İslam alimleri çok durmuş ve bu yetmiş küsürü incelemişlerdir.  Nihayet Ayni’nin tasnifi güzel görülerek bazı kitaplarda 77 madde olarak tekrar edilmiştir.  

Şimdi burada imanın bir müslümanın günlük bireysel ve toplumsal hayatı ve ahlakı üzerindeki etkisini kısaca da olsa belirterek konuyu bitirmek istiyoruz. 

İmanın İbadet Ve Hukuka Etkisi

Allah Teala’ya ve ahiret gününe içtenlikle inanan bir kişi, bu inancının olumlu etkisini hayatı boyunca üzerinde hisseder ve mutlu olur.  

Çünkü nerede olursa olsun Allah’ın kendisiyle beraber olduğunu,  kendisine şahdamarından daha yakın,  hatta kendisiyle kalbi arasına girdiğini,  kendisinin onu görmese de, onun daima kendisini gördüğünü  bilen bir mü’min, etrafında meleklerden bir ordunun daima var olup kendisine duada bulunduklarının  şuurunda olan bir mü’min, ve bir gün her yaptığının kalabalıklar içinde hesabını vereceğinin   bilincinde bir mü’min, kaynağı Kur’an ve sünnette belirlenen, alimlerimizin yazdıkları kitaplarda tasnif edilen İslam fıkıh ve hukukunu gönüllü olarak ihlas ve samimiyetle yaşar.  

Bu hukukun  uygulandığı İslam ülkesini, İslam devlet başkanının biat ve itaatını, ümmetin birlik ve beraberliğini gözetecek her türlü saldırı, tehlike ve fitnelerden korur.  

Emirlere, yasaklara ve mübahlara  şer’i şerif çerçevesinde uyar.  Gusül, abdest ve görülen pisliklereden kendisini, elbisesini, çevresini temizlemek olan hadesten ve necasetten taharet ile başlayıp namazla, oruçla, zekatla, hacla, umre ile, kurbanla, adaklarla, Kur’an okumakla, zikrullahla, helal rızık için çalışmakla, iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmakla devam eden ve cihadla zirveyi bulan ibadetlerini yerine getirir.  

İslam şeriatının gerek kamu hukuku, gerekse borçlar hukuku olarak bütün kanun ve prensiplerine gönülden bağlı kalır ve itaat eder.  “Şeriatın kestiği parmak acımaz” atasözünde ifadesini bulan manayı  hayatının  vazgeçilmez ölçüsü kabul eder.  

Zaruretler dışında Allah’ın haram kıldığı leş, akmış kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına kesilen hayvanların etlerini yemez, her türlü sarhoş edici içkileri içmez, uyuşturucu kullanmaz.  Bunların ticaretini, taşımacılığını da yapmaz.  Giyeceklerinde tesettüre dikkat eder, altın ve gümüşü ev eşyası olarak kullanmaz, erkek olarak saf ipek giymez.  Karşı cinsin elbisesini giymez.  Fıtratı değiştirecek dövme, estetik ameliyat, kaş aldırma, peruk takma gibi süslenmelere gitmez.  Heykel yapmaz, evinde bulundurmaz.  Lüzumsuz köpek beslemez.  İslam’ın haram kıldığı mesleklerde ve iş yerlerinde çalışmaz. 

Muamelelerinde  İslam’ın emirlerine dikkat eder.  Kimseyi kandırmaz, aldatmaz.  Karaborsacılık yapmaz, yalan yere yemin etmez, eksik ölçmez ve tartmaz, çalınan veya gasbedilen malı almaz, faizli muamelelerde bulunmaz.  Haksız kazançtan, rüşvetten, israftan kaçar. 

Aile hayatında nikahın ötesinde cinsel haramlara, yani el, dil, kulak ve göz ile yapılanlar da dahil, zina yapmaz.  Nikahı düşen kadınla yalnız kalmaz, livata, hayvanla temas, el ile tatmin gibi cinsel sapıklık ve yanlışlıklardan uzak kalır.  

İctimai hayatında falcılık, sihir, uğursuz sayma gibi batıllarla meşgul olmaz, zavallı hayvanları dövüştürmez.  Her çeşidiyle beraber kumar oynamaz, müziğin haram olanını dinlemez.  

İnsanlar arasında emredilen iyi ilişkileri sürdürürken küsme, darılma, alay, ayıplama, kötü ad ve lakap takma, su-i zan, kusur araştırma, gıybet, nemine (koğuculuk) gibi kardeşliği batırıcı, birliği bitirici, kin ve düşmanlık saçıcı haramlardan kaçar, kimsenin canına, namusuna, şerefine, malına dokunmaz.  

Yaptığı kusurları itiraf ederek insanlardan özrünü beyan ile af diler.  Allah’a da tövbe istiğfar eder.  Hakları sahibine iade eder, haramı mülkünden çıkarır.  Hak sahibini bulamıyorsa, kamuya harcayarak haramdan muhakkak surette arınmaya çalışır. 

İmanın Güzel Ahlaka Etkisi 

Allah’a ve ahiret gününe inanan bir mü’min, dengeli bir hayat yaşar.  Kendisi ve sevdikleri aleyhinde de olsa adaletli olur, hayatını İslam’ın ölçülerine göre yaşar.  Mü’min akıllı olup akıbetini düşünerek konuşur, yapar.  Allah’ı ve sevdiklerini sever, sevmediklerini sevmez.  Kalbi temiz, niyeti dürüsttür.  Herkese karşı mütevazi ve mahviyyetkardır, nazik ve kibardır. 

Bu ölçü ve denge sayesinde başkalarına karşı adil olmaya ve yanlış yapmamaya çalışırken, kendisine yapılan yanlışlara karşı affedici, bağışlayıcı, kusurlarını görmezlikten gelici, müsamahalı, hoşgörülü olur.  Şefkatli, merhametli ve acıyıcıdır.  Kötülükleri iyilikle savar, yerine göre idare eder.  Sulha ve ıslaha çalışır.  

Aile haklarına, ana baba, karı koca, çor çocuk, hısım  akraba, konu komşu haklarına riayet eder.  Büyüklerini arar, sorar, ziyaret eder.  Sözünde durur, vefakardır.  Dostlarını ve arkadaşlarını ziyaret eder ve onlara daima yardımcı olur.  Yetime, öksüze, dula, fakire, biçareye, hastalara, muhacire ve düşkünlere yardım eder. 

Mü’min azimlidir, gayretlidir, daima birlikten yanadır.  Hakda cesurdur, kahramandır.  İyilik, ikram ve ihsan sahibidir.  İnfak ehlidir.  Yani cömerttir.  Hatta kendisi muhtaçken bile vererek îsar gösterir.  Çalışkandır, daima hayra delalet ve teşvik eder, nefsiyle ve düşmanlarıyla cihadı çetindir.  Dirayetlidir.  Ağzı dualıdır.  Allah’a tam bağlıdır.  İçi dışı birdir.  Doğrudur, dostluğuna güvenilir.  Nasihatında samimidir.  Yanında emniyet hissedilir. 

Görevlerini üstün bir liyakatla başarmaya çalışır, emanete riayet eder, eşitliği gözetir, emr-i bil maruf ile hakdan yana tavır koyar.  Feraset ehlidir, faziletli olsa da kendini görmez, her iyiliğe fakir  ve muhtaç bilir, güler yüzlü tatlı dillidir.  Zekidir, hazır cevaptır, ama hayâlıdır.  Herkese hürmet tazimi vardır.  Yaratılanı yaratan adına sever sayar.  Hüsn-ü zan sahibidir. 

Hikmet yiğitidir, nerde bulsa alır.  Hakkı teslim eder, hilim sahibidir ama, hamiyet sahibidir de, korunması gerekeni korur. 

Daima havf ve reca arasında himmetini hayra sarfetmiştir.  Hürriyetini korur, kulluğunu bilir.  İşlerinde ihlaslıdır, karşılığını sadece Allah’tan umar.  İstikamet sahibidir, günahtan kaçınır.  Suçunu itiraf eder, tevbe eder. 

Hayatı düzen içindedir.  Aciz değil, muktedirdir.  Vazifelerini bir tertip ve düzen içerisinde vakitlice ve vakarla yapar.  Hayra vesile olmaya bakar.  Vatanını, milletini sever.  Işlerinde başarılıdır ama övünmez, övülme istemez, tefahur göstermez.  

Tefekkürü çoktur, uzleti çoktur, sukutu sever ama iyilerle beraber olmaya gayret de eder, sohbet ve ülfeti de sever.  Muhabbet ehlidir, sever ve sevilir.  Yemekte tuz kadar olmak üzere bazen şaka da yapar ama yalan katmadan, alay etmeden, hakir görmeden yapar.  Oyun ve eğlenceden hoşlanmaz, aziz ömrünü yele vermez, israf etmez. 

Her haline şükreder.  Sabırlıdır, sıkıntılara katlanır.  Tedbirlidir, tasarrufu sever.  Tevekkül ehlidir, tahammül ehlidir.  Içi dışı temizdir.  Takvalıdır, günah işlerse tövbeyi geciktirmez.  

Zekidir, unutmaz.  Çok yemin etmez.  Yanlışta ısrar ve inat etmez.  Sır saklar.  Bütün bu güzellikler, tüm sırların açığa  çıkacağı ahiret gününde, hesabı çabuk, rahmeti bol, azabı çetin, intikamı dehşetli olan Allah’a iman, sevgi ve saygısından kaynaklanmaktadır. 

İmanın Kötü Huylara Etkisi 

Allah Teala’ya ve ahiret gününe inanan bir mü’min, bir yandan güzel ahlaklı olmaya çalışır ve haramlardan kaçarken, öte yandan ahlakını da çirkinliklerden korur, izzetine, vakarına dikkat eder.  Alçak tabiatlı, düşük karakterli,  laubali olmak ve serseri kalmaktan kaçınır.  Bilir ki asla başıboş değildir.  

Dilini her türlü yalan, yalana şahitlik, iftira, gıybet, nemime, beddua, küfür, müstehcenlik vs. den korur.  Dalkavukluk, yağcılık yapmaz.  Kimseyi aşırı ve yalancı, riyakarane övmez, ama arkasından takdir eder, meziyetlerini sayar, gerektiği kadar över, iltifat eder, kıymet bilir.  Malayani, yani dinine ve dünyasına faydası olmayan boş laf konuşmaz, boş iş yapmaz.  Asla nankörlük etmez, başa kakmaz, yersiz kavga, cidal, münakaşa yapmaz, kimseye sövmez, hakaret etmez.  Öfkesini yenmeye çalışır. 

Kimseye haksızlık ve zulüm etmez.  Hasetçi, hileci, korkak, cimri, pinti, hain, iftiracı, inatçı, alaycı, kinci, kibirli değildir.  Irkçılık yapmaz.  Dünyaya, onun malına, makamına, şanına ve şöhretine şahsiyetini feda ederek heba etmez.  Fitne, fesat, fısk ve fuhuştan uzaktır.  Fırsatçı değildir.   

Oyuna eğlenceye dalmaz.  Serkeşlik etmez, rezaletten kaçınır, her türlü nefis perestlikten, sefahattan, bayağı şehvetlerden, töhmet mahillinde bulunmaktan kaçar.  Tamadan, tembellikten, uyuşukluktan, becerisizlikten, acizlikten, vehimden, vesveseden, zilletten, zemmetmek ve edilmekten son derece sakınır.  

Bunlar her müminde olması gereken sıfatlardır.  Bu sıfatlarla ne kadar sıfatlanmış ise o kadar başarılı, o kadar mutlu, o kadar huzurludur.  Toplum da öyledir.  Böylece dünyada güzel bir tarlaya atılan güzel tohumlar misali bu güzellikler meyvesini verecek, verimi ahireti de etkileyecektir.  Zaten dünya ahiretin tarlasıdır.  Esas ürün orada devşirilecektir.  İşte bu bir yarıştır.  Ancak farklı bir yarıştır.  Yani bir birleriyle yardımlaşmanın başarıyı büyüttüğü bir  yarış.