Peygamberlere İman

Peygamberler, Allah Teala'dan aldıkları ilâhî vahyi, yani emir, yasak ve tavsiyeleri içeren kutsal sözleri insanlara bildiren kişilerdir. Peygamberlik çalışmakla elde edilmez. Resul ve nebi de denilen bu kişiler, Allah'ın toplum içinden seçtiği örnek insanlardır. Onlarda şu değerli sıfatlar daima vardır:

1. İsmet: Peygamberler vahiy öncesinde ve sonrasında büyük günah işlemezler. Hele küfür ve şirk hiç olmaz. Bilerek küçük günah da işlemezler. Ancak bazen zelleler (hatalar) olabilir. Uyarıldıklarında ise derhal tövbe ederler.

2. Sıdk: Doğru sözlüdürler. Yalancıya kimse inanmaz.

3. Emanet: GüEmanet: insanlardır. Onlarda hiyanet olmaz.

4. Fetanet: Üstün zeka, hafıza ve akıldır. İrşad ve tebliğde ikna ve düşmanlarının iddia, hile ve tuzaklarına cevap için bu gereklidir. Ahmak, aptal, geri zekalı, unutkan, gafil ve deliden peygamber olmaz.

5. Tebliğ: Ucunda her türlü işkence ve ölüm de olsa peygamberler, Allah'tan aldıkları vahyi eksiksiz ve ilavesiz olarak insanlara bildirirler. Vahyi gizlemek veya değiştirmek,  onlara caiz değildir. Böyle bir şey olamaz, olmamıştır da. Farzı muhal teşebbüs olsa, Allah onları anında öldürür.

Mucize:

Peygamberler, peygamberliklerini ispat için mucize gösterirler. Mucize, alışılmış olan Allah'ın yarattığı tabiat kanunlarının zıddına olarak gerçekleşen olağanüstü hallerdir. Allah'ın peygamberler eliyle  gerçekleştirdiği böyle bir olay, O’nun Allah'ın peygamberi olduğunun alametidir. Böyle bir olay peygamberlik öncesinde olursa ona “irhas” denir. Bir nevi risalete hazırlık demektir.

Bu tür olaylar veliler elinden çıkarsa “keramet”, saf Müslümanlarda olursa “maûnet”, kafir ve fasıkların elinde istekleri doğrultusunda olursa “istidraç”, isteklerine aykırı olursa “ihanet” adlarını alırlar. İstidraçta amaç, onların azabını artırmak, ihanette ise, rezil etmektir. Şüphesiz onlar bunu hak etmişlerdir. Sihir, harikadan sayılmaz. O, bir bilgi işidir.

Kur’an, yirmi beş peygamberin adını verir. Bunlara iman etmede hiçbir ayırım gözetilmez. Ayrıca geçen üç ismin peygamberliğinde kesin bilgimiz yoktur. Ancak peygamberlerin sayısı bu kadar değildir. Allah bilir, belki yüz binlerce, belki de milyonlarcadır. Bunu iki delile dayanarak söyleyebiliriz.

 Birincisi Allah (cc.), dinini bildirmeden azap etmez:

وَمَا كُنَّا مُعَذِّب۪ينَ حَتّٰى نَبْعَثَ رَسُولاً

"Biz bir resul göndermedikçe azap da etmeyiz." (İsra, 15)

Bugün dünya "Kanunsuz suç ve ceza olmaz" ilkesini önce Kur'an'dan öğrenmiştir. Âyetin, asırlar öncesinde suçun ve cezanın kanunîlik ilkesini bu kadar açık ve kesin bir şekilde ifade etmesi ilgi çekicidir.

Peygamberler gelmediği dönemlerde yaşayan veya bulundukları yer ve durum itibariyle peygamberlerin tebliğlerini alamamış, bunlarla yeteri kadar ilgi kuramamış bulunan insanların dönemini "fetret devri" diye isimlendiriyoruz. Bunların sorumlulukları ve uhrevî kurtuluşları konusunda iki çeşit bilgi vardır:

Birincisi; Ebu Hanife ve İmam Maturidî der ki: Akılları ile bir yaratıcının varlığını bilmeli ve inanmalıdırlar. Yine akıl ile bilinebilecek iyi işleri yapıp kötü işlerden sakınmalıdırlar. O takdirde kurtulurlar. değilse sorumlu olurlar. Eş'arîlere göre bunlara sorumluluk yoktur, azap görmezler. 

İkincisi, sadece son peygamber, tüm dünya ve insanlara, hatta alemlere gönderilmiştir. (Sebe, 28). Ondan önceki peygamberler yalnız kendi kavmine, hem de kavminin diliyle gönderilmiştir.(İbrahim,4) 

Buna göre zaman içinde çeşitli dilleri konuşan binlerce kavim gelip geçmiştir . Öyleyse tarih içinde binlerce, belki de milyonlarca peygamber, kendi kavmine, kendi dilleriyle gönderilmiştir ama, en yakın olan Hz. İsa (as.) hakkında bu kadar yanlışa düşen insanlar zamanla onları unutmuş, anlattıklarını da bozarak belki de batıl dinlerin çıkmasına zemin hazırlamışlardır.

Evet, son peygamber Hz. Muhammed (sav.) Efendimizdir. O, her peygamber gibi bir çok hissi, gözle görülen mucizeler yanında, aklî mucizeler de getirmiştir. Kur’an ve verdiği çağları aşan bazı bilgiler gibi. O’nu inkar akla, ilme, tarihe ters düşmek ve kendi saadetini tepmektir. 

O’nun Risaleti evrenseldir. Dolayısıyla O, zaman itibariyle kabul edenlerin de etmeyenlerin de peygamberidir. Kabul edenlere “ümmet-i İcabet” denir. Etmeyenler ise henüz “Ümmet-i Davet”tirler. Onlara  daveti O’nun adına “ümmet-i icabet” yapacaktır. 

Bu yüzden yeni bir peygamberin gelmesine gerek yoktur. Çünkü peygamber, Allah'tan vahiy getirir. Madem son gelen vahiy ortadadır. Kaybolmamıştır. Öyleyse gerekli olan, yeni bir peygamberin gelmesi değil, ümmetin ehliyet kazanarak tebliğ kıvamına ermesi, o aşk ve iştiyakı kazanmasıdır. Bu, kaçınılmaz bir yükümlülük ve sorumluluktur onlar için.