Vatan

Bize göre vatan, İslam devletinin sahib ve hakim olduğu ve bu hakimiyyeti kabul eden insanların yaşadığı belirli sınırlar içindeki kara deniz ve havadan meydana gelen coğrafi alandır. Özel olarak kişinin doğup büyüdüğü yerlere de vatan denir. Vatan içinde vatan olan bu yerler fıkıh açısın­dan müslümanın içinde doğup büyümesi, bir işte çalışması veya yolculukta ise on beş günden az kalmasına göre "asıl, ikame ve sükna" kısımlarına ayrılır. Bizim kastetdiğimiz, İslami ıstılahta "dâr" diye bilinen şer'i ülkedir.

İnsan sosyal bir varlıktır. Bir sıcak yuvası olsun ister. Orada aile fertleriyle huzur ve saadet içinde yaşamak, dost ve ahbaplarıyla, konu komşusuyla, hemşehri ve vatandaşlarıyla mutlu ve müreffeh bir hayat yaşamak ister

Evini barkını, bağını bahçesini korumak ve güzelleştirmek ister. Onlardan ayrı kalmak üzer insanı. Hasret duyar, özler gurbete düşünce, ayrılınca sıladan. Gözünde tüter dağlar taşlar. Bütün bunlar hep hür bir vatan içinde var olan ilahi nimetlerdir. Bu yüzden anlaşılır ki insanlarda vatan sevgisi fıtrîdir. İnsanı mutlu kılan bütün maddi ve manevi değerlerin, nimetlerin ve servetlerin varlığını ancak bir vatan içinde devam ettirebilir insan.

İnsanın en büyük arzularından olan hürriyet de ancak böyle bir vatanda söz konusudur. İnsan Allaha ancak hür bir vatanda en güzel şekliyle ibadet edebilir, dinini yaşayabilir. Başta hayat hakkı olmak üzere seyehat ve yerleşme, emniyet, özel hayatın korunması ve bütün sosyal faaliyetlere katılabilme gibi şahsi hürriyetler, din, vicdan, fikir, ilim ve sanat, öğrenme, yargıdan faydalanma ve her çeşit haklarını arama gibi manevî hürriyetler, ailenin korunması, mülkiyet ve kazanma hürriyeti, sağlık ve sosyal güvenlik haklan gibi ikti­sadi ve sosyal hak ve hürriyetler, seçme, seçilme, kamuda görev alma gibi her çeşit vatandaşlık haklarından fayda­landıran siyasi hak ve hürriyetler hiç şüphesiz ancak bağımsız bir vatanda gerçekleşebilir.

İşte bütün bu sebeplerden ötürü insan vatanını sever ve korur. Müslümanların servetlerinde gözü olduğundan her zaman hırsla yanıp tutuşan veya onlara dinlerinden dolayı düşmanlık yapan haydutlar, İslam ülkesine saldırdıkları zaman, müslümanlar canlarıyla ve mallarıyla cihad ederek, bu uğurda her türlü sıkıntı ve meşekkatlara katlanarak vatan­larını korurlar. Gerekirse ölür ve öldürürler. Kuşkusuz cihadın bir amacı da vatan müdafasıdır. Vatan her kişiye üstün görünür ve onun savunması için her güzel görülen feda edilir. Bu vatan sevgisi ve savunması, İslam ülkesi vatandaşlarını birbirlerine daha sıkı bağlar ve birliğin, beraberliğin, sevginin, fedakarlığın harika örneklerini ortaya koyar. Vatanlarına hayırlı olan her hizmeti severek yapar, zararlı olanları da katiyyen kabul etmezler.

Neden?

Çünkü, bu vatan, İslam’ın üstünde yaşandığı, müslümanların hür olarak şeriatın emir ve yasaklarını hayatlarına hakim kıldıkları yerdir. Yani asıl amaç Allahtır. Allah’ın rızasıdır aranan. Buna bir araç olduğu için vatan kutsaldır ve onun için çalışmak, orada yaşayanlara hizmet etmek, aslında Allah için çalışmak, O'na ibadet etmektir. Değilse, sırf toprak için çalışmak ve savaş­mak, İslam açısından şirktir. Evet, Allah’ın rızası gözetilerek yapılan her iş nasıl ibadet ise, Allah’ın izni olmaksızın, onun emirlerine aykırı olarak Allah’tah tan başkasının rızasını kazan­mak için yapılan her iş de şirktir. Öyle bir şirk için çalışmak insana sevap kazandırmadığı gibi, bunun için ölmek de cehenneme sürüklenmektir. Buna bir örnek de "Her şey vatan içindir" anlayışıdır. Oysa maksat Allah’tır, vatan değil. Müslüman, ancak bu vatanın ve bu vatanda yaşayanların Allaha bağlılığı oranında vatana bağlıdır. Allaha bağlılıktan sıyrılmış, Allah’ın rızası bir kenara itilmiş veya hiç düşünülüp söz konusu edilmemiş olarak vatan için çalışılırsa, vatanın bölünmez bütünlüğü, korunup yüceltilmesi yegane amaç olursa, işte bu çalışma ve çabalama, İslam’a göre şirktir. Allah’ı insanın maksat ve mabudu olmaktan çıkaran, insanın yönünü Allah’tan başka tarafa çeviren her düşünce, her anlayış, her ilke, her ideoloji, her slogan evet, şirktir. Ancak "her şey vatan için" sloganı "Allah rızası için olduktan sonra her şeyimi vatan için feda edebilirim" anlamında olursa güzel bir mana ifade edebilir müslüman için.

Öyleyse "vatan nedir, vatandaş kimdir", sorulan tabi ki gündeme gelecektir. Tarife dikkat edilirse, bu soruların cevabı bulunabilir. Aslında, yeryüzünün tamamı müslümanlar için bir vatandır. Çünkü yeryüzü Allah’ındır ve insanın yaşamasına müsait yaratılmıştır. Eğer insanlar inansalar ve inandıkları gibi de yaşasalar kuşkusuz yeryüzüne hakim de olacaklardır. Bu Allah’ın bir vadidir müslümanlara. Kaldı ki zaten Allah’ın dininin hakim olduğu yerlerde ancak fitne ve fesat yok ola­cak, insanlar huzur ve saadet içinde yaşayabileceklerdir. Ancak o amaç gerçekleşinceye kadar, vatan iki kısımdır: İslam vatanı, Harb (küfür) vatanı.

İslam vatanı, İslam şeriatının hakim olduğu ülkedir. Harp vatanı ise, kafirlerin emir ve idaresindeki ülkedir. Amaç ise giderek yeryüzünün baştan sona bir İslam vatanı haline getirilmesidir. Küfür ülkesinde yaşayan insanları birbirlerine ve vatanlarına bağlayan şey, aynı vatanda yaşıyor olmalarıdır. Bazen de aynı ırktan oluş, aynı dili konuşuş ve aynı tarihten geliş de önemli bir bağdır. Dolayısıyla vatan ve milletlerine faydalı olanı yapar, zararlı olandan kaçınırlar. Bunun için sevişir veya savaşırlar. Vatandaşlarını sever, vatandaş olmayana önem vermezler. Şüphesiz dünyada bunun faydasını görürler. Müslümana gelince, onun her davranışı İslam’dan kaynaklanır. Onun vatan ve milletine bağlılığı, onları koruyup yüceltmeye çalışması, ancak o vatan ve milletinin İslam’a bağlılığı oranındadır. Eğer müslüman "kafir bir vatanda" yaşıyorsa, İslam ülkesinde yaşayan kardeşleriyle beraber kendi vatan ve kavmine tavır alır. Orası onun vatanı değildir. Vatan ona göre, ancak İslam ülkesidir. Ne içinde yaşadığı küfür ülkesi, ne de orada yaşayan ailesi, soyu sopu onu ilgilendirmez. Eğer orada dinini yaşayabilirse ne âlâ. Değilse, İslam ülkesine hicret etmek zorundadır.

Müslümanlar, dünyanın neresinde ve hangi ırktan, dilden ve renkten olurlarsa olsunlar birbirlerinin kardeşi ve İslam ümmetinin birer parçasıdırlar. İslam toprakları da o onların vatanıdır. Resmi devlet sınırlarının dışında kalsa bile her müslümanın onlarla ilgilenme, koruma, kollama ve yüceltme vazifesi vardır. Kısacası bütün İslam ülkeleri, müs­lümanlar için tek bir vatandır. Bu vatanda gayr-i müslimler de vatandaş olarak bulunabilirler. "Zîmmi" dediğimiz bu insan­ların da hak ve hukukuna riayet edilir, kişiliklerine, kültürler­ine, medeniyetlerine saygı gösterilir.

İslam ülkesinde birden fazla devlet, düşünce olarak istenmese de fiilen olmuştur. Bunun bir tek hilafet altında bir­leşmesi ve bütün dünya müslümanlanna sahip çıkması, hal­letmemiz gereken en temel meselelerimizdendir. Bir de, çağımızda birçok İslam ülkesi, kafirlerin ve münafıkların işgali altındadır. Onları oralardan kovarak İslam devletini kurmak, yeryüzünü adil hilafetin gölgesinde Allaha boyun eğer hale getirmek, bütün inananlara düşen ilahi bir görevdir.