Milliyetçilik

Milliyetçilik, belirli bir coğrafyada ortak kültürel veya etnik kökene sahip toplulukların siyasî ve tarihî meşruiyetiyle yüceltilmesini hedefleyen siyasal, sosyal, kültürel, dinî düşünce ve yaklaşımlarla ideolojik anlamda millî devletin güçlenmesini en önemli hedef sayan bir fikir akımıdır.

Milliyetçiliğin 1789 Fransız İhtilâli'nin ardından geliştiği kabul edilir. Kısa zamanda meydana getirdiği yeni devlet örgütlenmeleri itibariyle bütün zamanların en etkili siyasî ideolojisi olan milliyetçilik modern bir kavramdır. Fakat kişinin üyesi bulunduğu sosyal gruplara ve kültürel unsurlara sevgi ve bağlılık göstermesi insanlık tarihiyle başlayan tabii bir süreçtir. İnsanın fıtratında böyle bir özellik vardır.

Arapça kökenli bu kelime için günümüzde kullandığımız kelime veya kavram sözlüklerine baktığımızda millet için iki anlam öne çıkar:

1-Çoğunlukla aynı topraklar üzerinde yaşayan, aralarında dil, tarih, duygu, ülkü, gelenek ve görenek birliği olan insan topluluğu, ulus. Bir yerde bulunan kimselerin bütünü, herkes. Halk. Ahali. Benzer özellikleri olan topluluk.

2- Din, inanç, şeriat, ilahi hükümlerin tamamı: millet-i İbrahim. Aynı dinden olanlar.

Ömer Demir ve Mustafa Acar’ın yazdığı “Sosyal Bilimler Sözlüğün”de "millet (Nation) Ulus. Tarihsel olarak imparatorlukların çözülmesiyle ortaya çıkan ve aralarında ortak dil, din ve kültür bağı bulunan, ortak bir ülkü etrafında birleşmiş, ayni kaderi paylaşan ve bağımsız bir siyasal kimlikle aynı topraklar üzerinde yaşayan insan topluluğudur."

[1]

Yine bu sözlük milliyetçiliği şöyle tanımlar: "Milliyetçilik (Nationality) Ulusçuluk. Nasyonalizm. Milletine ait olan bütün değerlere sahip çıkma, onları koruma ve yüceltme, başka milletlere ve onlara ait değerleri küçük görme yasasına dayanan ideoloji.”

[2]

Süleyman Hayri Bolay “Felsefi Doktrinler ve Terimleri Sözlüğü” isimli eserinde milliyetçiliği şöyle tanımlar: "Esasını, milli an'aneye, geleneğe, örf ve adetlere uygun olmayan bütün hareketleri, müesseseleri, meslekleri reddederek her şey milli an’aneye uydurmayı hedef edinmenin teşkil ettiği siyasi ve içtimai meslekler. Milliyetçilik her şeyi milli açıdan değerlendiren bir dünya görüşüdür.

Nasyonalizm, millet mefhumunu fertten aileden hatta insaniyetten üstün tutar. O, kitlelerin millet olma gayretlerinde rehber edindikleri prensiplerin doktrin haline gelmesidir. Fransız inkılabından sonra gelişen nasyonalizm, bilhassa Almanya'da Fichte'nin "Alman Milletine Nutuklar"ında ileri sürdüğü birçok fikirleriyle felsefi temelini kuvvetlenmiştir…

Fransız ihtilalinden sonra yaygınlaşan Milliyetçilik fikri bizde azınlıklara sirayet etmiş; Milliyetçilik hareketi imparatorluğun unsurlarının kopmasına ve dağılmaya yüz tutmasına yol açınca imparatorluk çökmeden Türk milliyetçiliği hareketi ortaya çıkmıştır. Bunun da fikri temellerini Durkheim'in sosyolojisinden ve millet anlayışından faydalanarak Ziya Gökalp atmıştır. Ona tarihi ve ilmi araştırmalar ile destek veren Köprülüzade Fuat'tır. Gökalp'in ve Atsız'ın bütün Türkler'i ve bütün Türk tarihini bir bütün sayan "Turancı" milliyetçiliğinin yanında,  1071’den bu yanaki tarihi esas alan "Anadolucu" milliyetçiler de ortaya çıkmıştır. Bunların başında H. Z. Ülken, Remzi Oğuz Arık, Ziyaretten Fahri Fındıkoğlu, Yahya Kemal, Şevket Raşit, Nurettin topçu, Necip Fazıl ve Mehmet kaplan gelmektedir. Yalnız, Topçu ve Necip Fazıl, Anadolu milliyetçiliğine İslamî bir muhteva kazandırmışlardır. Bunlara bir manada Yahya Kemal da katılabilir. Diğerleri daha çok laik düşünceli Anadoluculardır.”

[3]

Bütün bu tariflerden ortaya çıkan gerçek şudur: Milliyetçilik düşüncesi, bir inanç olarak dine inansa da onun devlet ve toplumu düzenleyen ve yöneten kanunları ile yani İslam Şeriatı ile hiçbir alakası olmayan, tamamen batı kaynaklı, laik, seküler, pozitivist karakterli bir fikir akımıdır. Bu düşünce akımı çıktığı zaman içinde birçok iyi niyetli insanlar memleketi kalkındırmak için bu düşüncenin benimseyicisi olmuşlardır. Hatta hem Doğulu hem de Batılı gibi yaşamak bu uzamanın genel bir karakteridir. Son zamanlarda Necip Fazıl ve Nurettin Topçu gibi insanların milliyetçiliğin içerisine dini bir muhteva katmaları bu genel manzarayı değiştirmeyen, sadece onların iyi niyetini gösteren bir durumdur.

[4]

Bir kere daha açık olarak ifade edelim ki İslamcılar ile milliyetçiler arasındaki en temel fark, milliyetçilerin laikliği kabul etmesi, İslam medeniyetinden ve ümmet yapılanmasından çıkarak batı medeniyetine girmeyi ve ulus devlet olmayı kabullenmeleridir.

Kendi öz medeniyetinden çıkarak yabancı ırkların ve dinlerin medeniyetine girmenin ve onların yaşam biçimini kabullenmenin, bu yaman çelişkinin milliyetçilikle ne kadar alakadar olabileceğini artık varın siz düşünün. İşte bu bizim aydınımızın yaşadığı yaman tezattır.

Müslüman alimler ve düşünürler İslam hukukunu reddederek dinden çıkmış Batıcı aydınlarla alakalarını kesin bir şekilde kesmişler ise de, henüz dinden çıkma düşüncesini içine sindiremeyen, içtenlikle Müslüman kalmak isteyen, ama batılılaşmadan da vazgeçemeyen zavallı mustağriplere, arada kalmış perişan milliyetçilere merhametli ve müsamahalı davranmışlar ve onları kazanmaya çalışmışlardır. Bunun bir ifadesi olarak milliyetçiliğe lügat manasından kalkarak dincilik demişler ve milliyetçilere yeniden dindar olmaya, dini yaşamaya ve yaşatmaya çağırmışlardır.

Bu anlamda kullanılmak üzere "müspet Milliyetçilik" kavramını oluşturmuşlardır. "Menfi Milliyetçilik" dedikleri esas Milliyetçilik ise, şu malum batı kaynaklı, dini dışlamış, şeriatı reddetmiş, laik, seküler milliyetçiliktir. Hiç şüphesiz bu milliyetçilik bir ırkçılıktır, kavmiyetçiliktir, nasyonalizmdir, şovenizmdir. Yukarda tarif edildiği gibi, bu tür ırkçılık ve milliyetçilik İslam'da reddedilmiş ve lanetlenmiştir.

Bir kez daha yineleyelim ki din ve şeriat anlamına gelen “millet” ile usçuluk, kavmiyetçilik, asabiyet, şuubiye, nasyonalizm de denilen “milliyetçiliğin” hiçbir alakası yoktur.

Milliyetçilik, ulusal değerleri evrensel değerlerin üstünde tutan, ulusa bağlılığın evrensel değerlere bağlılıktan, ulusal çıkarların bireysel çıkarlardan daha önemli olduğunu öne süren anlayış ve yaklaşımların genel adıdır. Kendi ulusunu sevip onu yüceltmeyi amaçlamaktan, kendi ırkını diğer tüm ırklara üstün görerek onları egemenliği altına alma isteğine kadar uzanan çeşitli biçimlerinden söz edilebilir. Bu nedenle, belli bir siyasal program ya da doktrinden çok, böylesi program ve doktrinleri esas kabul eden tüm siyasal anlayışları dile getirir.

[5]

Batılılaşma cinnetine düçar olduğumuz günden beri ülkemizde, hemen her alanda yaşanan kavram kargaşası, kendini "milliyetçilik" kavramında da belli etmektedir. Bu nedenle öncelikle kavramla adı arasındaki tutarsızlık ve çelişkiyi belirlemek gerekir:

Millet kelimesi, din" ve "şeriat" kelimeleriyle aynı anlamı taşır. Kelime ancak mecazi olarak belli bir toplumu dile getirmek üzere kullanılabilir. Ama bu durumda da, doğal olarak bir kabileyi, ırk ya da ulusu değil, gerçek anlamının belirlediği din ve şeriata inanan, bağlanan insanların tümünü belirtir: Buna göre kelimenin türevi olan milliyet, insanların kendisine bağlandığı din ve şeraiti ifade eder. Milliyetçilik ise, aynı din ve şeriata bağlılığın adıdır.

Oysa günümüzdeki yaygın kullanımında kelimeye, asli anlamı görmezden gelinerek, "ulus" anlamı yüklenmekte ve büyük bir karışıklığa neden olunmaktadır. Çünkü "ulus" belli bir inancı, din ve şeriatı değil; bir soydan gelen insanları belirtir. Bu nedenle, bir ulusa bağlığı temel alan anlayış ve yaklaşımlar milliyetçilik kelimesiyle değil, anlamına uygun biçimde ulusçuluk ya da kavmiyetçilik kelimeleriyle isimlendirilebilir. Bugün her ikisi de Batıcı olmakla beraber solcu, Kemalist ve sosyalist kesim kendilerine “ulusalcı” der, dindar muhafazakâr sağ kesim ise “milliyetçi” der. Her iki kesimin de en temel ilkelerinden birisi milliyetçiliktir. Kaldı ki bir solcunun, sosyalistin, komünistin milliyetçi, ulusalcı olması mümkün değildir. Çünkü onlar sosyalist enteryonelizmin bir parçasıdırlar. B u kadar çelişkinin hangi birini düzelteceksin ki!

Milliyetçilik din, dil, toprak, menfaat birliği gibi faktörlerin tesiri altında ortak değerlere sahip olanların yakınlaşma duygusundan kuvvet almakla birlikte bir ideoloji olarak millî devleti esas alır. Bu yüzden feodal beylikler, imparatorluklar, dinî birliğe dayalı toplumlar, kabile toplumları için milliyetçilik ideali diye bir şey söz konusu olmamıştır. Bir Müslüman ümmet birliğini savunurken haliyle milliyetçiliğe ter düşecektir. Bunun zıddı da geçerlidir. Yani bir milliyetçi ister istemez ümmetçiliği reddedecektir. Hem ümmetçi hem de milliyetçi olmak, zıtları birleştirmek gibi imkânsız bir düşüncedir. Ancak cehalet diz bağı olunca bu ülkede bu tür çelişkilere çok rastlanır.

Biz burada bu düşüncenin Müslümanlar arasında nasıl yayıldığının tarihini anlatacak değiliz. Biz bunu "İslam Açısından Irkçılık Kürt Sorunu ve PKK" isimli kitabımızda ve “İslam'a Göre Irkçılık Ulusalcılık Milliyetçilik” esimli hacimli eserimizde yazmıştık. Ancak şu kadarını söyleyelim ki bu, bu düşünceyi batıdan alıp getiren insanlar, bu düşüncenin adını ırkçılık veya kavmiyetçilik değil de Milliyetçilik olarak koymada aslında bir yanlışlığın olduğunu kabul etmektedirler. Fakat böyle bir isimlendirmenin halk tarafından reddedileceğini kesin olarak bildiklerinden, bilerek bir hile ve aldatmacaya başvurduklarının ve kelimeyi istismar ettiklerinin elbette ki çok iyi farkındadırlar. Fakat ne yazık ki Millî Eğitimin okullarda resmi ideoloji olarak zihinlere kazıdığı bu düşünce, farkında olmadan o sıralardan geçen bütün bir gençliğin beynini yıkamış, körpe zihinleri lanetli ırkçılık fikirleri ile doldurmuştur.

Biz Sayın Bolay’ın görüşüne katılıyoruz. Artı bu yanlışı sürdürmeye gerek yoktur. Kemalist ilkelerin en büyüğü olan milliyetçiliğin nasıl bir ırkçılığı ifade ettiğini görmemiz gerekir. “Vatanını, milletini, dinini sevmek ve yüceltmek” elbette iyi bir şeydir ama kimse ırkçılığı, ulusalcılığı ve milliyetçiliği böyle anlamıyor. Bu kavramlarla ülkede din, tarih ve medeniyet düşmanlığı yapılıyor, aziz milletimiz batıya bağlanmaya çalışılıyor. Artık bunu görmemiz gerekir. “ben öyle kabul etmiyorum” demek maalesef bir anlam ifade etmiyor.


[1]

A.g.e., s.158.

[2]

A.g.e., s.158.

[3]

A.g.e., s. 280.

[4]

İslam’a Göre Irkçılık Kürt Sorunu Ve PKK kitabımızda bir din eğitimi almış mektepli olarak bizim de bu iyi niyetle bir müddet yaşadığımızı anlatmıştık.

[5]

Ahmet Özalp, Şamil İslam Ans. Milliyetçili md.