Demokrasi

Demokrasinin Tarifi 

TDK “demokrasi” için şöyle der: “İsim, toplum bilimi Halkın egemenliği temeline dayanan yönetim biçimi, el erki, demokratlık”

Monarşi (tek kişinin idaresi), oligarşi (zümre idaresi) gibi otoriter hükumet biçimlerine aykırı olarak demokrasi halkın egemenliği temeline dayanan yönetim biçimidir. Toplumdaki siyasi, ekonomik, dini, kültürel, etnik, yasal eşitlik konularında öne çıkan bir anlayıştır. Yasal eşitlik, özgürlük ve hukukun üstünlüğü demokrasinin en önemli unsurlarıdır. Demokratik demek, demokrasi anlayışına uygun demektir. Demokrat ise, demokrasi düşüncesini savunan demektir.

Sosyal Bilimler Ansiklopedisi “demokrasi” için “egemenlik haklarının halka ait olduğu siyasî sistem ve yönetim şekli” der. Yunancadan gelen ke­limenin demos (halk), kmtos (yönetim) etimo­lojik anlamı korunmuştur.  Genel bir tanım­la demokrasi egemenlik haklarının halka ait olduğu fikrine bina edilmiş siyasî bir sistem­dir. Şu veya bu şekilde bu sistem, geniş bir şe­kilde uygulanmış olmakla birlikte bugünkü tüm çağdaş ideolojiler tarafından oldukça farklı, hatta çelişkili anlamlarla doldurulmuş­tur. Bu bakımdan tek bir tanımda birleşme im­kânı yoktur.

A.Lincoln, demokrasiyi "halkın, halk için ve halk tarafından yönetilmesidir" di­ye tanımlar. Bu çok idealist, hatta ütopik bir tanımdır. Hiçbir zaman böyle olmadığını az ileride demokrasi eleştirilerinde göreceğiz. Burada doğruyu söyleyen birisi var; J. J. Rousseau. O demokrasinin gerçek şekliyle hiçbir zaman var olmadığını ve olmayacağım ileri sürmüştür. Gerçekten de halk hiçbir zaman siyasî kararlara doğrudan katılma hususunda tam bir irade sahibi ola­maz, bu nedenle her zaman idare edenler ve idare edilenler ayrımına gitmek zorunluluğu vardır. Bir de şu var, kanun yapacak her kim veya kimlerse, herkese eşit mesafede durabilen, ne kendini, ne tanıdıklarını, sevdiklerini başkasına üstün tutmayan, menfaat duygusu taşımayan, herkesi eşit derecede seven ve kayıran biri veya birileri olması gerekecektir. Bu ancak ilahtır, tanrıdır, Allah Teâlâ’dır. Çünkü insan, kanun yaparken daha çok sevdiği kendisinin ve tanıyıp sevdiklerinin çıkarlarını öne almak durumundadır.

Bu iki sebepten ötürü mevcut bir sürü seçim tek­niklerinin ve iktidarın temsilini veya delegas­yonunu izah eden muhtelif teorilerin içinde “halkın iktidarı” fikri, idealden başka bir şey de­ğildir. Bu nihaî ve ideal tanıma tam ulaşmanın imkanı olmadığı da bir gerçektir. Bu da demokratik bir rejim kriteri arama gayretleri­nin iflasa mahkum olduğu anlamına gelir. Ör­neğin, sadece halkın iradesinin iktidarın doğrudan kaynağı olduğu yerlerde, demokrasinin olduğu konusunda anlaşılabilse bile, bu du­rumda hangi halktan söz edildiğini belirtmek önem kazanır. Demokrasi üzerine yapılacak tüm tanım denemeleri ya yaklaşık anlamlar verecektir, ya da ideolojik bir terci­hin çerçevesinde şekillenecektir.

Demokrasinin Çeşitleri

Bugün üç çeşit demokrasiden bahsedilir:

Doğrudan demokrasi: Temsilci olmadan, halkın kendisini yönetmesidir. Devlete ilişkin tüm kararlar aracısız olarak insanların oyuyla alınır. İdeal demokrasi şeklidir ancak uygulaması zordur.

Temsili demokrasi: Egemenlik hakkının temsilciler vasıtasıyla kullanıldığı demokrasi türüdür. Türkiye de dahil dünyanın çoğunda bu anlayış yürürlüktedir. Doğrudan doğruya kendini yönelebilme imkânına sahip bulunmayan halk, yöneticileri­ni belli aralıklarla yapılan seçimlerle belirler ve bu yolla yönetime katılmış olur. Demokra­tik toplumlarda halkın yönetime katılması par­tiler, seçim, referandum vb. kurumlar şeklin­de örgütlenmiştir. Temsilî demokrasi gü­nümüzde en yaygınca kullanılan modeldir. İktidarın yürütülmesi için bu demokraside genel oyla seçilen temsilcilere yetki verilir. Bunlara da milletin istekleri yö­nünde çalışacakları konusunda güvenilir. Sık sık referandum ve veto gibi "yarı doğrudan" demokrasi uygulamalarına temsilî hükümet­ler de başvurmak zorunda kalabilir.

Yarı doğrudan demokrasi: Halkın hem kendisi, hem de temsilcileri ile kendini yönetmesidir. Yasa tasarıları halkoyu(referandum)’na sunulur. Temsili ile doğrudan demokrasilerin birleşimidir. İktidarın kullanımı temsilcilerdedir ancak halkın talebine göre halkoyu yapılabilir.

Demokrasinin Tarihi

Demokrasi fikri, milattan önce 5. yüzyılda Atina’daki şehir devletlerinde ilkel olarak ortaya çıkmıştı. Ancak bugünkü demokrasiden biraz farklıydı. Eski Yunan’daki demokrasilerde kölelerin ve kadınların oy hakkı yoktu. Çağdaş devletlere kadar tüm demokratik yönetimler bir kesimin kontrolündeydi. Ancak 20.yy. da, bugün anladığımız anlamda, tüm yetişkinlerin oy hakkı kazandığı demokrasiler meydana gelmiştir. Magna Carta (1215) İngiliz Haklar Bildirgesi(1689) ABD. Anayasası(1787) İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi(1789) Köleliği Kaldırma Yasası(1833 ) Fransa’da Erkeklerin Genel Oy Hakkı(1848) tarihi önemdeki bazı demokratik gelişmelerdir. Osmanlı’da Tanzimat Fermanı(1839), 1. Meşrutiyet(1876), 2. Meşrutiyet(1908), Türkiye Büyük Millet Meclisi(1920); Türkiye’de Kadınlara oy hakkı tanınması(1930), Çok partili demokrasi(1946) bizdeki önemli gelişmelerdir. 2010’dan itibaren her yıl “15 Ekim” Uluslararası Demokrasi Günü olarak kutlanmaktadır.

Osmanlı’da demokrasi terimi 1870’lerde ortaya çıkmış, bunu ikame eden meşrutiyet terimiyle gündemde kalmıştır. Osmanlı aydınları meşrutiyet talebiyle aslında halkın yönetimde söz sahibi olmasını, yani demokrasiyi istemiştir. Meşrutiyet TDK tarafından “Hükümdarlıkla yönetilen bir ülkede hükümdarın başkanlığı altında parlamento yönetimine dayanan hükûmet etme biçimi” şeklinde tanımlanmıştır. Meşru sözcüğü yasal anlamına gelir. Osmanlı Devleti’nin ilk anayasası olan Kanûn-ı Esasî(1876) ile başlayan I. Meşrutiyet döneminde, yalnız taşınmaz mal sahibi Osmanlı halkına oy hakkı tanınmış ve meşruti bir yönetim kurulmuştur. Meşruti yönetimin meclisi 1878’de II. Abdülhamid tarafından kapatılsa da anayasa şeklen yürürlükte kalmıştır. Bununla birlikte iktidar baskı ile yönetmektedir. Genç Osmanlılar ile İttihat ve Terakki cemiyetleri meşruti yönetim için çalışmaktadır. 1908 II. Meşrutiyet ilan edilir. İlk Meşrutiyet padişaha yer veren bir anayasal düzen idi. İkinci Meşrutiyet parlamenter bir düzen kurmaktaydı.  Artık padişahın yetkileri kısıtlanmış ve meclisin, dolayısıyla da İttihat ve Terakki Partisi’nin sözü geçer olmuştur.

Demokrasinin Özellikleri

Gerçek bir demokrasiden söz edilmesi için eşit seçimler düzenlenmelidir. Bunun için de siyaset özgürlüğü, düşünce özgürlüğü, ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü en önemli etkenlerdir. Ayrıca, “oy”un geçerliliği bireyin siyasi düşünceler hakkında bilgilenmesine bağlıdır. Bir görüşün dikte ettirildiği, baskın olduğu ülkelerde halk, diğer görüşler hakkında bilgi sahibi olmadığı için sağlıklı bir seçim yapılmış sayılamaz. Demokrasilerde bulunması gereken temel özellikleri dört maddede özetleyebiliriz:

- Halkın yönetime ge­niş çapta katılması,

- Farklı düşüncelerin ser­bestçe ifade edilmesine ve düşüncelerin örgütlenebilmesine imkan tanınması,

- Çoğunlu­ğun kararlarına toplumun uyması ve bunun ya­nında azınlık haklarının korunması,

- Temel hak ve Özgürlüklerin güven altında bulunmasıdır.

Ayrıca özgür ve adil seçimlerle hükümeti seçebilmek için siyasi düzen, insanların uygar yaşamada ve politikada etkin biçimde rol alması, tüm vatandaşların insan haklarının korunması, tüm vatandaşlara eşit şekilde uygulanan kanun uygulamaları da bu sistemin özelliklerindendir.

Günümüzde genel geçer bir demokrasi anlayışı yoktur. Birbirinin tam zıttı uygulamalar demokrasi olarak anılmaktadır. Örneğin, Kuzey Kore’nin resmi adı: Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’dir. Ancak demokrasinin hiçbir koşulu gerçekleşmez. İktidar adayları dikte eder. Halk sadece onaylıyorum ya da onaylamıyorum diye oy verebilir. Devlet başkanının %100 oy alması da insanın tabiatına ve demokrasi uygulamasına aykırı bir sonuçtur.

Demokrasinin gerçek anlamı, insanlık tarihi boyunca çarpıtılarak anlam erozyonuna ve yorum enflasyonuna uğratılmıştır. Tarihte en katı otokratik rejimler bile demokrasi kelimesini kendilerine yakıştırabilmişlerdir. Görülen odur ki siyasi iktidarlar tarih boyunca demokrasiyi sömürmüştür. Kendi halkını ve dış politikayı kandırmak için demokratik görünmek, sömürü iktidarlarının temel politikalarındandır.  Dünyada birçok ülkede bu demokratik sömürü örnekleri görülür.

Demokrasinin Eleştirisi

Demokrasi en iyi idare şekli değildir, bazılarının dediği gibi “kötülerin iyisidir”. Bu yüzden demokrasiler de ciddi eleştirilere tabi tutulmuştur. Bunlar genel ve Müslümanlara özel olarak iki grupta incelenebilir.

Genel eleştirileri şöyle özetleyebiliriz: Evet, demokrasi, tüm otoriter rejimlere karşıdır. Eski çağlardan günümüze değin hep halkın değil, bir kişinin yönetimi ve egemenliği (monarşi, despotizm, tiranlık, krallık, imparatorluk, diktatörlük vs.) veyahut da bir grubun ya da zümrenin yönetimi ve egemenliği (oligarşi, teokrasi, aristokrasi, plütokrasi, timokrasi vs.) söz konusu olmuştur. Halkın egemenliğini temsilcileri aracılığıyla kullandığı iddia edilen demokratik rejimler, elbette sayılan ilkel yönetimlere göre iyidir, üstündür, insanîdir. Ancak onda da çoğunluğun egemenliği ve tahakkümü söz konusu olmuş, azınlık hakları istismar edilmiştir. Çoğunlukçu demokrasi anlayışında halk dört ya da beş yılda bir göstermelik seçim sandıklarına giden “mahkumlar” durumuna düşürülmüştür.

Doğrudan demokrasi günümüz açısından ütopyadan öteye bir anlam taşımamaktadır. Ancak oybirliğine dayalı olmayan bir demokrasi hiçbir zaman mükemmel bir yönetim sistemi olamaz. Günümüzde çoğunluk egemenliğine dayalı bir temsili demokrasi “realite” olarak varlığını sürdürmektedir. Çoğunlukçu temsili demokrasi “ideal” değil, ancak “kötünün en iyisi” bir rejimdir. Günümüzde uygulanan çoğunlukçu temsili demokrasi daha iyi bir yönetim sistemi mevcut olmadığı için kabul etmek zorunda olduğumuz bir yönetim sistemidir. Demokrasinin çoğunluk despotizmi ve keyfiyete dayalı bir oligarşik rejim olmaması için önemli olan, katılımcı, uzlaşmacı, oybirliğine yakın bir sistemi uygulanabilir yapmaktır.

Çağdaş demokrasilerde yöneticiler sınırsız güç ve yetkilere sahip durumdadırlar. Gerçek demokrasi için, halk adına devleti yönetenlerin güç ve yetkileri mutlaka hukuk kuralları ile sınırlandırılmalıdır. Sınırlandırılmış ve hukuk kurallarına bağlı bir devlet yönetimi demarşidir. Demarşi, demokrasiden daha iyi yönetimdir.

Bugün, çağdaş batı demokrasilerinde uygulanmakta olan temsili demokrasi ya da yarı- doğrudan demokrasi gerçek demokrasi demek değildir. Gerçek demokraside egemenliğin meşru kaynağı halktır. Günümüz temsili demokrasilerinde egemenlik hakkı ve yetkisi milletin seçtiği temsilcilere devredilmiştir. Dolayısıyla, temsili demokrasilerde seçimle işbaşına gelen siyasal iktidarlar buradan hareketle sık sık “milli irade”yi temsil ettiklerinden söz ederler. Uygulamada kendilerini milli iradeyi temsil eden bir kurum olarak gören siyasal iktidarlar, millet adına sahip oldukları güçleri ve yetkileri, seçilmiş oldukları dönem içerisinde gelecek seçimler endişesi ve kuvvetler ayrılığı kurumu dışında başka bir sınırlamaya tâbi olmaksızın istedikleri şekilde kullanabilmektedirler.

Temsili demokrasilerde seçimle iş başına gelmiş siyasal iktidarın, milli iradeyi temsil eden bir kurum olarak kabul edilmesi büyük bir hata ve yanılgıdır. Bir kere, çağdaş temsili demokrasiler çoğunlukçu demokrasi özelliğine sahip olduklarından, demokraside halkın ya da milletin iradesi değil aksine çoğunluğun iradesi geçerlidir. Çoğunluk iradesini milli irade olarak kabul edip, siyasal iktidarı güç ve yetkisini kullanması yönünden tümüyle meşru olarak görmek doğru değildir. Ancak, oybirliğiyle ya da oybirliğine yakın bir çoğunlukla (kaliteli çoğunluk ya da nitelikli çoğunluk) seçilmiş bir iktidar, milli iradenin temsilcisi olduğunu söyleyebilir. Yoksa, basit çoğunlukla iktidarı kazanan bir parti ya da oylarını birleştirerek çoğunluk oluşturan partiler (koalisyonlar) hiçbir zaman milli iradenin temsilcisi olarak kabul edilemezler.

Çoğunlukçu demokrasi; siyasal ilgisizlik, siyasal bilgisizlik ve siyasal unutkanlık adı verilen faktörler dolayısıyla gerçek demokrasi olmaktan fazlasıyla uzaktır. Toplumda herkes siyasal kararlara ve uygulamalara ilgi göstermeyebilir. Bu bireysel ilgisizlik ve kayıtsızlık dışında devlet de bazen depolitizasyon politikası ile vatandaşları siyasal katılımdan uzak tutabilir.

Çoğunlukçu demokrasiyi zaafa uğratan bir diğer neden de siyasal bilgisizliktir. Seçmenlerin eğitim ve kültür seviyelerinin düşük olması gibi nedenlerle vatandaşlar doğru tercih ve kararlarda bulunamayabilirler. Siyasal partiler, siyasal manipülasyonlar (yalan-dolan, aşırı vaatte bulunma, propoganda vs.) yaparak seçmenin cehaletinden istifade ederek onun tercihini kolaylıkla kendi çıkarları doğrultusunda etkileyebilirler. Ayrıca, siyasal unutkanlık adını verebileceğimiz bir diğer faktör dolayısıyla, önceki seçimlerde aldatılmış seçmen siyasal manipülasyonlarla tekrar kandırılabilir.

Bugün çağdaş demokrasilerde halk gerçek anlamda bir siyasal egemenlik imkânından yoksundur. Demokrasi olarak adlandırılan yönetimde maalesef halkın değil, siyasal iktidarın ve çıkar ve baskı gruplarının egemenliği söz konusudur.

Çağdaş demokrasileri esasen plütokrasi olarak adlandırmak mümkündür. Eski Yunanca plutos (zenginler) ve kratos (iktidar) kelimelerinin birleştirilmesiyle oluşturulmuş olan plütokrasi kavramı günümüzde çıkar ve baskı gruplarının egemenliği olarak ifade edilebilir.

Bugün, çağdaş demokrasilerde “kutsal parlamento” ya da “yüce meclis” düşünceleri de çoğunlukçu temsili demokrasinin zaafından ve çarpıklığından başka bir şey değildir. Parlamentonun üstünlüğü, yüceliği ya da kutsallığı ancak gerçek demokrasinin kurallarının ve kurumlarının varlığı ve işlemesi halinde söz konusu olur. Bir kurum, ancak içindekilerle yüceltilebilir. Doğru olmayan karar, tercihler ve çıkar lobileri ile oluşturulmuş bir parlamentonun yüceliğinden ve üstünlüğünden söz edilemez. Maalesef, bugünkü haliyle parlamenter demokrasilerde parlamentonun üstünlüğü fikri o kadar yerleşmiştir ki, parlamentonun yetkilerinin sınırlanması önerilerinin antidemokratik olacağı savunulur olmuştur.

Eski antik çağlardan günümüze değin “güç” her zaman “güçlünün” elinde olmuştur. Eski Mısır teokrasisi’nde tanrı kimliğindeki Firavun halkın sesi olduğunu iddia etmiştir. Atina Şehir Devleti’nde köleler siyasal toplumdaki haklardan dışlanmış, sömürülmüş ve soyluların egemenliği (aristokrasi) söz konusu olmuştur. Tarih içerisinde kralların, sultanların, imparatorların ve diktatörlerin egemenliği var olmuştur. Oysa gerçek demokrasi için, halkın gerçek iradesini temsil eden bir yönetimin iktidarda bulunması önemlidir.

Gerçek demokraside prensip olarak “temsili vekalet” değil “emredici vekalet” geçerlidir. Bunun anlamı şudur: Egemenliğin gerçek sahibi olan halk, temsilcilerine kendilerini yönetmeleri için bir vekalet vermektedir. Bu içi boş bir vekâlet değildir. Daha açık bir ifadeyle halk, temsilcilerine seçim yoluyla verdiği vekalet içerisinde vekillerinin anayasada belirtilen çerçevede güçlerini ve yetkilerini kullanmalarını istemektedir. Yöneticilerin anayasayı ihlal etmeleri halinde, emredici vekaletin gereği yöneticiler azledilebilirler.

[i]

Sonuçta halkın özgür iradesiyle yöneticilerin seçimine ve yasaların seçimle gelmiş yasamanın eliyle halkın iradesine göre yasalaşmasına dayanan demokrasi, şimdilik monarşi ve oligarşi gibi tek kişiye veya bir aile veya sınıfa dayalı sistemlere üstün görülüp tercih edilmiştir. Ama bunun uygulamada pek de başarılı olduğu söylenemez. Maalesef demokrasi insanların gözünde haddinden fazla büyütülmüş ve kutsanmıştır. Bu da birilerinin çıkarlarını sürdürmek adına yapıldığı kesindir. O yüzden daha güzel kapıları daima açık tutmak gerekir.

İslam açısından demokrasi eleştirisine gelince, sadece şunu bilmek bile yeterlidir sanırım: Demokrasinin özünde din yoktur. Devlet yönetimini tamamen insan iradesine bırakma açısından laiklikle aynı mücadeleyi vermiştir. Zaten Batıda meydana çıkan bu görüş, Batının sorunlarını çözmek için oluşmuştur. Bu yüzden demokrasilerde din bir ölçü değildir. Allah’ın dinine muhalif olsa da, devletin laik, beşeri kanunlarına muhalefet edilmediği müddetçe herkese dilediği gibi inanma, yaşama ve düşünce ve davranışlarını yayma hakkı ve hürriyeti vardır. Devlet yasaklamamışsa dileyen dilediği gibi zina yapabilir, homoseksüellik, lezbiyenlik gibi cinsel sapkınlıkları hoş görerek yapabilir, içki içebilir, kumar oynayabilir, açık seçik gezebilir, velhasıl her türlü haramı işleyip ahlaksızlığı yapabilir. Zira bu sistemin kutsalı yoktur.  Üstelik bunlar, demokratlar tarafından çirkin görülmez. Her türlü sapkınlık, “bireylerin kendi tercihidir” denilerek hoş görülür. Sizin o tür haramları işleyenlere İslam’ın bir emri olarak iyiliği emretme ve kötülükten nehyetme göreviniz de, özel hayata karışmak” olarak değerlendirilip çirkin görülür, hatta yasaklanır. “Siz yapmayabilirsiniz, ama yapanlara da karışamazsınız” denilir.

Ayrıntılara girersek daha başka eleştiriler de söylenebilir. Mesela devlet başkanı seçiminde Müslüman olma şartı demokrasilerde abestir. Ama İslam gayr-i Müslimlere Müslümanları idare etme yetkisi vermez.


[i]

Bkz. https://www.turkedebiyati.org/demokrasi-nedir/