Kapitalizm

Kapitalizm Tarifi 

Kapitalizm, belirli bir sınıfın üretim araçlarının büyük bölümüne sahip olduğu ve işlettiği; yatırım, gelir dağılımı, üretim, mal ve hizmet fiyatlarının arz ve talebin buluştuğu piyasa ekonomisi tarafından belirlendiği sosyal ve ekonomik sistemdir. Kapitalizm ekonomik sisteminde üretim malları özel kişilerin mülkiyetindedir ve bu sistemde üretim maksimum kar sağlayabilmek adına yapılır. Farklı bir değişle; özel mülkiyet, insan ve doğa tarafından yaratılan sermayenin özel kar için kullanılmasıyla belirlenen ekonomik sisteme kapitalizm diyoruz.

Kapitalist olarak adlandırılan herhangi bir sistemin özü gayrı şahsi üretim araçlarının (yani kollektif olarak "sermaye" diye adlandırılan toprak, madenler, fabrikalar vb.) özel sahipleri ile emek hizmetlerini işverenlere satan özgür fakat sermayesiz işçiler arasındaki ilişkilerdir. Kapitalizmde, üretimi ilgilendiren kararlar kâr güdüsüyle hareket eden özel işadamları tarafından verilmektedir. Tarihin bütün dönemlerinde çeşitli kapitalizm biçimleri bulunabilirse de, günlük ihtiyaçların kapitalistik yöntemlerle temini sadece Batı Avrupa'nın bir özelliğidir ve burada bile ancak XIX. yüzyıldan itibaren egemen olmuştur.

[1]

Hayallerinizi, ideallerinizi para karşılığında satın alabileceğiniz veya alınabileceği, her şeyin değerinin parayla ölçülebildiği, yaşamınızı sürdürebilmek için gerekli tüm koşulları yalnızca parayla sağlayabildiğiniz ekonomik sisteme kapitalizm denir. Kapitalizm, her geçen yıl çok daha fazla destekçisini kaybetmeye devam etse de hala pek çok ülkede bu sistem geçerliliğini koruyor.

Kapitalizm Tarihi 

Kapitalizm ilk olarak Avrupa’da yayılmaya başladı. Daha önceleri kapitalizmin bazı özelliklerine İlk Çağ’da rastlanmıştır. Kapitalizm öncesi feodal sistem dünyada hakimdi. Feodal sistemde tüm üretim araçları ve topraklar soyluların elinde bulunurken, halk bu toprakları işleyip, geçimini sürdürebileceği kadar pay alıp, kalanını soylulara veriyordu. Feodal sistemde soylunun toprağında üretim yapan halk, kendisine gerektiği kadarını alıp, geri kalanını soyluya vermekle yükümlüydü. Feodal sistemde bir anlamda güç ya da zenginlik tamamen topraktı. 15. yüzyıla gelindiğinde ticaretin gelişmesiyle para hem işlevini hem de önemini büyük ölçüde artırmıştır. Ticaretin gelişmesiyle yıkılmaya başlayan feodal sistem; emeğin satın alınması ve kiralanmasını ortaya çıkarmış, para ve ticaret kapitalist sistemin başlangıcı olmuştur. O halde diyebiliriz ki, artık güç ve zenginliğin ölçütü toprak değil para ve servettir.

19. yüzyılda Feodal sistemin yıkılmasının ardından özellikle İngiltere üzerinden ve genel Avrupa üzerinden kapitalizm tüm dünyaya yayıldı ve genelinde kabul gördü. MarxKomünist Parti Manifestosu'nda ilk kapitalist ulusun İtalya olduğu belirtmiştir. Bununla birlikte bütün dünyaya İngiltere başta olmak üzere Avrupa'dan yayılmıştır. 

Kapitalizmin Temel Özellikleri

Max Weber kapitalizmin var olabilmesi için altı şart öne sürmektedir: rasyonel sermaye muhasebesi, piyasa serbestisi, rasyonel teknoloji, güvenilir bir hukuk, özgür emek ve iktisadi hayatın ticarileşmesi.

[2]

Kapitalizmi daha iyi anlayabilmek için bu sistemin dayanağı olan temel ilkelerini, özelliklerini bilmemiz gerekiyor çünkü kapitalist sistemi savunanlar birazdan aşağıda yazacağım ilkelerin var olmasını zorunlu görmüşlerdir. Ancak gerçekler onların tespitleriyle aynı şeyi söylemiyorlar. Okurken bunu gözönünde bulundurmayı tavsiye ederiz.

Kapitalizmde her şeyden önce tüm bireyler sınırsız mülkiyet edinimi hakkına sahip olduğu gibi aynı zamanda da istediği her konuda sözleşme yapabilme özgürlüğüne sahip olur. Kapitalist sistemde sınırsız mülkiyet hakkı hem tüketim malları hem de üretim araçlarını kapsamaktadır. Bu sistemde çalışan tüm bireyler emeğinin ürünlerini koruma ve istediği gibi tasarruf etme hakkına sahiptir. Kapitalist sistemlerde bireyler mallarını ve emeklerini toplum yararına ters düşmeyecek şekilde istedikleri gibi kullanabilirler. Aynı zamanda hiç bir birey çalışmaya veya çalıştığı sırada istemediği işleri yaptırılmaya zorlanamaz.

Ancak bu ifadelerin pratikte çok bir değeri yoktur. Mülkiyet hakkı kadim bir haktır. Komünizmde olduğu gibi onu yok saymak insan tabiatına aykırıdır. Ama emek ve toplum yararı ile vahşi kapitalizm sözleri yan yana geldiğinde manzara korkunçtur.

Kapitalist sistemde girişimci, riski kendine ait olmak üzere sermayeyi ve doğal kaynakları istediği üretim sektöründe istediği miktarda ve istediği şekilde kullanabilme özgürlüğüne sahiptir. Kapitalizmde, serbest girişim ve kar isteği özel kişilere bırakılmıştır. Girişim ve çalışma özgürlüğü kapitalizmde temel bir ilkedir.

Bu ilkenin de her zaman fayda getirdiği söylenemez. Bir kere sermaye birikimini faizden sağlamak, toplumun da çok zararınadır. Bütünbir toplum faizin geri ödenmesine istemese de katılmış, dolayısıyla patron adına soyulmuş olur.

Kapitalizmde, tüm ekonomik sorunların çözümü fiyat mekanizmasıyla çözülmektedir. Kapitalist düşünceye göre; piyasa mekanizmasının sağlıklı bir şekilde işlemesiyle fiyatlar sistemi her sorunu çözecektir. Böylece piyasada devletin müdahalesine gerek kalmayacaktır. Hatta ekonomilerdeki tam istihdam sorunu da piyasa mekanizmasının iyi işlemesi halinde kendiliğinden çözülebilecektir. Kapitalizmin en büyük sorunlarından biri olan gelir dağılımı dengesi de kapitalist düşünceye göre piyasa mekanizmasıyla kendiliğinden düzelecektir. En azından bu düşünceye göre düzelmesi gerekiyor.

Gelir dağılımını patronların insafına bırakmanın zararları görülmüştür. Bu yüzden sebdika ve işçi hakları gündememe gelmiştir. Toplumda örgütsüz insanların her zaman risk altında olduğu bir gerçektir. Aslında iş ahlakı olmayınca, daha doğrusu Allah korkusu ve ahiret inancı olmayınca tedbir olarak alınan karar ve kurumların da sağlıklı çalıştıkları iddia edilemez. Sarı sendikacılık ve mafya bunun örneğidir. Sermayenin yasama ve yürütmeyi de etkilemesi fecaatin ayrı bir boyutudur.

Kapitalizmin temel ilkelerinden bir diğeri de rekabet kurumudur. Birden fazla kişinin aynı amaca ulaşabilmek için aralarında yaptıkları yarışa rekabet adını veriyoruz. Bu açıdan bakıldığında kapitalist sistemde; alıcı ve satıcıların arz ve talep ettikleri fiyatlar piyasada rekabet koşulları içinde oluşmaktadır. Böylece mal ve hizmetler rekabet sayesinde normal fiyatları oluşturmaktadır.

Peki, üretici patronların kendi aralarında anlaşarak rekabeti yok etmeleri ve fiatları haddinden fazlaya çıkartmaları nasıl sağlanacaktır? İslam, toplum adına bir zarar gördüğünde fiatlara müdahale eder. Burada mülkiyet ve kar haddinden söz edilemez. Karaborsacılığın haram kılınarak gereken tedbirlerin alınması bunu gösterir.

Kapitalizm, kendi gibi güç edinmişlerle dünya “ekonomik değer” bölgelerini politik araçlarıyla anlaşarak ya parsellemekte, ya da ”rekabet” adı altında kıran-kırana savaşmaktadır. Kapitalizmde servet biriktirme tutkusu, üretimin kışkırtıcı gücü olarak kabul edilir. Fakat kapitalizmin "vahşi" olarak tanımlanması, doyduktan sonra da onu stoklama ve onunla toplum üzerinde egemenlik sağlama aracı olarak kullanmasındandır.

Kapitalizm, dünyayı fethetme çabası içinde, tarihi süreci izleyerek geldiği noktadaki adıyla, “ekonomi-politik bir ideoloji”dir. Serbest piyasa, rekabet, üretkenlik, verimlilik, serbest değişim (mübadele) vb. ana prensiplerini oluşturur. Kendini “Bireye, bireysel etkinliklerde özgürlük ve ayrıcalık tanıyan” bir iktisadi kuram olarak anlatmaktadır. Sınırsız özel mülk biriktirmeyi hak sayarken, emek-değer ölçülerini güç ve fırsatçıların belirlediği düzendir. Fakat "Fırsat eşitliği"nin ne geçmişini, ne de geleceğini dikkate almamaktadır. Kaynağı bilinmeyen servet miras konumuna geçtiği an, "nerden buldun?" gibi bir sorgulama dokunulmazlığını kazanması kapitalizmin güvenliğini sağlayan anlayışlardan biridir.

Kapitalistlerin (liberallerin) bireysel özgürlükten anladıkları, “iktisadi özgürlüktür”. İktisadi özgürlüğe erişildiğinde, bireysel özgürlük ile toplumsal özgürlük çelişmeye başlar. Birinin kazanması, diğerlerinin kaybetmesine bağlıdır. Sonuçta servetin gücü, politikayı da “toplumsal yapıyı da servet sahiplerinin sürekli çıkarına kullanacak şekilde" biçimlendirir. Paradigmayı bir avuç azınlık belirleyince, toplum da kendi çıkarının farkında olamayacağından, önlenebilecek felaketleri “kader” gibi algılayabilir.

[3]

Kapitalizm bugün dünya üzerindeki en özgürlükçü toplum yapılanmalarından biri olarak görülmektedir. Kapitalizm sisteminde birey merkezli bir görüş ve devlet ile özel mülkiyet arasında belirgin çizgiler vardır. Bu ekonomik sistemde bireylerin özgürlükleri had safhadayken kısıtlamalar da minimumda tutulmaktadır.

Kabul etmek gerekir ki kapitalizm, komünizm ve sosyalizme nazaran daha gelişmiş bir sistemdir. Bunun sebepleri şöyle sıralanabilir:

Daha demokrattır. Demokrasi yalnızca etnik kökeni, dili, dini, düşünceleri, hayat tarzı ya da her ne farklılığı olursa olsun herkese oy verme hakkından ibaret değildir. Demokrasi aynı zamanda her vatandaşa çevrelerinde olup bitenler hakkındaki fikirlerini ve yorumlarını özgürce dile getirebilme hakkı da vermektir. Diğer toplumsal yapılanmalarda ifade özgürlüğü çok sınırlıyken kapitalizm bu konuda diğer görüşlerden üstün gelmektedir. İşte kapitalizmi faydalı kılan en önemli şey de budur. Kapitalizm, daha demokratik bir sosyal sistemde yaşamamıza imkan sağlamaktadır.

Daha ilerleme ve gelişmeye, kazanmaya açıktır. Kapitalist ülkelerin ekonomileri kendiliğinden daha fazla ilerleme kat etmektedirler. Bütün bireyler ve girişimler genellikle büyük geri dönüş ile motive olduklarından ne yapılacağını öğrenmek ya da daha başarılı olmak için ellerinden geleninin fazlasını yaparlar. Bu nedenle her şirket ve her birey elinden geleni maksimum seviyede yaparsa, ekonomi, bir bütün olarak kapitalizmin varlığından dolayı gelişim ve büyüme olarak sistemin faydasını görür. Dünyanın en iyi üretim şirketlerinin önemli bir kısmı neden ABD merkezlidir? Bu durumun altında yatan neden çok basit; çünkü ABD, kapitalist bir ekonomiye sahip ve bu yüzden yatırım sınırlarının olmadığı, devlet tarafından sürekli düzenlemelerin dayatılmadığı serbest pazar sistemini uyguluyor. ABD’de sizi durduracak tek şey ancak pazardaki rekabette geri kalmanıza neden olabilecek kendi beceriksizliğiniz olabilir. Sistemin mevcut olduğu tüm ülkelerde de durum böyledir.

Daha özgürlükçüdür. Kapitalizm her bireye hayatında ne yapacağını ve nasıl bir kariyer peşinde koşacağını özgürce seçme hakkı verir. Toplumun sizin görüşünüzü köreltecek veya sizi belirli bir işi yapmaya zorlayacak kuralları olmaz; bu da kendi hayatınızın kurallarını özgürce koyma hakkını size verir. İsterseniz bir internet girişimcisi olun isterseniz de küçük bir terzi dükkanını işletin. Seçim hakkı sizin, müdahale asla yok.

Kapitalizm, en iyi olanı her zaman en iyisi ile ödüllendirir. Her bireyi ya da şirketi elindeki işi en iyi şekilde yapmaya motive eder. Geri dönüşler direkt olarak birey ya da şirketlerin ortaya koyduklarıyla ve üretkenlikleriyle ilgilidir. İşte bu yüzden bireyler veya şirketler yarışta ön sıralarda yer bulabilmek için sürekli ‘en iyi’ olmak için çalışırlar. Bu da her zaman ‘en iyiyi’ ortaya çıkarır. Kapitalist sistemde herkes tüm meslek gruplarına saygı duyar. Sistemde ne kadar üretir ve ne kadar çok çalışırsanız bunun karşılığını alırsınız. Diğer yandan böyle bir sistemde her mesleğe eşit önem verildiğinden toplumsal ayrılıklar da minimuma düşmektedir.

Ancak açgözlülük kapitalizmin temelini oluşturmaktadır. Paraya, güce ve performansa duyulan açlık ekonomiyi ve bireyleri hayatta ileri götüren uyarıcılardır. İnsanlar kazandığı her kuruş için savaş veriyorlar, bu da yaratıcı fikirlerin ve müthiş bir verimin ortaya çıkmasına yol açıyor.

Bununla beraber kapitalizm her yıl çok daha fazla eleştiriye maruz kalıyor ve eğer abartı olmayacaksa; kan kaybediyor.

[4]

İslam Ve Kapitalizm 

İslam Allah Teâlâ’nın insan için ortaya koyduğu bir dindir. İnsan toplumuna göre gelişerek devam eden bir dindir. Son şeklinin temel ilkelerini son peygamber ile sunmuştur. Bu dinin kendine hs bir insanı olduğu gibi, kendine has bir de ekonomik sistemi vardır. İnsana ve eşyaya bakışı beşerî sistemlerden çok farklıdır. Konu insan olduğu için elbette benzer yanlar da vardır. Dünyanın neresine giderseniz iki kere iki dört ettiği gibi, insanın da biyolojisi ve ruhu aynıdır. Bu yüzden kapitalizm, komünizm ve sosyalizmin İslam ile bazı ortak yanlarının olması tabiidir. 

Öyleyse “Kapitalizm tamamen İslam’a aykırıdır” diyerek kestirip atmak doğru değildir. Müslümanlar Batı’nın ilerlemesini sağlamış, başarı getirdiği aşikar olan bir sosyo-ekonomik sistemi elbette inceleyecekler ve faydalı yanlarını alacaklardır. Bugün kapitalizmin eleştirilen yanları bilinmektedir. Aslında kapitalizm bu açıklarını İslam ile kapatabilmenin yollarına bakmalıdır.

Kapitalizm, devletin yerine bireyin girişimci olduğu ekonomik sistemdir. Buna İslam’ın itirazı olmaz. Sermaye birikimi oluşturma ihtiyacı olan girişimciler, bu birikimi sağlayabilmek için “faiz” yolunu seçmişlerdir. “Yoksa sermaye nasıl biriksin ki?” demektedirler. Oysa şirketleri halka açarak da bunu sağlayabilirler. Faiz haramdır ve ekonomiye zararlıdır. Bunu kapitalistler de kabul ederler ama “mecburen başvurulan bir çaredir” derler. Her neyse, şirketler ve fabrikalar açıp istihdam olursa elbette ortada bir “patron” da olmuş olur. Ama bu adamların ille de “zalim patron” olmaları gerekmez; aksine çalıştırdıkları insanlara haklarını veren dürüst insanlar da olabilirler. Hatta kazançlarının bir kısmını idealist bir biçimde toplum yararına da harcayabilirler.

İşte İslam, vahşi kapitalizme varan bu sistemin bu materyalist açgözlü ahlakına ve çalışma biçimine karşıdır. Hür insanı köleleştirmeye, ülkeleri savaşla kırıp sömürmeye varan bu sistemi kabul etmez. İslam’a göre malın da, ticaretin de, sanayinin de belli kuralları vardır. İsraf haramdır. Başkalarının emeğine değer vermek gerekir. Emeksiz kazanılan faiz haramdır. Emeği faydasız yere yok eden israf da haramdır. Hür teşebbüs, mülkiyet hakkı, serbest girişimcilik hak ise de, bütün bunların altında fert ve toplumlara zarar vermemek esastır. Yerine göre fertlerin menfaati kamu adına kısıtlanabilir veya mülkiyeti bedel karşılığında alınabilir. “İnsan insanın kurdu” değildir. İnsanın sömürülmesine izin verilemez. Her insanın hakları gibi vazifeleri de vardır. Bunlar denge korunarak sağlanmalıdır. Toplumda gelir dağılımında adalet gözetilmelidir.

Bilindiği gibi Kur’an’da “mülk” olumlu bir kavramdır. Peygamberimiz de hayatının büyük bölümünde ticaretle ilgilenmiştir ve hatta “rızkın onda dokuzu ticarettedir” dediği rivayet edilir. Zaten İslam dünyasının Ortaçağ’daki görkemli yükselişinde de, dünya ticaret yollarının merkezinde yer alması ve Müslüman tüccarların bu konumu çok iyi değerlendirmesinin rolü büyüktür. Elbette kapitalizm ticaretten ibaret değildir ve asıl belirleyici karakteri “sermaye birikimi” ve “ekonomik eşitliksizlik”tir. Kapitalizme karşı çıkan Müslümanlar bu noktaya işaret ediyor ve Kur’an’da sosyal adalete yapılan vurgunun kapitalizmle çeliştiğini düşünüyorlar.

[5]

İslam toplum içinde sosyal adaleti zorunlu kıldığı ve serbest bıraktığı hukukî ve ahlakî ilkeler ile sağlamıştır. Bu yüzden İslam’a iman olmadıkça onun ilkelerine bağlılık da olamayacağına göre, kapitalizmin açıklarını İslam ile kapatmak mümkün değildir. Belki kapitalistler Müslüman olarak verdikleri zararı önleyebilir, topluma faydalı insanlara dönüşebilirler. Aynı şey sosyalistler için de geçerlidir.

Günümüzde en yaygın ve güçlü ekonomik sistem durumundaki kapitalizm, felsefi temelleri, kuralları, amaçları ve sonuçları bakımından İslâm'dan ayrı bir sistemdir. Bu ayrı oluş mal ve mübadele, iş ve üretimden daha çok, bunlara yaklaşımdaki gaye ile alakalıdır. Kapitalizmin temelini maddecilik oluşturur. İnsana öngördüğü biricik amaç maddi zenginliğe ulaşmak ve bunu dilediğince tüketmektir. Bu amaca ulaşmak isteyen bireye sınırsız bir özgürlük tanır. Bu nedenle aşırı ölçüde bireycidir. İnsan ve toplum hayatında belirleyici olarak kabul ettiği tek ilke piyasa şartları ve rekabettir. Fırsatçılık ve acımasızlık ise onun ahlâk kurallarıdır. Hep daha çok kâr yapmaya yönelttiği insanlar tutkuları yönünde hiçbir engelle karşılaşmamalıdır. Bütün bunlar kapitalizmi insanlık dışı bir sistem durumuna götürmüştür. Bireye tanıdığı sınırsız özgürlük ve kabul ettiği "bırakınız yapsınlar" kuralı doğal olarak en çok sermaye sahiplerinin işine yaradığı için büyük kitlelerin yoksullaşmasına, sömürülmesine yol açmıştır. Kapitalistin doymak bilmeyen mülkiyet tutkusu kapitalizmi, sınırlarını aşarak dünya ölçüsünde yayılmaya ve özellikle yoksul ülkelerin doğal kaynaklarını yağmalamaya götürmüştür. Yine de hatırlatalım; her sistem ve düşüncenin her şeyi yanlış olması gerekmez. Buna göre kapitalizmin de İslam’ın çizdiği adalet sistemine aykırı olmayan güzellikleri varsa alınır, tecrübelerinden faydalanılır. Bizim temel ilkemiz, “faydalıyı almak, zararlıyı atmaktır”.

[6]


[1]

Bkz. Mustafa Özel, Sosyal Bilimler Ansiklopedisi, Kpitalizm Md.

[2]

A.y.

[3]

  Bkz. Eray Bozan, https://ekonomist.co/akademi/kapitalizm-ve-kapitalizmin-5-temel-ilkesi-6...

[4]

https://ekonomist.co/ekonomist/ekonomi/kapitalizm-hakkinda-bilmeniz-gere...

[5]

Bkz. http://www.derindusunce.org/2008/08/11/islam-ve-kapitalizm-uzerine1/

[6]

Bkz. Ahmet Özalp, Kapitalizm. https://sorularlaislamiyet.com/kaynak/kapitalizm