Liberalizm ve Totalitarizm

Temel olarak kapitalizm için en uygun ideoloji olan liberalizmin tezi, “ekonomi alanında kendiliğinden oluşan bir doğal düzenin varlığı” iddiasını taşımaktadır. Bu düzenin güvenliği için devletin küçülerek, “sınır muhafızlığı” düzeyine indirgenmesi istenmektedir. Denetim mekanizmalarının ve homojenliğin sıfır olduğu bir başlangıçta bu teklifi sunarken, “ilkesinde bulundurduğu “homojenlik” aslında, kendine benzer ve aynı fırsatları kullanma gücü olabilecek birkaç rakibin varlığını, oyunun kuralı saymaktadır.

 Demokrasi kavramı, yönetimin kimin elinde bulunduğu; liberalizm ise, yönetimin ekonomik güç ve yetkilerinin kapsamı ile ilgilidir. Devletin ekonomik alandaki gücünün ve yetkilerinin, yani devlet yönetiminin kapsamının sınırlı olduğu bir ekonomik düzen “liberalizm”, bunun tersi ise, yani devletin ekonomik güç ve yetkilerinin geniş olduğu; sınırsız ya da aşırı devlet müdahalesinin söz konusu olduğu bir ekonomik düzen ise “totaliterizm”dir. Daha kısa bir ifadeyle, liberalizm, sınırlı devlet; totaliterizm ise, sınırsız devlet ya da aşırı müdahaleci devlet anlamına gelmektedir.

Totaliter rejimlerde tüm üretim faktörleri devlet tarafından sahiplenilmiştir ve özel mülkiyet sözkonusu değildir veya çok sınırlıdır. Totaliter rejimlerde ekonomide merkezi bir planlamayla kimin için, nasıl ve ne miktarda üretim yapılacağına karar verilir. Totaliterizmde ekonomik ve siyasi özgürlükler sözkonusu değildir veyahut oldukça sınırlıdır. Ekonomik özgürlüğün olmaması; üretici için, teşebbüs özgürlüğünün, tüketici için, tercih özgürlüğünün olmaması anlamına gelir.

Uygulamada her ne kadar adına marksist demokrasi ya da sosyalist demokrasi dense de totaliter rejimlerde demokrasi, yani halkın egemenliği değil, bürokrasinin egemenliği sözkonusudur. Sonuç olarak, totaliterizmin demokrasi ile uzaktan yakından bir alakası yoktur. Sovyet Rusya’nın yıkılması ile birlikte totaliterizmin ne kadar anti-demokratik ve özgürlükçü olmayan bir rejim olduğu daha iyi anlaşılmıştır.

Demokrasi, insan haklarını ve özgürlüklerini korumak ve güvence altına almak için yeterli olamaz. İnsanın ekonomik hakları ve özgürlükleri ancak liberalizm ile korunabilir. Liberal ekonomik düzende, hür teşebbüs ve tüketici için tercih özgürlüğü sözkonusudur. Devletin ekonomik alandaki gücünün ve yetkilerinin, görevlerinin ve fonksiyonlarının sınırsız, buna karşın, aşırı devlet müdahalesinin sözkonusu olduğu bir ekonomik düzende, sonuç olarak, bireylerin ekonomik özgürlükleri sınırlanmış olur. Ekonomide serbestlik, liberal ekonomik düzenin temel taşı, olmazsa olmaz koşuludur.

Şüphesiz, demokrasi olmadan da liberalizm yaşayamaz. Hür düşünce, din ve vicdan hürriyeti ancak demokratik bir rejimde sözkonusu olabilir. Demokratik bir rejimde parlamentonun ve siyasal iktidarın güç ve yetkileri sınırlandırılmadığı takdirde totaliter rejime doğru yol almak kaçınılmaz olur.

Demokratik ve liberal bir toplum ancak liberal demokrasi ya da anayasal demokrasi ile gerçekleştirilebilir. Liberal demokrasi, toplumsal uzlaşma ve sözleşme metni olarak kabul edilen anayasalarda, devletin güç ve yetkilerinin sınırlandırıldığı, bireysel hak ve özgürlüklerin güvence altına alındığı bir yönetim şeklidir. Bir başka ifadeyle, liberal sosyal düzenin ilkeleri üzerinde toplumsal uzlaşmanın sağlandığı, siyasal iktidarların hukuk kurallarının sınırları içinde güç ve yetkilerini kullandığı yönetim şekli liberal demokrasidir.

 Laiklik ve Liberalizm 

Çağımızda batılı en iyi temsil eden iki kelime vardır; liberalizm ve laiklik.

Liberalizm, birey, toplum ve devlet ilişkilerinde kişilerin özgürlüğünü öne alan, toplumun örgütlenmesinde özgürlüğü temel prensip olarak kabul eden, kişi özgürlükleri karşısında devletin yetkilerini sınırlamayı savunan ve devletin ekonomik hayata müdahalesini kabul etmeyen bir felsefe, ekonomi ve siyasal düşünce akımıdır. Felsefî düşünce olarak çok eskilere dayanmakla birlikte, kavram olarak XIX. yüzyıl başlarında İspanya'da kurulan "Liberales" adlı siyasal partiden gelmektedir.

Bu “bir felsefe, ekonomi ve siyasal düşünce akımı” olan liberalizm, bizim için niçin tehlikelidir?

Açıklayalım. Liberalizm, “insanın özgürlüğü ve bağımsızlığı” düşüncesine dayanır.

Nereye kadar?

Sonuna kadar!

Yani insanın “Tanrıdan dahi özgürlüğüne ve bağımsızlığına kadar.”

İşte burada laiklik devreye girer. İnsanın birey, devlet ve toplum hayatında dinin bir kanun olarak, ölçü olarak, ilke olarak, emir verici ve yasak koyucu olarak, helal ve haram kılıcı olarak, iyiyi ve kötüyü belirleyicisi olarak hiçbir yeri, yetkisi, etkinliği yoktur. Yani insan özgürdür. Tanrıdan bile emir almaz. Yarattı ise yarattı, tanrı gökte otursun ve insanın dünya hayatına karışmasın. Devlete, idareye, hukuka, ekonomiye, eğitime, eğlenceye karışmasın.

Yani insan nasıl inanacak, nasıl davranacak, nasıl yönetecek ve yönetilecekse, tanrı buna karışmasın. İnsan her ne yapacaksa kendi özgürlüğü ve bağımsızlığı çerçevesinde yapsın. Devlet yönetiminde dini dışlamak, din kanun ve kurallarını devre dışı bırakmak, işte laiklik budur.

İnsanın hayatında dinden gelen her türlü kayıt ve kuraldan, yani inanç, eğitim, felsefe, ekonomi ve yönetimde kendisini dinden bağımsız ve özgür kabul etmek de liberalizmdir. Bırakın devlet ve toplumu, tanrıdan bile bağımsız ve özgür.

İşte bize göre tam kafir budur! Tanrıdan bile bağımsız ve tam özgür insan, tam bir kafir insandır. Laiklik de aynen budur. O da tam bir kafirliktir. Neden mi?

Gayet açık: Müslüman, Allah Teâlâ’ya “teslim olan” insandır. Müslüman, özgür iradesini gönüllü Allah Teâlâ’ya teslim etmiş “kul” olan insandır. O, bu kulluk ve teslimiyetle övünüp iftihar eden insandır. Şimdi siz söyleyiniz, hiç laik ve liberalist ile Müslüman yan yana gelebilir mi?

Liberalizm laissez-faire (bırakınız yapsınlar) anlayışına dayanır. Bunun da temelinde ferdi çıkar vardır. Kapitalizm yolunda güçlenmekte ve hakim sınıf haline gelmekte olan burjuvazinin dünya görüşü ve ideolojisidir. Bu dünyanın İslam ile hiçbir alakası yoktur.

[1]


[1]

Laiklik hakkında daha fazla bilgi için kendi maddesine bakınız lütfen.