Sivil İtaatsizlik

 

Çağımızda kendilerine saygı duyulup itaat edilmesini hak etmeyen hukuk tanımaz zalim idarecilere karşı "sivil itaatsizlik", "pasif direniş" ve “demokratik muhalefet” gibi kavramlar geliştirilmiştir. Bunlar daha bilinmezden önce bu muhalefet türünün haklılığına dair İslam dininin emir ve tavsiyeleri vardır. Kur’an ve sünnette bunun delilleri vardır. İslam bu konuda da batıl dinlere ve sistemlere fark atmıştır.

Bir “protesto stratejisi” olarak “sivil itaatsizlik”, dünyada oldukça geç bilinen bir olgudur. Çünkü tarihin her devrinde görülen isyan ve ayaklanmalardan farklı bir şeydir bu. Daha çok da Hindistan'ı terk etmeleri için İngilizleri ikna kampanyasında Mahatma Gandhi tarafından popüler hale getirilmiştir. Sivil itaatsizliğin özünü, yöneticileri harekete geçmeye zorlamak amacıyla kitleleri bazı kanunları ihlale teşvik etmek veya resmi otoriteyle açıkça mücadele etmek oluşturur. Amaç, hem protestonun yapıldığı kötülüğe dikkatleri çekmek, hem de hükümetin istenmeyen politika veya uygulamalardan vazgeçmesini sağlamaktır. 

Eğer yapılan protesto karşısında hükümet, almak zorunda olduğu tedbirleri uygulama konusunda aşırı zorluk veya masraf bulursa, yapılan çabaya değmeyeceğine karar verip vazgeçebilir. Yine kendi hareketlerindeki yanlışı görüp tavrını değiştirebilir. Hatta yetkililer uyumsuzluğa düşmese, tutumlarını değiştirmese ve politikalarının uygulamaya değer bulsalar bile, sırf protestocuların duygularını dramatik olarak göstermelerinin sonuçta halkın muhalefete olan desteğini artıracağını anlamasından dolayı kendi uygulamalarından vazgeçebilir. Kim bilir, belki de muhalefet protestoyu tırmandırmak ve çeşitli kampanyalarla desteklemekle durumunu güçlendirip iktidara dahi gelebilir.  

Sivil muhalefet kampanyalarının, dikkatlerin odaklandığı özellikli kanunların, ya da politikaların dışında saldırgan olmaması gerekir. Gerçekten de yapılan protesto işinin mümkün olduğu kadar kanunlara uygun olması, meselenin en önemli yanıdır. Üzerinde durulması gereken nokta şudur: Protesto kampanyasında haksız saldırganlıklar, kamu veya sivillerin can veya mallarına zarar vermeler olabilir. Hükümetin buna vereceği tepki çok önemlidir. Eğer bu tepki haksız veya haddinden fazla, aşırı ve abartılı bulunursa, olayı izleyen vatandaşlar bu protestocuların yanına geçerek onlara güç verebilir. Şöyle ya da böyle, her iki tarafın da kanunlara mutlaka uygun davranmaları gerekir.

Bazen sivil itaatsizlik ve protestolar dünya çapında önemli faaliyetler olarak yaşanır.  Mesela Hindistan'daki Gandhi olayı, 1960'larda Güney Afrika’daki zenci ayaklanmaları, ABD’deki ırkçılığı ret mitingleri, daha sonra Vietnam savaşı protestoları bu mevzuda ilk akla gelenlerdir. Yine 1950'lerin ortalarından sonra benzeri taktikler İngiltere'de Nükleer Silahsızlanma Kampanyası tarafından, nükleer silahlanmaya karşı denenmiştir. Özellikle yoğun trafiğin olduğu yerlerde 'oturma eylemleri' düzenlemişlerdir ve benzeri manifestolar şimdiye dek görülmeyen sayısız öğrenci ve işçi gösterilerinde kullanılmıştır. Ancak siyasi tarih incelendiğinde gerçekten sivil muhalefet kampanyalarıyla ilgili başarı olayı çok az rastlanan bir durumdur. Çünkü hükümetler böylesi protestolara karşı sert önlemler almayı öğrenmiştir ve böylece geniş sempati dalgaları bunları izlemez. Bununla beraber, sivil muhalefet teziyle demokrasideki kanuna uygun ve barışçı protesto hakkını birbirine karıştırmamak önemlidir. Böylesi protestolar genelde sivil muhalefet kampanyalarından umulan aynı sonucu verebilir.