Veliaht Ve Veliahtlık

Halifeyi seçen ve yetkilerini O'na devreden ümmet, zamanı gelince halifenin yerine geçecek olanı da kendisi belirler ve seçer. Halifenin kendisinden sonra yerine geçecek olanı belirlemede yapabileceği, tıpkı başkaları gibi, sadece adayını göstermektir. Adaylardan birinin seçilmesi tamamen ümmetin rızasına ve biatına bağlıdır.1

 

Halife devlet işlerini yürütürken İslam devletinin temel özellikleri olarak açıkladığımız hukukun üstünlüğü, adalet, eşitlik, sorumluluk ve danışma ile işleri yürütme gibi esaslardan asla ayrılamaz.2

Oysa saltanat dediğimiz zaman, yukarıda sayılan prensiplerden kısmen veya tamamen vazgeçmemiz gerekecektir. Çünkü genellikle saltanat rejiminde hakimiyetin kaynağı ve temsili, bir şahısta toplanır ve bu şahıs, halkın seçimi ve rızası ile değil, kendi iradesi ve gücü ile iktidara gelir. Genellikle ölünceye veya bir başka güç O'nu zorla iktidardan düşürünceye kadar yönetimi elinde tutar. Yasama, yürütme ve yargı yetkileri O'nun elindedir. Devleti dilediği gibi yönetir. Dilerse dilediği kimselere danışır veya danışmaz. Kimseye hesap da vermez.

Saltanatın, krallığın, kisralığın, kayserliğin, padişahlığın en kötü yanlarından biri de, yerine geçecek kimseyi bile mevcut kralın, sultanın, padişahın belirlemesidir.3 Yani veliahtlık sistemi.

Söz buraya gelmişken, bazılarının "İslam'ın da tanıdığını" söyledikleri veliahtlık sistemini biraz daha yakından tanıyalım. O zaman anlayacağız ki, bazı alimlerin ilk iki halifenin uygulamasını itibara alarak cevaz verdikleri istihlaf (hilafete aday gösterme) usulü ile, saltanat döneminde uygulanan ve yönetimin babadan oğula miras olarak geçmesi şeklinde olan veliahtlık uygulamasının hiçbir alakası yoktur.

Arapça’da "veliyyü'l ahd" veya "velayetü'l ahd" olarak ifade edilen veliahtlık, dilimizde bir hükümdarın, bir padişahın, kendinden sonra devletin başına geçecek olan kişiyi belirlemesidir. Genellikle bu kişi hükümdarın oğlu veya akrabasıdır. Halen halkın yönetimini yürüten kişiden bu işi ileride devralarak idareyi ele geçirecek kişi olarak belirlenen kimseye “veliaht” denilir.4 İslam hukukunda veliahtlık, mevcut halifenin kendisinde halifelik şartları bulunan bir şahsı kendisinden sonra iş başına gelmek üzere tayin etmesidir.5

Çağımız İslam hukukçularının açıkça belirttiği gibi veliahtlık yolu, kesinlikle hilafeti belirleyici meşru bir yöntem biçimi değildir.6

Ne yazık ki bu gün İslam’ın bilinmediği çevrelerde öylesine yanlış bir inanış var ki, bir Müslüman ne zaman İslam Devletinden ve Hilafetten bahsetse, hemen saltanat istemekle itham edilmiş, padişahlık devrine dönmekle suçlanmıştır. Tabi “İslam” gibi, “İslam Devleti” gibi, “Hilafet” gibi kelimeleri duyduklarında “irtica” yaygaralarına başlayan ve açık bir iftira olan “ortaçağ karanlığı” yaftasını kaldıranları, olaya inanç, ilke ve ideoloji açısından baktıkları için hesaba katmıyor, değerlendirmeye tabi tutmuyoruz.

Ahmet Özalp, “saltanat” hakkındaki yararlandığımız yazısının sonunda şunları söyler: “Bütün bu açıklamalardan sonra, saltanat yönetiminin temel nitelikleri şöyle özetlenebilir:

1- Saltanat yönetimi, kuruluşu ve işleyişi bakımından ümmetin özgür irade ve seçimine değil; kılıç gücüne ve zorbalığa dayanır. Bu nedenle İslâmî değil, gayri meşru bir yönetim biçimidir.

2- Saltanat yönetimi Allah'ın hâkimiyetinin yerine; hükümdarın, hanedanın egemenliğini geçirir. Bu özelliğiyle de İslâm'a kökten aykırıdır.

3- Saltanat yönetimi, güç ve zorbalık gibi gayri meşru bir temele dayandığı için, İslam’ın öngördüğü siyasal ilke, kural ve amaçlar doğrultusunda görev yapamaz.

4- Saltanat yönetiminin başlıca amacı saltanatın korunması, güçlendirilmesi ve sürdürülmesi olduğundan; hukuk, bu yönetim içinde tüm anlamını ve geçerliliğini yitirir. Oysa İslâmî yönetim, hukukun üstünlüğü, şerîatın egemenliği ilkesine dayanır.

5- Saltanat yönetiminde hukukun yerini keyfi uygulamalar aldığı için, temel insan hak ve özgürlüklerinden söz edilemez. Bu yönüyle de devlete temel insan hak ve özgürlüklerini güvence altına alma görevini yükleyen İslâm'ın karşısında yer alır.

6- İslâmî kanunlar uygulanıyor görünse, hükümdar halife yada emirül-müminin ünvanını taşısa da, tüm bu temel nitelikleriyle saltanat yönetimi gayri İslâmî, gayrî meşru bir yönetim biçimidir.7

Veliaht bırakmama konusunda Raşit halifelerin uygulaması dikkat çekicidir. Onlar, bırakın veliaht seçimini, yakınlarını devlet işlerinde kullanmaktan bile kaçınmışlardır. Mevdudi, onların tutumlarını anlattıktan sonra, sahabilerin kanaatini bildirme açısından Ebu Musa el- Eş'ari'nin şu sözlerini nakleder: "Hilafet müşavere ile ayakta kalabilen bir iştir. Saltanat ise, kılıç zoru ile ele geçen bir makamdır.”8

Peygamberimizin (as) ve Raşit halifelerin uygulamasında asla veliaht anlayışına yer yoktur. Kısaca belirtmek gerekirse, Hz Peygamber (as) halefi olacak kişiyi belirtmemiştir. Bazılarının, Hz Peygamber (as)’in Hz. Ebu Bekr'i halef tayin ettiği şeklindeki ifadesi, sadece namazda imamlık yapması ile ilgili işaretten ibarettir. Şayet halife olarak anlaşılsaydı, halife tartışmalarında mutlaka söz konusu edilirdi.

"Halifelik, başkasının değil, sadece Hz. Ali'nindir" şeklindeki görüşü, bizzat Hz. Ali tekzip etmiştir. Vefatı esnasında, oğlu Hz. Hasan'a biat etme meselesi sorulunca, "size bunu ne emreder, ne de yasaklarım. Siz daha iyi bilirsiniz" cevabını vermiştir. Hatta, "veliaht bırakmayacak mısınız?" diye gelen bir soruya, daha açık bir cevap vermiştir: "Hayır! Ben sizi Resulullah (as) bıraktığı gibi halefsiz bırakıyorum.”9

Hz Ebu Bekir ve Ömer'in halef göstermesi ve şuraya havale meselesine gelince, hiç şüphesiz her ikisi de, seçilecek olanı müslümanların görül rızası ile kabul etmeleri şartına bağlamışlardır. Ayrıca, Hz. Ebu Bekir'e  Sakife'de biat edilmesi, halifeliğin tamamlandığı esas biat değildir. Esas biat, ertesi gün tamamlanan ikinci ve genel biattır. Hz. Osman'ın da, şuradan sonra, genel biad yapılması ile halifeliği gerçekleşmiştir. Hz Ali'ye yapılan biat ise malumdur. Dolayısıyla, gönül rızası ile otoritenin devrinin gerçekleştiği bu uygulamalar, saltanatın veliahtlık şekline asla delil teşkil etmezler.10

Sonuç itibariyle yukarıda açıklanan ve tarih boyunca uygulanan veliahtlık sistemi, asla İslami değildir, İslamî usüllere göre kesinlikle geçersizdir.11

Görüldüğü gibi İslam'da veliahtlığın asla yeri yokken maalesef yönetimdeki bu – İslam’dan dönüş anlamına -  ilk irtica ve korkunç bid'ad, rivayete göre bir insanın bulunduğu şehirdeki valilik görevini kaybetme endişesiyle harekete geçmesinin ardından İslam devletine musallat olmuş ve hilafetten saltanata düşüşün açık alameti olarak, asırlar boyu bir daha düzelmemek kaydıyla tarihimizi de, talihimizi de karartmıştır. "Raşit Halifelerin" aydınlık alanlarından "Isırıcı Meliklerin" karanlık dehlizlerine geçişin kapısı, şüphesiz ki İslam'ın "emanet" ve "ehliyet" anlayışıyla insan değerlendirmesine taban tabana ters düşen veliahtlık olmuştur. Bu, “hakiki halifeliği” bitiren bir sapmadır. Maalesef bundan sonra gelen halifelerin artık sadece adı halifedir. “İnna lillah ve inna ileyhi râciuun.”! 12

Yüzyıllar boyunca hükümdarların aynı zamanda "halife" ünvanını taşımaları, saltanat yönetimiyle hilafet yönetiminin birlikte düşünülmesine, birbirine karıştırılmasına, hatta saltanatın İslâmî bir yönetim biçimi olarak kabul edilmesine neden oldu. Oysa saltanat yönetimi ile İslâm'ın ön gördüğü yönetim biçimi arasında nitelikleri, amaçları ve oluşumu bakımından çok temel ayrılıklar, hattâ zıtlıklar vardır.”13

 

1 N.A. Mustafa, age. s.162

2 H. Karaman, İslamın Işığında Günün  Meseleleri, 3/426-427

3 ay.

4 M.Nihat Özön, Osmanlıca  - Türkçe Sözlük, s. 751; D. Mehmet Doğan, Büyük Türkçe Sözlük, s.1115; M. Zeki Pakalın, Tarih Deyimleri Ve Terimleri Sözlüğü, 3/589; Ali Şafak, Hukuk Terimleri Sözlüğü, s. 639

5 Maverdi, Ahkamu's Sultaniye,  s. 11; Ebu Ya'la el– Ferra,  el- Akammu's Sultaniyye, s. 28;  M. Faruk en- Nebhan, a.g.e. s. 478; M. Ziyauddin Rayyıs, a.g.e. s. 305

6 Rayyıs, a.g.e. s, 306, Hayreddin Karaman, Mukayeseli İslam Hukuku 1/ 91-92, Anahatlarıyla İslam Hukuku, 1/198

  Her zaman öyle olmuştur anlamından çok, yöntem açısından “olmaya uygundur” anlamına alıyoruz.

7 Ahmet ÖZALP, http://www.sevde.de/islam_Ans/S/33.htm

8 Mevdudi, a.g.e. s.95

9 Mes'udi, Murucu'z Zeheb, Kahire, Matbaatü's Saade, 1958, 2/42; İbni Kesir, el-Bidaye ve'n Nihaye, 8/13-14

10 Nevin A. Mustafa a.g.e. s. 154, 159-160

11 Maverdi, İbn. Haldun, Abdulkadir el-Bağdadi, Gazali ve İbn. Teymiyye'den naklen M. Ziyaeddin er-Rayyis, age. s.308-315

12 Bkz. Nevin, age. s.158

 

13 Ahmet Özalp, Saltanat, http://www.sevde.de/islam_Ans/S/33.htm