Dinin Kaynakları

Hiç şüphesiz dinin kaynağı Allah’tır.

Allah, önce evreni ve bu arada dünyayı  yaratmıştır. Amaç, Allah bilir ya, insana bir imtihan alanı açmaktır. Sonra insan yaratmıştır. İnsanın yaratılmasındaki temel amaç da, yaratıcısını  bilmesi, sevmesi ve istediği ölçüler içinde kulluk ederek O’nu  hoşnut etmesidir.                             

Allah Teala peygamberler görevlendirerek, dinini insanlara sunmuştur. İnanç ve ahlakı değişmeyen, ibadet ve muamelatta ise yeni şartlar ve  ihtiyaçlara göre kısmen değişen ve hep gelişen bu dinin adı İslam’dır. En son, en mükemmel halini de Hz. Muhammed’in (sav) risalet ve tebliği ile almıştır.

Öyleyse şöyle söyleyebiliriz: Bu dinin temel kaynakları ikidir;

1. Kur’an: Allah Teala’nın Hz. Muhammed’e (sav.) bildirdiği ilahî vahyinden, yani kutsal sözlerinden oluşan mukaddes kitap.

2. Sünnet: Bu Kur’an’ı insanlara okuyan, açıklayan ve uygulayan Hz. Peygamberin sözleri (kavli), işleri (fiilî) ve benimsemelerinin (takriri) toplamına “sünnet” diyoruz. Bu da dinde ikinci kaynağımız, delilimizdir.

Sünnet, Kur’an’ın genel, kısa ve kapalı geçen ayetlerinin  anlam ve ayrıntılarını açıklar, umumi hükümlerini tahsis eder, uygulamayı gösterir, hatta Kur’an’da olmayan bir kısım hükümleri bildirir. Hiç şüphesiz bu yetkiyi O’na, ileride delilleri ile göreceğimiz gibi, Kuran, yani Allah vermiştir.

3. İctihat: Bu iki asıl kaynak yanında, bir önemli kaynak da ictihattır. İctihad, fıkıh usulü ilminde belirtilen bazı  kaide ve kurallar ışığında Kur’an ve sünnetten amelî - pratik hükümler çıkarma işlemidir. Bu bilgi birikimine, bu  güç ve kabiliyete sahip alimlere müctehid diyoruz.

Bu iki asıl kaynak yanında,  ictihat edebilmek için mesela sahabenin görüşü, Müslüman toplumun örf ve adetleri, istishan, istishap, mesalih-i mürsele, öncekilerin şeriatları gibi başka deliller de vardır. Bunlara “fer’î kaynaklar” diyoruz. Aslî kaynaklarda bulunmayan hükümler, fıkıh usulü ilminde belirlenen belli kaide ve kurallar çerçevesinde bu fer’î kaynaklardan çıkarılır. Bu işleme “içtihat”, bunu yapacak ehliyette olan alime de  “müçtehit” diyoruz. Bu kavramları “Fıkıh” bölümünde kısaca göreceğiz.  

“Bir müctehidde bulunması gereken şartlar ve O’nun uyması gereken kurallar nelerdir?” sorusunu da “fıkıh usulü”  bölümüne havale ediyoruz. Ancak şunu açıkça söyleyelim ki, kurallarına uygun yapılan içtihatların ortaya koyduğu hükümler de İslamîdir, yani Müslümanlar için bağlayıcıdır.

Bugün elimizde, bu temel kaynaklar ölçü alınarak yazılmış binlerce eser bulunmaktadır. İlk emri “Allah’ın adıyla oku” (Alak, 1) olan bir dinin mensupları olarak bizler, hem kendimize yetecek, hem de başkalarına anlatıp ikna edecek kadar dinimizi Kur'an, sünnet ve bu kitaplardan okuyup öğrenmeli, yaşamalı, yaşatmaya çalışmalıyız. Bu davet, tebliğ ve cihat vazifesi kıyamete kadar geçerli bir farzdır. Ümmet olarak "çıkarılma", "var edilme" amacımız da zaten budur.       

Yukarıda da işaret ettiğimiz gibi dinimizin temel (aslî) ve ayrıntılı (fer’î) kaynaklarını bize bildiren ilim dalı “Fıkıh Usulü” ilmidir. Tefsir ve Hadis Usulü ilimleri de bu bilgilere katkı sunarlar. Daha fazla bilgi isteyen okurlarımız, “Fıkıh” bölümündeki “Şeriatın Delilleri” bahsine bakabilirler.