Hak Din İslam'dır

İslam Dini, bütün peygamberlerin Allah’tan alıp insanlara tebliğ ettiği, nihayet son peygamber olan Hz. Muhammed (sav) in vahiy yoluyla Allah’tan alarak insanlara sunduğu iman, ibadet, hukuk, ahlak gibi kalbî, zihnî ve amelî esasları, ilkeleri, kuralları içeren ilahi kanunlar toplamıdır. 

Peygamberimizin bizzat uygulayarak sunduğu bu din, zamanla Müslüman toplumlarca yaşatılmış, hatta insanlığın zihni ve ameli birikimlerinden de yararlanılarak geliştirilmiş, insan, devlet ve toplum gibi temel konularda kendine özgü düşünce, ilke ve anlayış oluşturmuş bir dinin, bir dünya görüşünün, tarihi bir birikimin, kültür ve medeniyetin adı olmuştur.

Evet, Allah katında biricik din olan İslam, O'nun insana ulaşan yegane kurtarıcı ve mutlu kılıcı hidayetinin adıdır. Bütün peygamberler bu dini tebliğ etmiş, bu dine davet etmişlerdir. İnsan bu dine göre iman edecek ve yaşayacaktır. Bu amaç için vardır. Allah (azze ve celle) onu bu amaç için yaratmıştır. Bu bir imtihandır. Bir kere yaşanabilecek yaman ve ciddi bir sınavdır: 

تَبَارَكَ الَّذ۪ي بِيَدِهِ الْمُلْكُۘ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌۙ   اَلَّذ۪ي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيٰوةَ لِيَبْلُوَكُمْ اَيُّـكُمْ اَحْسَنُ عَمَلاًۜ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْغَفُورُۙ

"Mutlak hükümranlık elinde olan Allah aşkındır, cömerttir ve O’nun her şeye gücü yeter. Hanginizin davranışça daha iyi olduğunu deneyerek göstermek için ölümü ve hayatı yaratan O’dur. O, güçlüdür, çok bağışlayıcıdır."

(Mülk, 1-2)

وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْاِنْسَ اِلَّا لِيَعْبُدُونِ

"Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım."

(Zariyat, 56)

قُلْنَا اهْبِطُوا مِنْهَا جَم۪يعاًۚ فَاِمَّا يَأْتِيَنَّكُمْ مِنّ۪ي هُدًى فَمَنْ تَبِعَ هُدَايَ فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ 

وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَٓا اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ۟

"Onlara şöyle dedik: “Oradan hepiniz inin! Benden size muhakkak bir yol gösterici gelecektir.” Kim benim gönderdiğim rehbere uyarsa artık onlara ne korku vardır ne de üzüleceklerdir. İnkâr eden ve âyetlerimizi yalanlayanlara gelince onlar cehennemliklerdir ve orada devamlı kalıcıdırlar."

(Bakara, 38-39)

Evet, değer verilen bir varlık olarak insan, bu değerini Allah'ı (azze ve celle) bilme, sevme, sayma ve itaat etmeden almaktadır. Bu onun varoluş amacıdır. 

İnsan, yalnız yemek, içmek, gezmek tozmak ve cinsel güdülerini tatmin etmek için yaratılsaydı, insanın herhangi bir hayvandan farkı olmazdı ve bu değeri kazanamazdı. İnsanın değeri buralarda değildir. İnsan boş yere yaratılmamış ve başı boş bırakılmamıştır. O, yukarıda ifade ettiğimiz amacı gerçekleştirmek için yeryüzüne gönderilmiştir. Kendisi gibi herhangi bir yaratığa kul, köle olmak için değil; yaratanına halife olmak, O’na ibadet etmek, dünyada O’nun hükmünü hakim kılmak, buna karşı çıkan engelleri aşmak  suretiyle hilafet görevini yürütmek için yaratılmıştır. 

Dolayısıyla İnsan, sırf kendi için değil; Allah için yaşamalıdır. Çünkü şu fâni dünya için değil; ebedî hayat için yaratılmıştır. Allah'a ibadet ve itaat için yaratılan insan, ubudiyet, yani kulluğunun karşılığını hem bu  dünyada, hem de ahirette fazlasıyla alacaktır. Allah'ın emirlerine itaat, dünya ve ahiret mutluluğunun sebebidir.

Biz müslümanız, Allah (azze ve celle) ın bizim için indirdiği dinine razı olduğumuz gibi, bizim için biçtiği takdirine de razı olmuşuz, bizim için çizdiği kaderine de teslim olmuşuz, hamdolsun.  Bundan büyük bir şeref, büyük bir izzet, büyük bir iftihar ve büyük bir mutluluk duyuyoruz. İslam’ı hakkıyla yaşayamasak, Yüce Allah'a hakkıyla kulluk yapamasak da, hep bunu söyleyecek, gücümüz yettiğince de yaşamaya ve yaşatmaya çalışacağız. 

Zaman zaman –Allah zorlukla denemesin – gerek korkudan, gerek açlıktan, gerek acı bela ve musibetlerden, gerek amansız işkencelerden ötürü sesimiz soluğumuz çıkmasa da kimse, hele hele İslam düşmanları asla bizim bu davadan vazgeçtiğimizi akıllarına getirmesinler. 

Allah'ım! 

Bu sözümüzün hep geçerli kalmasını senden istiyor, yar ve yardımcımız olmanı diliyoruz. Daima “Hasbünallah ve ni’me’l vekil, ni’me’l mevla ve ni’me’n nasir.” Diyoruz ve buna hep inanıyoruz. Amenna ve saddakna.