Fıkhın Konusu

Fıkıh ilminin tarifine dikkat edersek anlaşılır ki fıkhın konusu dinin amel, iş, hareket ile ilgili hükümleridir.  Buna göre kalbin işi olan iman ve ahlak fıkıh ilminin konusu olmaz. 

Buna göre başta ibadetlerimiz olmak üzere kurduğumuz aile, yaptığımız işler, yani sanat, ticaret, işçilik, memuriyet, ziraat, ticaret vs. işlediğimiz suçlar ve cezaları, idaresinde yaşadığımız devlet ve yönetimi, savaşlar ve barışlar hep fıkıh ilminin konusudur. 

Selefimizin İslam Fıkhı sahasında yaptıkları çalışmalara baktığımızda konuları şu şekilde işlediklerini görürüz: 

1-İbadetler. 

2-Ahvalüş-Şahsıyye ve Âile hukuku. 

3-Muâmelât.  İnsanlar ve kurumlar arası karşılıklı ilişkileri düzenler. 

4-Ahkâm’üs-Sultaniyye: Devlet ve yönetim esaslarını düzenler. 

5-Ukubât.  Suçlar ve cezaları düzenler. 

6-Siyer ve Cihad: Devletler arası hukuku düzenler. 

7-Âdâb ve Muâşerât.  Görgü kuralları ve teşrifat esaslarını düzenler. 

Ancak günümüz bazı İslam hukukçuları, ilgilenenlere kolaylık olsun diye, yürürlükteki hukuk sistematiğine benzeterek fıkıh konularını yeniden düzenlemişlerdir.  Buna göre konular üç kısımda toplanmıştır.

1.  Kısımda devlet ve anayasa hukuku, ceza hukuku, usul hukuku, devletler umumi hukuku işlenmiştir. 

2.  Kısımda şahsın hukuku, aile, miras ve eşya hukuku işlenmiştir.  

3.  Kısımda ise, borçlar umumi kısmı ile akit çeşitleri incelenmiştir

Konu çok önemlidir, ama kitabımız özet bilgiler verdiği için bütün bu konular kısaca fakat ortalama bir okuyucuya yetecek bir özet bilgiler olarak sunulacaktır.  İhtiyaç halinde okuyucularımıza ilgili kitapları hararetle tavsiye etmeyi bir vazife biliriz. 

İslâm hukukunda vakıa olarak devlet benimsenmekle birlikte, bu devletin idare şekli belirtilmemiştir. Devlet yönetiminde İslâm hukuku uygulanacağı için, devletin idari yapısı ne olursa olsun, adâlet sağlanmış olacaktır. İslâm hukuk kitaplarında bu günkü anlamda devlet fikri üzerinde durulmamış; devlet daha çok hilâfet veya imâmet adı altında incelenmiştir. Kur’an ve sünnette devletin tüm unsurlarına rastlamak mümkündür. Buna göre İslâm devleti, İslâm hukukunun esaslarına bağlı kalan bir devlettir. Bu yüzden İslâm devletinin kaynağının ilâhi vahiy olduğu söylenebilir.

"İslam dininde devlet düşüncesi yoktur" diyenler, açıkça yalan söylemekte ve laik seküler dünyaya hizmet ederek etki ajanlığı yapmaktadırlar. Düşünürlerimizin ‘Yeniden İslam’a’, ’İslam’ın Dirilişi’, ’İslam’a Yeniden Doğuş’ gibi ifadeleri, İslam’ın yeniden anlaşılmasının, yeni baştan keşfedilmesinin işaretleridir. Bu anlayış ve yönelişler arasında, İslam hukuku da nasibini almaya başlamıştır.  Daha dün ölü hukuk sistemleri arasına itilmeye çalışılan İslam hukuku, bugün yalnız İslam dünyasında değil, bütün ilim dünyasında inceleme konusu haline gelmiş, canlı bir hukuk sistemi olarak mukayeseli araştırmalarda taraf olmuştur. 

İnsanlar cemiyet halinde yaşamak isterler.  Huzurlu ve güvenli bir toplum için, kanun ve kurallara ihtiyaç vardır.  Bu kuralların da âdil ve yeterli olması gerekir.  İslam hukuku adalet ve refahı sağlayacak, vicdanları tatmin edecek, insan ve toplum bünyesine uygun bir hukuk sistemidir. 

İslam hukuku ilahîdir.  Bu hukuk sistemi hayatın bütün yönlerine şamil bulunduğu gibi, insanların bütün ihtiyaçlarına cevap verebilecek niteliktedir.  İslam hukuku, fertle Allah, fertle fert, fertle cemiyet ve cemiyetle cemiyet arasındaki ilişkileri en güzel şekilde tanzim etmiştir. 

İslam hukuku, tarihte, İslam cemiyetindeki hukukî hakimiyeti tesis etmiş ve İslam devleti, bu temel üzerine kurulmuştur.  Toplum yapısı İslam fıkhının usul ve kaidelerine göre düzenlenmiştir.  Hak ve vazifeler, bu kaidelerle sınırlanmış, hayatın hiçbir safhası, hukukun tatbik sahası  dışına çıkarılmamıştır.  Böylece Müslümanlar, mes’ut bir hayat yaşamışlar, İslamî hükümlerle hakkın, adaletin, kişi hak ve hürriyetlerinin korunduğuna bizzat şahit olmuşlardır. 

Ancak Moğol istilasından sonra, taklit ruhu yaygınlaşmış, gelişme durmuş, bir süre sonra da gelişen hayata ayak uydurulamamış, Müslümanlar her alanda olduğu gibi hukuk alanında da gerilemişlerdir.  Bugün bilindiği gibi İslam ülkelerinin çoğunda İslam hukuku yürürlükten kaldırılmıştır. 

Günümüzde diğer alanlarda olduğu gibi, İslam hukuku alanında da yeniden orijinal ve mukayeseli  çalışmalar sürdürülmektedir.  Bu yeni çalışmaların birçok sebebi vardır.  Bu sebeplerin başlıcaları şunlardır: 

1-Müslüman olmamız İslam hukukunu tatbik etmemizi gerektirmektedir.  İslam hukukunu kabul etmeyen kimseye Müslüman denemez. 

2-Her milletin hukuku, o milletin dînine, örf, âdet ve geleneklerine, millî ve manevî değerlerine dayanır.  Hukukun benimsenmesi, kabul görmesi ve kalıcılığı buna bağlıdır.  Müslümanların kanunları da dinlerine, örf-âdet ve geleneklerine, millî ve manevî değerlerine dayandığı takdirde kabül görür, kalıcı olur ve toplumun huzurunu sağlar. 

3-İslam hukuku hem ilahîdir, hem de bütün zamana ve mekana uygulanabilir özelliklere sahiptir.  İslam hukuku, insanların bütün ihtiyaçlarına cevap verebilecek niteliktedir.  Beşerî hukuk kuralları ise, hem ihtiyaca cevap verememekte, hem de insanları tatmin etmemektedir.  Beşerî hukuk sistemleri huzur ve güvenliği de sağlayamamıştır.