İctihad

İctihad

 

a) Tarifi

İctihad lügatte zor ve meşakkatli bir işi gerçekleştirmek için, olanca gücünü sarfetmektir. 

  Istılahta ictihad; fakihin şer’i-ameli hükümleri, tafsili delillerinden çıkarabilmek için olanca gücünü ortaya koymasıdır. İctihad yapana müctehid denir.

  Müctehid, şer'i delillerden ameli hükümleri çıkarabilme melekesine sahip olan kişidir. Usulcüler böyle kimseleri fakih ve müfti olarak da anarlar. Şer'i hükümleri bilmekle beraber onları şer'i kaynaklardan bizzat çıkarabilme gücüne sahip olmayan kimseye ise, furu-ı fıkhın çoğunu ezbere bilse dahi usulcülere göre, ona fakih veya müfti denmez. 

b) İctihadın çeşitleri :

  1-Mutlak ictihad : Bu, her mesele için hüküm istinbat edebilme ve bütün meselelerde fetva verebilme kudretidir. Bu güce sahip olan kişiye 'mutlak müctehid' denir. 

  2-Mukayyed İctihad : Bütün meselelerde olmayıp, bir kısım meselelerde hüküm istinbat edebilme kudretidir. Mesela, ibadetler alanında bu güce sahip olmamakla beraber, sözleşmeler konusunda hüküm çıkarabilme gibi. Bu güce sahip olan kişiye 'mukayyed müctehid' adı verilir. 

c) Mutlak müctehidde bulunması gereken şartlar : 

  İctihad ehliyetinin şartları ikidir :

  1-İlim, 2-Kabiliyet

  Birinci şart çalışmakla elde edilir. İkinci şart ise fıtridir ; çalışmakla elde edilemez, Allah onu bazı kullarına doğuştan ihsan eder. İnsan bu iki şarta haiz olmakla müctehid olabilir. Şimdi bu iki şartı izah edelim : 

 

  1- İlim 

  Müctehidin asıl görevi şer'i delillerden hükümler çıkarmak, nassları tefsir etmek ve hükümlerin olaylara nasıl tatbik edileceğini göstermektir. Bu itibarla müctehid olacakların hukuk ilmine derin vukufları, halkın örf ve adetlerini anlayacak derecede genel kültürlerinin bulunması gerekir. Bir müctehidin bilmesi gereken hususları şöylece sıralayabiliriz; 

 

  a-Kur’an-ı Kerim'i Bilmek : 

Bir müctehidin, Kur’an ayetlerinin hepsini icmali bir surette, ahkam ayetlerini de, ayrı ayrı ve en ince teferruatına kadar bilmesi şarttır. Çünkü hukuki hükümler, ayetlerden istinbat olunmaktadır. Gazali, İbni Arabi ve Karafi gibi alimler ahkam ayetlerinin sayısını 500 kadar tesbit etmişlerdir. Ancak, ahkam ayetlerinin 500 sayısında tutulması doğru değildir. Dikkatli bir tetkik, derin bir düşünce ile, diğer ayetlerden de hüküm çıkarılması, hatta kıssalardan peygamberlerin başlarından geçen olaylardan hüküm istinbatı da mümkündür. Müctehidin ahkam ayetlerini ezberlemesi şart değildir. İhtiyaç anında hangi ayetin ve hangi surenin nerede olduğunu bilmesi maksadı sağlamaya kifayet etmektedir. 

  Alimler ahkam ayetlerini esas alan tefsir kitapları yazmışlardır. Cassas ve İbni Arabi’nin "Ahkam'ül-Kur’an”adlı eserleriyle, Kurtubi’nin "El-Cami li-Ahkam'il-Kur’an”adlı eseri bunlardandır.  

  Bunlar ve benzeri kitaplar bir alimin ahkam ayetlerine müracaatını, ayetlerin mana ve hükümlerini anlamasını kolaylaştırır. 

  Bir müctehidin ayetlerin nasih ve mensuhunu, nüzul sebeplerini bilmesi, aynı şekilde ahkam ayetlerinin lügat ve ıstılah manalarını, has, amm, mücmel, müfesser gibi özelliklerini bilmesi de gereklidir. 

 

b)  Sünnet'i Bilmek

  Müctehidin Sünnet'ten nelerin sahih, nelerin zayıf olduğunu, hadis ravilerinin hallerini, durumlarını, hadislerin senedlerini, yani mütevatir, meşhur ve ahad gibi bize ulaşma yollarını, hadislerin manalarını, vürud sebeplerini, hadisler arasında tercih yapma kurallarını, hadislerin nasih ve mensuhunu bilmesi gerekir. Müctehidin, sadece ahkama taalluk eden hadisleri bilmesi kafidir. Ahmed b. Hanbel'e nisbet edilen bir habere göre, ahkama ait 1200 hadis bulunmaktadır. Bazı alimlere göre bu sayı 4000’e kadar ulaşmaktadır. Gazali'ye göre bir müctehidin ; Ebu Davud'un ‘Sünen’i veya Beyhaki’nin ‘Sünen’i gibi ahkam hadislerini toplayan bir hadis kitabını öğrenmesi kafidir. Nevevi, Gazali’nin bu görüşüne katılmamış ve Sahiheyn'deki hadislerin de bilinmesi gerektiğini söylemiştir. 

  Ahkam hadislerini bir araya getirme çalışmaları da yapılmıştır. Şevkani’nin "Neyl'ül-Evtar'ı, San'ani’nin "Sübül'üs-Selam'ı ve Tahanevi’nin “İ'laü’s-Sünen'i örnek olarak verilebilir. Tabii bu konuda baş vurabileceğimiz temel eserlerin başında 'kütübü sitte' gelir. Bunlar: Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesai ve İbni Mace'dir.

 

c)  Arapçayı bilmek :Bilindiği gibi Kur’an ve Sünnet, Arapça olarak varid olmuştur. Bu sebeple müctehidin nasslardan hüküm çıkarabilmesi için arapçayı bilmesi gerekir. Hiç şüphesiz, müctehidin Arapçanın sarf, nahiv, belagat, meani ve beyan gibi lisan ve edebiyat ilimlerini öğrenmesi zorunludur. Ancak bu ilimleri, lisan ve edebiyat sahasında mütehassıs olan kimseler seviyesinde bilmesi şart değildir. 

  Şer'i nasları doğru olarak anlaması ve bunlardan hüküm istinbadını mümkün kılacak kadar Arap dili ve edebiyatını bilmesi kafidir. 

 

  d)  Üzerinde icma ve ihtilaf edilen konuları bilmek: 

  Karşılaştığı ve hakkında ictihadda bulunduğu meselelerde icma'a aykırı harekette bulunmamak için, müctehidin hangi konu ve meselelerde icma olup olmadığını bilmesi gerekir. Bunun için de hılaf kitaplarına baş vurması ve onları okuması gerekir. Mesela, İbni Kudame'nin 'El-Muğni'si, İbn Rüşd'ün ‘Bidayet'ül-Müctehid’ adlı eseri, İbn Hazm'ın 'el-Muhalla’ adlı eseri baş vurulabilecek eserlerdir. 

 

  e)  Kıyası Bilmek: 

  İctihadın ruhu kıyastır. Bu sebeple bir müctehidin, kıyasın rükünlerini, şartlarını, hükümlerin illetlerini en ince teferruatına kadar bilmesi zorunludur. Kıyas, fıkıh usulü ilminin konularından biridir. Önemine binaen ayrı olarak zikredilmiştir. 

 

f)  Fıkıh Usulünü Bilmek : 

Müctehid, şer'i delilleri, bunlardan hüküm çıkarma yollarını, lafızlarla ilgili kaideleri, deliller arasındaki tercih kaidelerini, Şari'in maksat ve gayelerini ve bunlara benzer usul konularının tümünü bilmesi gerekir. Fıkıh usulü ilmini bilmeyen kişi, tefsir, hadis, sarf, nahiv, meani gibi ilimlerde ne kadar mütehassıs olursa olsun fakih ve müctehid olamaz. Bunun için mesela, Gazali’nin "el-Mustasfa”sı, Amidi’nin "el-İhkam Fi Usul’il-Ahkam"ı, Şatıbi’nin "el-Muvafakat'ı, İbni Kayyim'in İ'lam'ül-Muvakkıin'i okunabilir. 

 

g)  Fıkh'ın Furuunu Bilmek : 

  Müctehidin, fıkhın uygulama ile ilgili çıkarılmış hükümlerini bilmesi şart değildir. Çünkü fıkıh, ictihadın semere ve neticesidir. Bununla beraber Gazali “zamanımızda sağlıklı ictihad, ancak fıkıh kitaplarını tetkik edip öğrenmekle mümkün olur”diyerek müctehidin, fıkıh bilmesinin gereği üzerinde durmaktadır. Çünkü fıkıh kitaplarında, bütün fakih ve müctehidlerin görüş ve ictihadları toplu halde bulunmaktadır. Müctehid, fıkıh kitaplarında bir konu hakkında toplu halde bulduğu nass, görüş ve ictihadları tetkik etmekle çok kısa zamanda meseleyi kavrar ve bir neticeye varabilir. Bu bakımdan müctehidin fıkıh kitaplarından faydalanmasına ihtiyaç vardır. 

 

h)  Hükümlerin Amaçlarını Bilmek:

Müctehid, İslam hukukunun ana gayelerini bilmek, hikmet ve hedeflerini kavramış olmak zorundadır. Bu, şer'i hükümlerin hangi olaylar hakkında geldiğini, bunların bir çoğunda Şari’in işaret ettiği illet ve hikmetleri inceleyip, tümevarım metodu ile sonuçlar çıkarmak suretiyle olur. 

 

i)  Kitap ve Sünnet'in Nasih ve Mensuhunu Bilmek : 

  Müctehid, nasih ve mensuhu bilmek zorundadır. Aksi takdirde nasih bir nass bulunduğu halde, onun nesh ettiği mensuh bir ayetle ile amel etmiş olur. Müctehidin bütün nasih ve mensuh ayet ve hadisleri ezbere bilmesi şart değildir. Fetva verdiği meselede dayandığı ayet ve hadisin mensuh olmadığını bilmesi yeterlidir. 

 

  2-Kabiliyet :

  “Yaratılıştan hukuki hükümlerin ruhuna nüfuz edebilecek zeka ve kabiliyette olmak". Bu şartı haiz olmayan kişi, birinci şartı elde etmekle müctehid olamaz. Gerçekten bir müctehid için, her şeyden önce gerekli olan şey, nassların illet ve sebeplerini, bu illet ve sebeplerin dayandıkları hikmet-i teşri ve Şari’in maksatlarını bilmek ve anlamaktır. Nassların ve delillerin iç yüzüne nüfuz edemeyen bir kişi, ne nassların dayandığı şer'i illetleri, ne de maksadlarını anlayabilir. Bu gibiler, ictihadlarında çok hata yaparlar. Delillerin tearuzunda, hangisinin tercih edileceğini bilemeyip şaşırıp kalırlar. 

  Müctehid aynı zamanda iyi niyetli ve sağlam itikat sahibi olmalıdır. Halis bir niyet, kalbi Allah'ın nuru ile aydınlatır; onu bu yüce dinin özüne ulaştırır, yalnız gerçeğe yöneltir ve başka şeylere meylettirmez. 

  Şatıbi’nin deyişiyle ictihad, müctehidi Hz. Peygamber'in postuna oturacak bir dereceye yükseltir ve bu sayede o, Allah'ın hükümlerini açıklar. Hal böyle olunca bid'at ve nefsi arzularına uyanlar, bu dereceye nasıl ulaşırlar?

 

d -Mukayyed İctihadın Şartları

Mukayyed ictihadda, bütün hükümleri değil, sadece ictihad edilen hükümle ilgili hususları bilmek şarttır. Mesela, bir fakih sadece büyu' veya icare konularında ictihad ediyorsa, o konudaki ayet ve hadisleri, icma ve ihtilafları nasih ve mensuhu ve ictihad için gerekli diğer hususları bilmesi yeterlidir. Böyle bir kimsenin, namaz, oruç, hac gibi meselelerde, ictihad için gerekli bilgilere sahip olması şart değildir. Yani bir müctehidin her konuda ictihad yapabilecek güçte olması şart değildir. 

  İctihad belirli bir zamanla sınırlandırılamaz. İctihad şartlarını taşıyan İslam alimi, her zaman ve mekanda ictihad yapabilir. İctihad, belirli bir döneme hasredilmiş bir iş değildir. Kıyamete kadar insanların muhtac olacağı, vaz geçemeyeceği bir prensiptir. Ancak ehil olmayanların ictihad yapmaya kalkmaları dini tahrif eder ve İslam'a zarar verir. 

 

e- Günümüzde İctihadın Mümkün Olup Olmadığı :

Günümüzde mutlak müctehidin yetişmesi çok zordur. Çünkü mutlak müctehidte bulunması gereken şartları göz önüne alırsak, bu şartları bir insanın üzerinde toplaması çok zordur. Ayrıca günümüz insanları müsbet ilimlere yönelmiş, din ilimlerini ihmal etmişlerdir. Bu durum da, mutlak müctehidin yetişmesini zorlaştırmaktadır. 

  Fakat bu, ictihadın kesildiği ve ictihad kapısının kapandığı anlamına gelmez. İctihad kıyamete kadar bakidir. Şartlarını taşıyan herkes ictihad edebilir. Bizim söylediğimiz İmam A'zam, Şafii, Malik gibi müctehidlerin günümüzde yetişmesinin güçlüğüdür. Bunun dışında kalan mezhepte müctehidlerin, her zaman var olduğu ve tahriç, tercih ve ictihadda bulundukları bilinmektedir. 

  Mezhepte ictihad, hakkında mezhep imamının bir sözü nakledilmiş olayların hükümlerini, tahric yoluyla imamının sözlerine veya ondan nakledilmiş kurallara dayanarak tesbit edebilmek demektir. 

  Fetvada ictihad, mezhep imamının görüşünü, başka bir görüşe tercih etme veya imamın öğrencilerinin yahut başka imamların görüşleri arasında tercihte bulunma ehliyetidir. Bu nevi ictihad, her asırda ve her mezhepte var olmuştur. Nitekim fıkıh ve teşri tarihi konusunda yazılmış kitapların ilgili yerlerinde bu husus, geniş olarak açıklanmıştır. 

  Bu iki nevi ictihad yoluyla, meşhur dört mezhep imamından nakledilen pek çok fıkhi hükmün esaslarının belirlenmesi, onlardan görüş nakledilmeyen hususlarda, bu hükümlere kıyasta bulunmak üzere, bunların illetlerinin tespiti ve kendisine dayanabilecek görüşlerin bilinmesi mümkün olmuştur. Böylece o imamların mezhepleri, son derece sağlam esaslara bağlanmış ve dikkatli bir biçimde işlenmiştir. 

  Yine bu iki nevi ictihad yoluyla, hüküm konusunda insanların değişik asırlarda duydukları ihtiyaçları karşılamak mümkündür. Çünkü, fıkıh mezheplerinin imamları, insanların muhtac olduğu bütün konuları ve meseleleri ele almışlar ve hükümlerini açıklamışlardır. Hatta bazıları kendi zamanında vuku bulmamış meseleleri, farazi olarak düşünmüş ve bunları hükme bağlamıştır. Böylece sonraki bir zamanda, o olay ortaya çıkınca, o olayın hükmünü araştıranlar, meselenin çözümünü ictihada ve yeniden düşünmeye ihtiyaç duymayacak şekilde hazır ve açık olarak önlerinde bulmuşlardır. 

  Günümüzde de, bu şekilde ictihad mümkündür ve ehil olanlar bu işi yapmaktadır. Günümüz alimleri, şura ictihadını teşvik etmekte ve bu şekilde yapılan ictihadların daha isabetli olacağını ifade etmektedirler.

 

  f- İctihadın Caiz Olup Olmadığı Konular

  Bütün şer'i hükümler, ictihada konu olamaz. Bazılarında ictihad caiz değildir. Bunları şöyle sıralayabiliriz :

1-Hakkında kat'i delil bulunan namaz, oruç, hac ve zekatın farzıyyeti, zina, hırsızlık, adam öldürme ve şarap içmenin haramlığı gibi konularda ictihad yapmak caiz değildir. Bu konularda ihtilafa itibar edilmez. 

  Bu guruba giren hükümler arasında, üzerinde icma edilen konular da vardır. Ancak icmanın mesnedi maslahat ise, maslahatın değişmesiyle yeni ictihad yapılabilir. 

2- İctihad edilebilecek konular :

  a- Hakkında hem sübut, hem de delalet açısından zanni nass bulunan hükümler. Manaları zanni olan haber-i vahidler gibi. 

  Bu nevide ictihad iki yönde olur ; sened ve delalet. Sened yönünden ictihad, ravilerin adalet, zabt ve benzeri durumlarının araştırılması ve hadisin, rivayet zincirinin kesintisiz olup olmadığının incelenmesi demektir. Müctehid, incelemeleri sonunda hadisin sabit ve sahih olduğu kanaatine varırsa onunla amel eder, aksi halde onunla amel etmez. 

  Delalet yönünden ictihad, nass ile kastedilen manayı ve nassın bu manaya delaletinin kuvvetini tesbit etmek üzere yapılan incelemedir. 

b- Sübutu kat'i, fakat delaleti zanni olan nasslara bağlı hükümler: Bu nevi ictihada lafzı birden fazla manaya delalet eden ayetlerle, mütevatir hadislerde rastlanır. 

  c- Sübutu zanni, delaleti kat'i olan nasslara dayalı ictihadlar: Manaları kat'i olan haberi vahidler gibi. Bu neviye Kur’an'da yer yoktur. Bu nevideki ictihad faaliyeti, sened üzerinde cereyan eder. 

d- Hakkında nass veya icma bulunmayan ve dinin kaçınılmaz (temel)  hükümleri çerçevesinde sayılmayan hükümler. Bu nevide ictihad faaliyeti, kıyas, mesalih-i mürsele, örf ve adet, istishab, seddi zerayi gibi fakihlerin hüküm verirken başvurdukları yollardan biriyle, o meselenin hükmünü belirleme şeklinde devam eder. Bu da müctehidlerin farklı bakışlara sahip olabilecekleri bir alandır. ve ihtilafa elverişlidir. 

  Hiç şüphesiz, her hususun, her meselenin, meydana gelen her olayın açık hükmü, Kur’an ve Sünnet'te bulunmaz. 

Bu durumda yapılacak iş, o olay ve o meselenin hükmünü, nassların ışığı altında ictihad ederek bulmaktır. Bu yol, Hz. Peygamber zamanından beri takip edilmektedir. 

 

g- İctihadın Hükmü :

  1-İctihadla varılan hükmün değeri, hata ihtimali olmakla birlikte galip bir zandan ibarettir. Bir müctehid, kendisinin ictihadında hakka isabet ettiğini kat'i surette iddia edemez. Ancak hakka isabet ettiğine galip bir zan ile kani olur. Bunun içindir ki, kat'i-şer'i hükümlerde ve itikadi konularda ictihad cari olmaz. Çünkü bu konularda zan kafi olmayıp, kesinlik gerekir. Kat'i delil olan yerlerde ise ictihada mahal yoktur. Bir müctehid, ictihadında hakka isabet etmişse, kendisine iki ecir ve sevap vardır; ictihadında hata etmiş ise alacağı ecir ve sevap bir tanedir. 

  2- İctihad, ictihadı nakzetmez. Bir müctehid, başka bir müctehidin ictihadını bozamaz. Aynı şekilde bir hakimin, ikinci ictihadı, birincisini bozamaz. Ancak müctehid, ictihadının değişmesi halinde yeni ictihadına uymak zorundadır. 

3- İctihad, yerine göre farz-ı ayn, farz-ı kifaye, mendub veya haram olabilir. Şöyle ki; İctihadi mesele, derhal hükme bağlanmaya muhtaç ise, sorulan müctehid için ictihad farz-ı ayn'dır. Zaman geniş veya hadisenin götürülebileceği başka müctehidler varsa farz-ı kifaye, hadise vuku bulmadan, nazari olarak ortaya konmuşsa, ictihad mendub, kasten nassa aykırı olursa haramdır. 

  Müctehidin ictihadı kendisi için bağlayıcıdır. Ancak başkaları için bağlayıcı değildir. Hiç kimsenin ona uyması ve görüşü ile amel etmesi vacip değildir. Çünkü müctehidin vardığı sonuç, zann-ı galibe dayanmaktadır. Yani hatalı olma ihtimali vardır. Hata olma ihtimaline açık olan şey ile amel etmek vacip değildir. Ancak ictihad ehliyeti olmayan mukallidlerin, dini bir meselede, müctehidlerden birinin ictihadına uyması gerekir.

 

  h- İctihada Duyulan İhtiyaç:

  Bilindiği gibi müslümanların hayatlarını düzenleyecek kural ve açıklamalar, Kur’an ve Sünnet'te bulunmaktadır. Keza müctehidler de, Kur’an ve Sünnet'in ışığı altında müslümanların hayatlarını düzenleyecek hükümleri tesbit etmişlerdir. Bu hükümler, fıkıh kitaplarında bulunmaktadır. Ancak Kur’an, Sünnet ve fıkıh kitaplarında kıyamete kadar vuku bulacak olayların bütününün, açık hükümlerini bulmak mümkün değildir. Bu sebeple müslümanlar, karşılaştıkları problemlerin açık hükümlerini bu kaynaklarda bulamayabilirler. İşte müctehidler, ictihadları ile müslümanların çözüm bekleyen problemlerine Kur’an ve Sünnet'in ışığı altında yeni hükümler elde ederek çözüm getirebilirler. Bu şekilde hem müslümanların problemleri çözülür, hem de İslam hukuku gelişir. 

  Kur’an-ı Kerim'de dolaylı veya dolaysız olarak ictihadın teşvik ve emredildiği görülmektedir. Peygamberimizin ashabını ictihad yapmaya teşvik ettiği de bilinmektedir. Nitekim Peygamber Efendimiz, Muaz b. Cebel'i Yemen'e kadı tayin ederken ona “Hangi esasa göre hüküm vereceksin, ya Muaz?”diye sormuş. Muaz cevaben "Allah'ın Kitab’ına göre, onda bulamazsam Sünnet ile, onda bulamazsam kendi reyimle ictihad ederim”demiş. Peygamberimiz bu cevaptan son derece memnun olmuş ve Allah'a duada bulunmuştur. Peygamberimiz "Bir hakim hükmederken ictihad eder ve ictihadında isabet ederse iki, hata ederse bir sevap vardır ” buyurmuştur. ( Ebu Davut) . 

  Alimlerin ifadelerine göre ictihad, müslüman toplum için farz-ı ayn veya farz-ı kifayedir. Hiç bir zaman müslümanların müctehidsiz kalmaları caiz değildir. 

  İmam Süyuti bir risalesinde şöyle diyor : "Bütün mezheplerin büyük alimleri, ictihadın her asırda farz olduğunda, müctehid bulamayınca, o asırda yaşayan bütün müslümanların günaha gireceklerinde ittifak etmişlerdir. “Süyuti bu girişten sonra, bu görüşe iştirak eden, dört mezhepten birine salik 22 zatın ismini veriyor. ( İrşad'ül-mühtedin fi nusret'il-müctehidin) 

  Buna göre müslümanların en önemli vazifelerinden biri de ; yürüyen ve durmadan yeni mesele ve problemler doğuran hayatın, dini ihtiyaçlarına, İslam'ın ana kaynaklarından ilham alarak cevap verecek müctehidler yetiştirmektir. 

 

  i-Müctehidlerin Tabakaları ( İctihadın Dereceleri ) 

Fıkıh usulü alimleri, fakihleri yedi tabakaya ayırmışlardır. Bunlardan ilk dört tabakayı teşkil edenler, müctehiddirler, geriye kalan tabakaları teşkil edenler de mukallid olup ictihad derecesine ulaşmamış kimselerdir. Bunları şöylece sıralayabiliriz. 

 

  1- Şeriatta Müctehidler 

  Bunlar, usul ve füru'da hiç bir müctehidi taklid etmeksizin, kendilerinin koyduğu prensip ve kaideler çerçevesinde ictihad eden zatlardır. İmam A'zam Ebu Hanife, İmam Şafii, İmam Malik, İmam Ahmed b. Hanbel bu tabakaya mensuptur. 

  2-Mezhepte müctehid

Bunlara müntesib müctehid de denir. Bunlar, kendileri bir takım usuller çerçevesinde nasslardan hüküm çıkarabilecek kudrette olduğu halde, şeriatta müctehid bir kişiye tabi olarak, onun usul ve kaidelerine, usul yönünden muhalefette bulunmazlar. Ancak fer'i meselelerde muhalefette bulunabilirler. Ebu Yusuf, İmam Muhammed, İmam Züfer, Hasan b. Ziyad, Müzeni, İbn Kasım, İbn Vehb bu tabakaya mensub müctehidlerdir. 

3- Mes'elede Müctehid:

Bunlar mensubu bulundukları mezhebde, hükmü bulunmayan meseleler hakkında ictihada muktedir olan fakihlerdir. Bunlar usul ve furu'da imamlarına tabidirler. Ancak hakkında imamdan herhangi bir rivayet bulunmayan meselelerin hükümlerini ictihad yoluyla açıklığa kavuştururlar. Ebu Bekir el-Hassaf, Tahavi, Kerhi, Hevlani, Serahsi, Pezdevi, Kadıhan ve benzeri fakihler, meselede müctehid olarak kabul edilirler. 

  4- İstidlal yapan müctehidler . 

  Bu tabakaya mensub olanlar, görüş ve nassları karşılaştırıp "bu görüş kıyasa daha uygundur", "şu görüş rivayet bakımından daha sahih ve delil yönünden daha kuvvetlidir. ”şeklindeki açıklamalar yapmışlardır. Bu tabaka ile üçüncü tabaka arasındaki fark da açık değildir. Dördüncü tabakayı iki kısma ayırabiliriz:

  a-Tahriç yapan müctehidler:

Bunlar mezhep imamlarının hakkında fikir beyan etmedikleri meselelerin hükümlerini çıkaran ve tahriçlerinde mezhebin usulüne dayanan kimselerdir. Bunlar, mensubu bulundukları mezhep müctehidlerine ait kapalı sözleri açıklar, iki manaya ihtimali olan sözü, diğer nasslarla mukayese edip bir yöne tevcih ederler. Mezheplerinde hükmü bulunmayan meseleler hakkında, mezhebin nass ve kaidelerinden yeni hükümler çıkarırlar. Ebu Bekir el-Cassas, Ebu Abdullah el-Cürcani, Ebheri, Şirazi, Mervezi gibi müctehidler bu tabakaya mensubturlar. 

  b- Tercih yapan müctehidler:

Mezhep içinde aynı konuda rivayet olunan farklı rivayet ve kavillerden birini diğerine tercih eden fakihe tercih eshabı denir. Bu tabakaya mensub olan fakih, tercih esnasında "bu evladır", "bu daha sahihdir", "bu daha açıktır", "bu kıyas için daha uygundur”gibi terimleri kullanırlar. Kuduri, Merğınani, İbn Hümam gibi fakihler bu tabakaya mensubturlar. 

5-Ashab-ı Temyiz :

Bunlara hafızlar tabakası da denir. Bunlar, Zahir'ür-Rivaye ile Nadir'ür-Rivaye'yi, kuvvetli ile zayıfı birbirinden ayıran fakihlerdir. Esasen bu tabaka, mukallid olup öncekilerin tercihlerini bilmede huccet sayılır. Mütun'u erbea (dört metin)  müellifleri bu tabakaya mensubturlar. Bunlar Ebu'l-Berekat en-Nesefi, Mevsıli, Tac'üş-Şer’ia, Muzaffer'üddin es-Saati gibi fakihlerdir. 

Bunların yaptıkları bir tercih ve tahriç değil, sadece tercih ve tahriç edileni bilmekten ibarettir. 

  6-Mukallidler Tabakası :

  Bunlar ictihad, tercih, temyiz ve tahrice selahiyetli olmayıp yalnız bir mezhebe ait hüküm, mesele ve rivayetlerin büyük bir kısmını ezberlemiş, bunları eserlerine almış olan alimlerdir. Fıkıhçıların en aşağı tabakası bunlardır. Bu tabakaya mensub olanlar, kitapları anlayabilirler ; fakat görüş ve rivayetleri tercih edemezler. Onlar, tercih eshabının, tercih ettikleri hükümlerin, tercih sebeplerini ve derecelerini bilemezler. 

  İbni Abidin, bunları şöyle tarif ediyor ; Onlar, doğru ve yanlışı, sağ ve solu birbirinden ayıramamışlardır. Hatta onlar, gece odun toplayan kimse gibi, ellerine geçen her şeyi bir araya getirmişlerdir. Bunları taklid edenlere yazıklar olsun. ” (Şerh'u Risalet-i Resmi'l-Müfti) 

  Hicri 800 yılından sonraki fakihlerin ekserisi bu tabakaya dahildir. Ancak bu tarihten sonra da, müctehid yetişmiştir fakat sayıları azdır.