Dini Muhafaza

1-Dini Muhafaza

Dini muhafazadan maksat, itikadi, ameli ve ahlaki hükümlerin korunması, bunların öğretilmesi, yaşamaya ve yaşatılmaya çalışılması, batıl inançların, sapık fikirlerin ve din yüzünden baskının ortadan kaldırılması, din ve vidan hürriyetinin sağlanması ve dine karşı savaşanlarla savaş yapılmasıdır.

Dinde esas olan imandır. Dinimizde iman esasları:Allah’a, peygamberlerine, kitaplarına, meleklerine, ahiret gününe, kaza ve kadere imandan ibarettir. Bu esasların mutlaka korunması, yaşatılması gerekir.

Bununla beraber İslam’ın ibadet esasları olarak bilinen; namaz, oruç, hac, zekat da farz kılınmıştır. Bu saydığımız iman ve ibadet esaslarının yerine getirilmesiyle din ayakta durur, cemiyet hayatı düzenli ve huzurlu olur.

Dinin korunması için, İslam’ı tebliğ etmek, Emr-i bil-maruf nehy-i anil-münker görevini yapmak, dini eğitim ve öğretime önem vermek, din yüzünden olan baskıları kaldırmak, İslam düşmanları ile cihad etmek gerekir. İslam’da din ve vicdan hürriyeti esastır. Hiç kimse dinini değiştirmek için zorlanamaz. Herkes istediği bir dine inanmak, inandığı gibi ibadet edip yaşamak hakkına sahiptir. Bu, temel bir haktır.

Dinin korunması için batıl inançlarla, sapık fikirlerle, bid’at ve hurafelerle de mücadele etmek gerekir. Aksi takdirde asli hüviyetini kaybeder, tahrif olur. Dolayısı ile saf imanı muhafaza imkanı kalmaz.

Dini maslahat, zihni hurafe ve batıl inançlardan uzaklaştırarak, ruhu saf hale getirme, fikri, düşünceyi geliştirme, nefsi temizleme, azim ve iradeyi güçlendirme, ahlakı güzelleştirme ve eğitmedir. İşte İslam’ın itikadi, hukuki, ahlaki, iktisadi ve siyasi alandaki getirmiş olduğu hükümler, insanların iyiliği için, dünya ve ahirette saadete ermeleri için konmuştur.

Kamil iman sahibi olan bir kişi, Allah’tan hakkıyla korkar, kimseye kötülük etmez, herkese iyilik eder, adalete ve hukuka saygı gösterir, nefsi için arzu ettiği şeyleri, başkaları için de arzu eder. Nefsi için istemediği şeyleri, başkaları için de istemez. Kısaca kamil bir iman, insanı, en yüce bir mertebeye ulaştırır, insanlık için en faydalı, en hayırlı bir unsur yapar.

Bedeni bir ibadet olan namaz ile insan, Yüce Allah’a kulluk vazifesini ifa eder. Namaz, ruhu temizler, nefsi terbiye eder, ahlakı güzelleştirir. İnsanı kötülük ve ihtirastan uzaklaştırır. Cemaatle kılınan namazlar, -Cuma ve bayram namazları- Müslümanlar arasında dayanışmayı, tanışmayı, kardeşlik ve birliği sağlar. Hac ibadetinin siyasi ve iktisadi birçok faydaları vardır. Oruç, nefsi terbiye ile, insanı nefsine hakim olmaya, iradesini kuvvetlendirmeye alıştırır. Zekat, sadaka gibi mali ibadetler, fakirlerle zenginler arasında dostluk ve sevginin meydana gelmesine vesile olur, sosyal adaletin gerçekleşmesini sağlar.

Ahlaki hükümler arasında, yardımlaşma, kardeşlik, birlik-beraberlik bulunmaktadır. İslam’da gıybet, iftira, insanları düşmanlığa, tefrikaya götüren haller yasaklanmıştır. Dinimiz, doğruluğu ister, yalanı sevmez, adaleti, hakkı üstün tutmayı emreder, tembelliği kabul etmez. Dinimiz, ilim sahibi olmayı ve herkese faydalı olmayı emreder.

Din, insanların dünya ve ahiret mutluluğu için Allah tarafından gönderilen ilahi bir nizamdır. Din duygusu insanda doğuştan vardır. Çünkü her insanda üstün bir varlığa inanma ve ona kulluk etme duygusu, doğuştan vardır. Tarih boyunca dinsiz bir millete rastlanmamıştır. Peygamber Efendimiz, “Her doğan çocuk fıtrat (İslam fıtratı)  üzere doğar. Ana babası onu Hıristiyan, Yahudi yahut Mecusi yapar. ”buyurmuştur.

Dinin insan hayatındaki yerini ve lüzumunu şöyle sıralayabiliriz:

1-Din duygusu insanda doğuştan varolduğuna göre; bu duygunun tatmin edilmesi ve ruhun huzura erebilmesi için bir dine ihtiyaç vardır. Ne ilim, ne kültür, ne de sanat, insanın gönlündeki boşluğu dolduramaz. Doldursa bile, bu tatmin geçici olur. Bu tatmini sürekli sağlayacak olan dindir.

2-İnsan ruh ve bedenden oluşmaktadır. Bedenle ruh, etle kemik gibidir. Bedenin yemeye, içmeye ihtiyacı olduğu gibi, ruhun da imana, kalp huzuruna ihtiyacı vardır. Ruhun en büyük ihtiyacı dindir. Din, ruhu çeşitli zararlardan korur. Ruhun ihtiyaçları dinle giderilemezse, hem ferdin hem de toplumun bünyesinde kapatılması zor yaralar açar. Beden hastalıkları olduğu gibi ruh hastalıkları da vardır. Hatta ruh hastalıkları beden hastalıklarından daha tehlikeli ve zararlıdır. Zira beden hastalıkları yalnız dünyamızı, ruh hastalıkları ise, hem dünyamızı hem de ahiretimizi mahveder. Dinsiz, imansız, ahlaksız, helal haram tanımayan bir kimsenin, ne kendisine ne de başkalarına hayrı olur.

3-Tarih boyunca insanlar, “nerden geldim, nereye gidiyorum, sonum ne olacak, beni kim yarattı, niçin yaratıldım…?”gibi sorulara cevap aramışlardır. Bu soruların cevabını ancak ilahi dinlerde bulmuşlardır. Filozoflar da bu soruların cevaplarını vermeye çalışmışlar ama gerçeği, doğru cevabı bir türlü verememişlerdir. Ünlü düşünür Pascal ölürken, “Ben filozofların haber verdiği tanrılara değil, peygamberlerin haber verdiği Allah’a iman ediyorum. ”demiştir.

4-Toplumun düzenini sağlamak için de, dine ihtiyaç vardır. Cemiyeti teşkil eden fertleri, hayırlı işler yapmaya, başkalarına karşı olan hukuki ve ahlaki vazifelerini yerine getirmeye sevk eden bir takım kaide ve kurallara ihtiyaç vardır. Din, toplumda birlik ve beraberliği, dirlik ve düzeni, adaleti, ahlakı temin eden kanunların oluşturduğu bir kuru mdur. Dinden uzaklaşan toplumda, ahlaki ve hukuki gerilemenin baş gösterdiği, anarşinin alabildiğine yaygınlaştığı görülmektedir. İslam dininin iman, ibadet, ahlak, hukuk, iktisat ve siyaset gibi ana meselelere yönelik hükümleri, bütün insanları dünya ve ahrette saadete ve selamete çıkaracak niteliktedir.

5-Her insanda, kendisinde uluhiyetin olduğuna inandığı varlığa, ibadet etme duygusu vardır. Ancak bu ibadetlerin nasıl yapılacağını, bir peygamber haber vermeden, öğretmeden bilemez. Bu yüzden de bir dine bir peygambere ihtiyaç vardır.

6-Din, karanlık bir gecede, ıssız bir çölde yol alan insanın elindeki ışık gibidir. Böyle bir gece de ışık olmadan nasıl ki yolumuzu bulamaz isek, din olmadan da doğru yolu bulmamız mümkün değildir. Karanlık bir gecede yol alan insanın, bir bataklığa batması, bir uçurumdan yuvarlanması ya da vahşi hayvanlarla karşılaşması muhtemel olduğu gibi, hak dinden uzak yaşayan insanın da küfre, şirke, nifaka, düşme ihtimali büyüktür. Bu ise dünya ve ahiretinin kararması demektir.

7- Ahlaki fazilet ancak diyanet hissi ile kaimdir. İnsanın kemale ermesi, ruhen yücelmesi ancak güzel ahlakla mümkündür. İslam güzel ahlaktan ibarettir. Peygamber Efendimiz, “Sizin iman bakımından en kamiliniz, ahlakı en güzel olanınızdır. ”buyurmuştur. Din duygusu yok olan insanlarda sevgi, merhamet, adalet gibi güzel hasletler de yok olmaktadır. İnsanı insanlar arasında üstün kılan vasıflar;iman, ahlak, hukuka saygı ve takvadır. Din olmadan, bu vasıfları kazanmak, üstün ahlak ve fazilet sahibi olmak mümkün değildir.

8-Kalbe en büyük kuvvet ve destek veren dindir. Hayat bir mücadeledir. İnsan bu mücadelede bazen başarılı olamaz, birçok engelle karşılaşabilir. Maddi sebeplerin hepsine başvurduğu halde, başarmak imkanı bulamaz. İşte böyle bir zamanda, imanı olmayan bir kimse ümitsizliğe kapılır, çalışmayı bırakır, hatta intihara bile kalkışabilir. Ama sonsuz bir kudrete sahip Allah’a imanı olan bir müslüman karşısına çıkan engeller ne kadar büyük olursa olsun, asla ümitsizliğe düşmez, Allah’ın bir gün hakkında en hayırlısını vereceğine inanır.

Yine uzun ve üzücü bir hastalığa mübtela olan, bütün tedavi yollarının yetersiz kaldığını gören bir hastanın, teselli bulması, ancak sarsılmaz bir imanla mümkündür. Allah ve ahiret inancı bulunmayan böyle bir kimseyi kim, nasıl teselli edecek?

Dünyada birçok insan zulme uğramış, hakkını alamamıştır. Hakkını alacak, zulme karşı koyabilecek gücü ve kudreti de yoktur. İşte böyle bir insanı teselli edecek, onu rahatlatacak, Allah ve ahiret inancından başka ne olabilir? İslam’a göre herkes ahirette bütün yaptıklarından ötürü hesaba çekilecektir. Bu dünyada hakkını alamayanlar ahirette eksiksiz alacaklardır.

9-Dinsizliğin ictimai neticelerine bakmak da, dinin ne kadar lazım bir müessese olduğunu gösterir. Dinsizlik, önce ahlakı, sonra da hukuk fikrini yok etmektedir. Zira din olmayınca, ahlakın bir dayanağı kalmamaktadır. Bir millet için ahlakın yok olması kadar müthiş bir felaket yoktur. Milletlerin, cemiyetlerin yok olmalarının en büyük sebebi, sefahat ve ahlaksızlıktır. Merhum Elmalılı Hamdi Yazır, ”Izdırabı beşerin sebebi şirktir. ”diyor. Rahmetli Ferit Kam da, dinsizlerin maruz kalacağı hüsranı şöyle tasvir ediyor: “Dinsiz bir insan, gayet karanlık bir gecede fırtınaya tutulmuş, yelkensiz, dümensiz bir gemi gibi büyük bir okyanusta, deniz dalgaları içinde çalkalanıp durur. Nihayet sahili selamete ermeden, dehşetli bir kayaya çarpıp, parça parça olur. ”

10- Her insan ölmek yok olmak istemez, daima var olmak, ölümsüz olmak ister. Eğer insanların bu istek ve arzularına cevap verilmezse, bunalıma girer, hayata boş verir, yaşama arzusu yok olduğu gibi, çalışma, çabalama, insanlara faydalı olma inancı da kalmaz, yada “bırakın şu üç günlük dünyada yaşayalım”diyerek, helal haram, ahlak, fazilet tanımadan sorumsuzca yaşamak isterler.

Fakat Allah ve ahiret inancı olan, bir gün mutlaka hesap vereceğine inanan ve gerçek hayatın ahiret hayatı olduğunu kabul eden bir kimse hayata bağlanır, ahiret için hazırlık yapar, kimseye zarar vermez. İşte bu durumda hayatın da bir anlamı olur.

11-Hak bir dine iman, insana azim ve sebat kazandırır. Mümin belaya sabreder, zorluklara göğüs gerer, kazaya rıza gösterir. Onu hiçbir şey yıldırmaz, ümitsizliğe düşürmez. Mü’min gereken bütün tedbirleri aldıktan sonra Allah’a tevekkül eder ve neticeyi Allah’tan bekler.

12-Hak bir dine iman, insana güven verir. Mü’min ölmekten, yok olmaktan korkmaz. Çünkü ölümsüzlüğe, ebedi hayata, hesap gününe inanmıştır. Yüce Allah’ın kendisini bütün kötülüklerden koruyacağına inanmış, O’na sığınmıştır. Kafirler çoğu zaman korku ve dehşet içerisindedir. Ölmek, yok olmak, sevdiklerinden ayrılmak onlara korku vermektedir.

Mü’min ecelinden ve gideceği yerden emindir. Mü’min Allah’ın adaletinden, rızkından emindir. Ona bu güveni veren dini ve imanıdır.

13-İman, insanları sıkıntıdan, bunalımdan kurtarır, insana huzur ve güven verir. Kur’an’da şöyle buyuruluyor: “Asra yemin ederim ki, şüphesiz insanlar hüsrandadır. Ancak iman edenler müstesna. ” (Asr suresi.)  Yani insanların bunalımdan kurtulabilmesi için; iman etmesi, inancının gereğini pratik hayatında yaşaması, Allah’ın nizamı olan İslam’ı tebliğ etmesi,hukuku üstün tutması, karşılaşacağı zorluklarda sabretmesi ve sabrı tavsiye etmesi gerekir.

14- Huzurlu ve mutlu bir toplumun ortaya çıkması için de hak bir dine iman gerekir. Çünkü hesaba inanan bir insan, hiç kimseye kötülük edemez, aksine herkese iyilik yapmaya, Allah’ın rızasını kazanmak için bütün insanlara faydalı olmaya çalışır. Ahiret inancı olmayan insanlar, sadece kendi çıkarını düşünmekte, ‘yeter ki kimse görmesin’ düşüncesiyle, iyi kötü demeden her türlü işi yapabilmektedir.