Eş Seçimi

Evlilik, insanın yaratılışından beri her toplumda var olan bir müessesedir. Zira ilk insan Hz. Âdem için bir eş yaratılmış ve bir aile kurulmuştur. Âdemoğulları böylece daha ilk başta aile ile tanışmışlardır. Böylece aile insanlar için dînî, hukukî, iktisadî, eğitim ve terbiye ile ilgili bir kurumdur. Tarihî ve sosyolojik tetkikler bize ailelerin olmadığı bir cemiyetten haber vermezler. Zaten İslam dini Hz. Âdem’den son peygambere kadar bütün tekâmül seyri içinde aileden ve ahkâmından bahsetmiştir.

 

İçtimaiyatta olduğu kadar ferdî olarak da aile insan hayatında en önemli olaylardandır. Evlilik eşler için keskin bir dönemeçtir. İnsanın kendi hayatını baştan sona etkilediği gibi gelecek nesillerini de etkiler. Hatta aile, sadece dünya hayatıyla ilgili bir yaşama biçimi de değildir. Onun olumlu olumsuz sonuçları âhirete de uzanır. Bu yüzden eş seçiminde acele etmemek, duygular kadar, belki daha fazla değerlere de önem vermek gerekir. Atalarımız “yüzü güzele doyulmuş da huyu güzele doyulmamış” der. Bekâr gençlere bu söz biraz soğuk gelse de ileride ne kadar mühim olduğunu anlayacaklardır. Birçok güzel insan vardır ki, yanlış bir evlilik yüzünden hayatları kaymış ve kararmış, hep inleyerek, acı çekerek, pişmanlık alevleri içinde yanarak yaşamışlardır. “Bataklıkta yetişen kırmızı gülden sakının” uyarısı boşuna değildir. Birçok saf insan da vardır ki, iyi bir eş yüzünden mes’ud ve bahtiyar yaşamışlardır.

Şüphesiz eş de bir rızıktır. “At ile avrat yiğidin bahtına” sözü boşuna söylenmemiştir. Bu yüzden evlilik öncesi daima Allah Teâlâ’dan hayırlısını dilemelidir ve bunun için kendine düşeni yapmalıdır. Yani eş seçiminde yapılan tavsiyelere kulak asmalıdır. Ama yine de başa bir musibet gelirse, bunun sebepleri ve hikmetleri üzerinde düşünmeli, hayata kahretmek yerine kader diyerek mutlu olacak iyi yanları bulmaya gayret etmelidir. Eşlerde hoşa gitmeyen yanlar yanında herhalde az da olsa beğenilen yanlar da vardır. Eldeki nimetleri görenler, ondan yararlanarak mutluluğu yakalayabilirler. Bardağın dolu tarafını görmek bir saadettir. Kötülüğü görüp de iyiliği görmemek bedbahtlıktır. Sabır her zaman zaferdir.

Hiç şüphesiz evliliğin bir zaruret olmaktan öte birçok fazilet ve faydaları da vardır. Bu yüzden Kur’an ve sünnet evliliği teşvik etmiştir. Ancak bu meseleler bizim bu kitabımızın konusu değildir, zikretmeyeceğiz. Çünkü biz olaya muamelat açısından bakıyor, başka kişilerle olan davranışları anlatıyoruz. Burada konumuzla alakalı belki de ilk söylenecek olan eş seçimindeki tavsiyeler gelir. Bunların başında eşin dindar olması vardır. Sevgili Peygamberimiz (sav)’in şu hadisleri önemlidir:

“Bir kadın, malı, güzelliği, soyu ve dini için nikâhlanır. Sen dindarı tercih et, ellerin bereket görsün”.

[1]

Hadis, toplumdaki bir gerçeği tesbit etmektedir. Hemen hemen her devirde evlenecek kimselerin eş seçiminde ölçüleri aynıdır: Güzellik, soy-sop, mal ve dindarlık. Önce gerçeği böylesine ortaya koyan Sevgili Peygamberimiz, bütün sonuçlarıyla birlikte meseleyi değerlendirdikten sonra, “Sen dindar olanını seç!” tavsiyesinde bulunmaktadır. Çünkü eşin malı, soyu-sopu, güzelliği ve dindarlığı gibi hususlar arasında, ilk üçünün sona ereceği, ya da geçerliliğini kaybedeceği zamanlar olabilir. Mal, biter ya da bir felâketle yok olup gider. Güzellik geçicidir, günün birinde ortadan kalkar. Soy-sop, hasep-nesep bu da hiç akla gelmedik sıkıntılara vesile olabilir. Eşler arasında huzursuzluğa yol açabilir. Nitekim bir hadiste şöyle buyrulur:

“Kadını malı ve güzelliği için nikahlayan kimse onun mal ve güzelliğinden mahrum kalır”.

[2]

Hz Abdullah bin Amr bin As’tan (r.a) riyayet edildiğine göre şöyle buyurmuştur:

"Kadınları güzellikleri için nikâhlamayınız, olur ki güzellikleri ahlakça düşmelerine sebep olur. Onları malları içinde nikâhlamayın, zira malları azgınlıklarına yol açabilir. Kadınları dindarlıktan dolayı nikâhlayın. Şüphesiz dindar olan yırtık elbiseli bir cariye (böyle olmayanlardan) daha üstündür”

[3]

.

 Tarafsız ve etraflıca düşünüldüğü zaman, dinî duygu ve iman gücünün, yani dindarlığın, sürekli mutluluk ve olumluluk kaynağı olduğu anlaşılacaktır. Hiç şüphesiz dindarlık tasa ve kıvanç zamanlarında, her zaman her yerde ve her türlü şart altında etkisi büyük, insanı kulluk çizgisinde tutabilen, olayları ve dünyayı inançlara göre değerlendirme imkânı veren üstün ve her zaman geçerli bir meziyettir. Biz bu yaşa kadar hayatlarında hiç yokluk olmamalarına rağmen maalesef çok mutsuz ve huzursuz insanlar tanıdık. Tek eksiklikleri dindarlıkları idi…

Bunlar genel değerlerdir. Bir de özel olarak kadında ve erkekte tercih sebepleri vardır. Bunlar da kadınlarda huy güzelliği, temizlik, iyi bir aileden olması, tatlı dil güler yüz, mihrinin ve nikâhının kolay olması, doğurgan olup kısır olmaması ve genellikle ilk evliliklerde bakire olmasıdır. Bunların her birisinin önemlerini burada yazmak konumuz dışındadır. Ama bilinmesi tercihte ciddiyet açısından önemlidir kaydıyla yetinelim isterseniz.

Kocada aranacak vasıflara gelince, elbette dindar ve ahlaklı olmak başta gelir. Sağlıklı ve aileyi geçindirecek bir iş ve gelirinin olması da önemlidir. Bu zenginlik anlamında değildir. Erkek veya kadın olsun insanlar evleneceği kişinin zengin, soylu, makam mansıp sahibi ve meşhur olmalarını isterler. Bu sayılanlar dindarlık ve takva ile beraber varsa ne âlâ. Yoksa hayır da getirmez, mutluluk da. İnsanda asıl üstünlüğü takva iledir. Takva varsa, ancak diğer unsurlar tercih konusu olabilir. Yoksa şiddetle kaçmak gerekir. Peygamber Efendimizin (sav) uyarısını unutmayalım; ahlaklı ve dürüst bir insan bir kıza talip olduğunda vermemek birçok zarar ve fitnelere sebep olabilir. Yine fasık ve facirlere kız vermek, onları ve doğacak evlatlarını bir nevi ateşe atmaktır. Babalar ve kızlar bu tehlikeyi görmeli, eş adayını iyi araştırmalı, dindar olmayandan sakınmalıdırlar.

Bazıları bizim dindarlık üstünde bu kadar durmamızı yadırgayabilir. Bu onların dini ve dinin muamelatını bilmemelerinden kaynaklanmaktadır. Hâlbuki hayat her zaman bir seviyede gitmez. Sevinçler ve üzüntüler halinde devam eder gider. Böyle olunca her halde ve her olayda dim dik ayakta durabilmek için dindarlığa ihtiyaç olacaktır. Nitekim Sevgili Peygamberimiz (sav)’in şu hadisi bu olayı güzel açıklar:

“Mü’minin durumu gıbta ve hayranlık vesilesidir. Çünkü her hâli kendisi için bir hayırdır. Böylesi bir özellik sadece mü’minde vardır: Sevinecek olsa, şükreder; bu onun için hayır olur.  Başına bir belâ gelecek olsa, sabreder; bu da onun için hayır olur

[4]

Bu sebeple, dindar bir eşin tercih edilmesi, hayatta başa gelebilecek iyi kötü her halde şımarmadan ve yıkılmadan kulluk çizgisinde devam edebilmenin ve çevreye yararlı olabilmenin ilk ve temel şartıdır.


[1]

Buhari, Sahih Hadis no: 5090; Müslim, Sahih hadis no: 2669; Ebu Davud, Sünen hadis no: 2047; İbn Mace, Sünen hadis no: 1858 ve diğerleri rivayet etmiştir.

[2]

Taberanî, Evsat.

[3]

İbn-i Mace, Sünen hadis no: 1859.

[4]

Müslim’den Nevevi, Riyazu’s Salihin, hadis no: 28.