Karı Koca Hakları

Aile yuvasında herkesin hakları ve vazifeleri vardır. Erkek genellikle evin dışındaki işlerle uğraşır ve gerektiğinde ağır işlerde çalışarak geçim için kazanç sağlar. Kadın da evin iç yönetimi, yemeğin hazırlanması, çocukların bakım ve terbiyesiyle uğraşır. Bu yüzden bütün malî yükümlülükler erkeğin üstünedir. Mehir gibi evin geçimi dediğimiz nafaka da erkeğe aittir. Bu yüzden evin idaresi kocaya aittir. Eşiyle istişare etse de meşru olmak kaydıyla son söz sorumluluk sahibi olduğu için erkekte olacaktır.

 

Kadın erkeğinin idaresine razı olmalı, onun meşru emirlerine itaat etmelidir. Bilmelidir ki kocası kendisinden razı olarak ölen kadın, asgari dini hayatını yaşadığı takdirde cennete girer

[1]

. Geçiminden dolayı onu kınayıp üzmeyecek, sunabildiği hayat şartlarına gönüllü razı olacaktır. Onu harama teşvik etmeyecektir. Aynı zamanda evinin eşyalarını da korumalıdır. Kocasından izinsiz evden başkalarına bir mal vermemelidir. En iyisi bu konuda oturup bir karara varmalarıdır. Zira basit her konuda tekrar tekrar izin almak hayatı zorlaştırabilir. Kadın erkeğinin yemek, elbise ve ev temizliğine dikkat etmeli, vazifelerini zamanında yapmalıdır. Açlık insanı sinirli eder. Bu yüzden yemekler saatinde sofrada olmalıdır. Yine kocanın cinsel isteklerine cevap vermelidir. Bu yüzden nafile oruçları ancak kocasının izni ile tutar. Kadının izinle evden çıkması da bir terbiye gereğidir. Bu konuda da kocasıyla önceden konuşup anlaşabilirler. Kadının en önemli vazifesi namusunu korumak ve evin mahrem sırlarını asla dışarıya bildirmemektir. Aksine bir davranış çok korkunç bir ayıptır. Kadınlar kendi aralarında konuşurken kocalarını şikayet etmek ve duyulduğunda hoşa gitmeyecek hallerini açıklamak da çirkin bir davranıştır. Kadın giyim kuşamda, oturup kalkmada, konuşup gülüşmede son derece dikkatli, edepli ve kibar olmalıdır. Sokakta ve yabancıların yanında avret yerlerini örtmeli, koku sürünmemeli, makyaj yapmamalı, şehveti davet eden hal ve tavırlardan kaçınmalıdır.

Eşler hayat boyu birbirlerine ve eş akrabalarına nazik ve kibar davranmalı, asla hakaret ve şiddet kullanmamalıdır. Sabır ve yumuşak başlılık, hilim ve mülayemet çok hikmetli ve menfaatli bir davranıştır. Yanına bir de tevazu ve mahviyet gelirse, işte bunlar velayet özelliklerinden olan saadetlerdendir. İnsan, ailesi için, hatta insanlık için her yaptığından büyük ecir ve mükafat alacağını ve rabbini razı edeceğini bildikten sonra, bu işler çok daha kolaylaşacaktır.

Önemli işlerde istişare edecek, birbirlerinin maddî manevî ihtiyaçlarını karşılayacak, zor zamanlarında ellerinden gelen yardımı yaparak birbirlerine daima destek olacaklardır. Birbirlerini sevdiklerini bazen söz, bazen iş ile bildirecek, sevgiyle dokunacak, zaman zaman gönül alıcı hediyeler sunacaktır. Koca karısının eş, dost ve akraba ziyaretlerine normal olarak izin verecek, aşırı baskı veya kıskançlıkla onu bunaltmayacaktır. Onun ihtiyaçlarını zamanın gereği ve bütçesinin durumuna göre güzelce giderecektir. Koca zaman zaman eşiyle şakalaşacak, ama bu şakayı asla alaya vesile kılmayacaktır. Onu ve akrabasını söz ve davranışıyla üzmeyecek ve incitmeyecektir. Dört atanın hakkı birdir sözü çok önemlidir. Birçok kavgalar bu konudaki bilerek veya bilmeyerek yapılan kusurlardan kaynaklanmaktadır. Bu konularda çok şaka da iyi sayılmaz. Aslında şakanın ölçüsü, yemekte tuz kadardır. Fazlası işin tadını kaçırır.

Önemine binaen bir kere daha vurgulayalım ki koca hanımıyla hayat boyu sevgi ve saygıya dayanan bir beraberlik sağlamalıdır. Bunun için sabırlı, hoş görülü olmalı, asla şakayla da olsa hanımıyla alay etmemeli, kalbini kırmamalı, ayıp ve kusurlarını araştırmamalı, istemediği hallerini başkalarına anlatmamalı, yersiz kıskançlık yaparak suizan ve tecessüsten sakınmalıdır. 

Erkeğin genellikle dış işlerle, kadının da ev içi işlerle uğraşması taksimi, erkekle kadının yaratılışına uygundur. Ancak erkek de ev işlerinde hanımına yardım etmelidir. Sevgili Peygamberimiz (sav)’in evini süpürdüğünü, yırtığını diktiğini, koyununu sağdığını ve sair ev işlerinde eşlerine yardım ettiğini biliyoruz. Fakir de bir defasında “sünnet işlemek” amacıyla ev süpürdüm, beğenmediler. Evde olmadıkları bir zamanda bulaşıkları yıkadım. Gelince yine beğenmeyerek yeniden yıkadılar. Fakir de bu işlere bir daha teşebbüs etmedim ama rızalarını alarak elbette.

Her neyse, erkek daha güçlü olduğu için çalışıp kazanmaya daha yatkındır. Kur'an'da şöyle buyurulur:

 

اَلرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَٓاءِ بِمَا فَضَّلَ اللّٰهُ بَعْضَهُمْ عَلٰى بَعْضٍ وَبِمَٓا اَنْفَقُوا مِنْ اَمْوَالِهِمْۜ

 

"Erkekler, kadınlardan daha güçlü kuvvetlidirler. Yani ailenin reisidirler. Bunun sebebi şudur: Allah onlardan kimini kiminden üstün kılmıştır. Bir de erkek, mallarından evin geçimini sağlamaktadır"

[2]

Bu konuda eşlere, hatta herkese sorumluluk yükleyen meşhur bir hadis vardır: İbni Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinlemiştir:

“Hepiniz çobansınız; hepiniz güttüğünüz sürüden sorumlusunuz. Devlet reisi de bir çobandır ve sürüsünden sorumludur. Erkek ailesinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur. Kadın kocasının evinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur. Hizmetkâr efendisinin malının çobanıdır; o da sürüsünden sorumludur. Netice itibariyle hepiniz çobandır ve güttüğü sürüden sorumludur.”

[3]

Bu hadisinde Resûlullah Efendimiz, dünyada sorumsuz kimse bulunmadığını belirtmektedir. İnsan olan herkes sorumludur. Allah Resûlü bu gerçeği dile getirirken, en sorumlu kimse olan devlet başkanıyla söze başlamıştır. Ancak hadisin bizi burada özellikle ilgilendiren kısmı, erkeğin ailesinin çobanı olduğunu ve idaresi altındaki kişilerden sorumlu bulunduğunu belirten ikinci şıkkıdır. Bir kimsenin ailesi, geçimlerini üstlendiği insanlardır. Bunlar genellikle onun eşi ve çocuklarıdır. Annesi ve babası gibi yakınları yardıma ve korunmaya muhtaç iseler, aynı şekilde onların da yiyeceklerini, giyeceklerini, hayatlarını devam ettirmek için gerekli diğer ihtiyaçlarını temin edecektir.

İnsanın ailesine karşı sorumlu olduğu bu maddî ihtiyaçların yanında bir de mânevî ihtiyaçlar vardır. Onlara inanmaları gereken din esaslarını, yapmaları gereken ibadet esaslarını ve uymaları gereken ahlâk esaslarını öğretmek, önce aile reisinin, sonra da eşinin sorumluluğu altındadır. Bu mânevî ihtiyaçların onlara verilmesi maddî ihtiyaçlardan daha önemli ve önceliklidir. Zira bir insan fakirse, ailesine karşı sorumluluğu bir ölçüde düşecek ve onlara imkânı ölçüsünde bakabilecektir. Fakat onların mânevî eğitimlerini sağlamak parayla doğrudan ilgili olmadığı için omuzlarındaki bu sorumluluk hiçbir şekilde düşmeyecektir. Çünkü Allah Teâlâ konumuzun başlığında okuduğumuz âyetlerin birinde:

“Ey imân edenler! Kendinizi ve ailenizi ateşten koruyunuz” buyururken bu mânevî sorumluluğu kasdetmiştir. “Ailene namaz kılmayı emret” buyururken, onlara namaz kılmayı öğret ve bu görevi devamlı yapmalarına yardımcı ol demek istemiştir. Şayet bir kimse çocuklarına din eğitimi vermemiş, onlar da bilgisizlik yüzünden günah kapanına yakalanmışlarsa, çocuklarının kazandığı günahın bir o kadarı, eğitimlerini ihmâl eden sorumlu şahsa yazılacaktır. Yine bir kadın kocasının evini koruyup gözetmekle, bir hizmetkâr kendisine teslim edilen şeylere zarar vermemekle görevli ve bu konudaki aksamalardan sorumludur.

Bu mevzuda son sözleri yine efendimize bırakalım. Meşhur veda hutbesinde der ki:

“Ey İnsanlar! Kadınlarınızın sizler üzerinde hakları, sizin kadınlarınız üzerinde haklarınız vardır. Sizin onlardaki hakkınız, minderinize sizden başkasını oturtmamaları, meşru tavsiyelerinizde size karşı çıkmamaları, hoşlanmadığınız kişileri izniniz olmadan eve sokmamaları, kötü söz söylememeleri kötü fiil ve davranışta bulunmamalarıdır. Şayet bunları yaparlarsa, Allah onları engellemenize, sıkıştırmanıza yataklarında tek başlarına bırakmanıza ve hafifçe, incitmeden vurmanıza izin vermiştir. Bunlardan vazgeçer ve size itaat ederlerse, meşru, örfe uygun ölçüler içerisinde rızıklarını ve giyimlerini sağlama sorumluluğunuz var. Kadınların iyiliğini isteyin, durumlarının iyileşmesi için çaba sarfedin. Çünkü onlar müşterek hayatın gereği kendileri adına bir şey yapma gücüne ve imkanına sahip olmayan, sizinle birlikte yaşamak mecburiyetinde olan hayat arkadaşlarınızdır. Siz onları Allah'ın emaneti olarak aldınız. Allah'ın emri ve hükmüyle onlarla ilişkiyi helal edindiniz. Eğer haklarını ararlar, sorumluluklarına riayet ederlerse onlara tavır takınmanıza, cezalandırmaya hakkınız yoktur. Onların serkeşliğinden ve şiddete başvurmasından endişe ederseniz, onlara öğüt verin ve yataklarınızı ayırın. Aşırı gitmeden hafifçe vurun. Onların yiyeceği ve giyimi konusunda cömertçe her türlü iyilik ve ihsanda bulunmanız, onların haklarıdır. Kadınların haklarına riayet konusunda Allah'ın emirlerine yapışın, azabından korunun, onların iyiliğini isteyin, durumlarının iyileşmesi için çaba sarfedin. Hanımlarınız, sizlerin izni ve bilgisi olmadıkça, evinizin mali imkanlarını cömertçe harcamasınlar. Sözlerimi iyice anlayarak hatırınızda tutun. İyice tebliğ edebildim mi? Allah'ım, Sen de şahit ol!

[4]

Velhasıl evlilikte karı kocanın hak ve vazifeleri çoktur. Mutlu bir yuva için daha birçok görgü ve terbiye kuralları varsa da, onlar daha çok bu kitabımızın konusu değil, amelî ahlak ve terbiye ilminin mevzusudur.

[5]

Biz gerçek dindarlığın önce ailede başladığını ve bunun en güzel şahitlerinin aile fertleri olduğunu bildirerek konuyu bitirelim.

Evlilik süresinde doğacak çocuklar artık karı kocanın kendi nesepleri sayılır. Hayatta kalan eş, ölene mirasçı olur. Bu konuyu şöyle bitirelim: bir insanın ne kadar dindar olduğunu en yakını olan eş ve çocukları bilir. Zira onlardan ahvalini kolay kolay saklayamaz, gizleyemez. Bu yüzden bir insanı ailesi yürekten seviyor ve tezkiye ediyorsa, işte bu gerçek bir tezkiyedir, temize çıkarma ve övmedir.


[1]

Tirmizi, Rıza, 10; İbn Mace, Nikah, 4.

[2]

en-Nisâ, 4/34.

[3]

Buhârî, Cum`a 11, İstikrâz 20, İtk 17, 19, Vesâyâ 9, Nikâh 81, 90, Ahkâm 1; Müslim, İmâre 20. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, İmâre 1, 13; Tirmizî, Cihâd 27

[4]

Vesaik, 361-362; İbn Mace,“Menasik” 84;  Müsned-i Ahmed, 7/376; Tirmizî, “Tefsîru´l-Kur´ân” 10; Kur`ân-ı Kerim, 4/34.

[5]

Bu konuda yazdığımız “Uygulamalı İslam Terbiyesi” kitabımız da inşallah basılır.