Lakit / Buluntu Çocuk

Lakît lügatta yerden kaldırıp alınan şeydir.   Fıkıhta ise ailesi tarafından fakirlik korkusu, zina töhmetinden kurtulmak vb. sebeplerle sokağa atılmış veya kaybolmuş mümeyyiz olmayan çocuğa verilen isimdir.  

 

Herhangi bir sebepten dolayı sokağa terkedilmiş çocuk ölüm tehlikesi içindedir.  Böyle bir çocuğu alıp helâkini önlemek, bir insanlık vazifesi olduğu gibi, dinen de emredilen bir husustur.  Çünkü canı muhafaza, İslâmın emrettiği hususlardandır.  Ayrıca bir nefsi helâkten kurtaran ve ihyâ eden kişi Kurân-ı Kerim'de övülmüş ve onun bu hareketi bütün insanlığın ihyâsı olarak kabul edilmiştir.  

 

Terkedilmiş vaziyette bulunan çocuğun alınması Hanefilere göre mendûb ve müstehabtır.  Kaldırılmadığı takdirde helâk olacağından korkulan çocuğun alınması farz-ı kifaye; görenden başkası bu çocuğu bilmiyorsa almak farz-ı ayndır.  Diğer üç mezhebe göre bulunmuş çocuğu almak farz-ı kifaye, helâkinden korkuluyorsa farz-ı ayn'dır. 

   

Ancak lakît'i bulup alan kişi akıllı, bulûğa ermiş, hıfza muktedir ve ahlâkı düzgün olmalıdır.  Hâkim, ahlâkı düzgün olmayan kişilerin kaldırdığı lakitleri onlardan alarak emîn birisine verir.  Çünkü böyle bir kişi bulup aldığı lakîti maddeten helâkten kurtarsa bile onu manen helâk etmektedir.    Lakîti yerden alıp kaldıranlar birden fazla olduğu takdirde kendisine hangisi daha faydalı ise ona teslim edilir.  Bu konuda eşit iseler tercih hakkı hâkimindir. 

 

Lakît'in İslâm hukukunda kendine özgü özel durumları vardır:

1.  Hürriyeti: Lakît zahiri hale göre hür sayılır Çünkü insanda aslolan hürriyettir.  Kölelik durumu ise arızîdir. 

2.  Dini: Hanefîlere göre bulunan çocuğun dini bulunduğu yere tabidir.  İslâm ülkesinde bulunan çocuk müslüman, müslümanların bulunmadığı beldede bulunan çocuk ise gayr-ı müslim sayılır.  Şafiî ve Hanbelîlere göre ise darul-İslâm'da bulunan her çocuk müslüman sayılır. 

3.  Nesebi: Nesebi meçhuldür.  Kim çocuğu olduğunu iddia ederse delil istenmeksizin istihsânen neseb ondan sabit olur.  Çocuk ölü ise delil getirmek şarttır. 

 

4.  Nafakası: Yiyecek, içecek, giyecek vb.  ihtiyaçları kendisine ait özel malından veya umumî olarak lakîtlere tahsis edilmiş mallar bulunduğunda ihtiyaçlarının bu mallardan karşılanacağına dair fukaha arasında ittifak vardır.  Özel malları, üzerinde bulunan paralar, elbiseler, kendisine hibe edilmiş mallar vb.  dir.  Umumî mallar ise lakîtlere tahsis edilmiş vakıflar, kendilerine vasiyette bulunulan mallardır.  Böyle bir mal yoksa nafaka Beytü'l-mâl'dan karşılanır.

 

5.  Malı: Üzerinde veya altında bulunan elbiseler, cebinde bulunan paralar, giyeceklerine bağlı olanlar veya elinde bulunanlar, üzerinde bulunduğu binek, yanına bırakılmış serîr, vb.  bütün bunlar lakîte aittir ve onun malıdır.

6.  Mirası: Nesebi meçhul olduğu için mirası Beytü'l-mâl'a kalır.  Çünkü Beytü'l-mâl vârisi olmayanın vârisidir.                                   

7.  Başka Bir Yere Nakli: Bulunan çocuğun günlük hayat bakımından daha düşük seviyedeki bir yere nakli uygun değildir.  Meselâ şehirden köye nakline engel olunur.  Çünkü şehirlerde eğitim, öğretim, hayatın çeşitli nimetlerinden faydalanma daha fazladır.  Ayrıca çocuğun bulunduğu yerde bırakılması, nesebinin, ailesinin ortaya çıkmasına vesile olabilir. 

8.  Lakîte Velâyet: Nefsi ve malı üzerindeki Velâyet sultana aittir.  Onun hıfzedilmesi, terbiyesi, malındaki tasarrufları, evliliği, eğitim-öğretimi yönetici tarafından idare edilir.  Bu konuda Hz.  Peygamber (s. a. s): “İslâm devletinin yöneticisi, velisi olmayanın velisidir" buyurmuştur.   Multakitin hakimin izni olmaksızın lakît üzerinde velâyet hakkı yoktur. 

9.  İşlediği Suçlar: Tazmini gerektiren bir fiil işlediğinde bunu devlet öder.  Devlet diyeti ödemekle âkıle'nin, mevlânın yerine geçer ve lakît başka birisini seçemez. 

10.  Kendisine Karşı İşlenen Suçlar: Lakîte karşı diyeti gerektirecek bir suç işlendiğinde diyeti Beytü'l-mâl alır.  Cinayet kısası gerektiren kasttan ibaret ise imam kısasla af arasında muhayyerdir.  Görüldüğü gibi lakît ile ilgili konularda onun lehine hükümler getirilmiştir.