Hibe

Hibe, bir malı bedelsiz başkasına vermektir. Bu bir hediyedir, bağıştır, teberrudur. Ancak rüşvet olarak verilen şeyler hibe veya hediye sayılmaz ve bunların aynen geri verilmesi gerekir. Bu gibi şeyler tüketilmiş ise kıymeti ödettirilir. 

 

Hibenin meşrûluğu kitap, sünnet ve icmâ delillerine dayanır. Kur'ân-ı Kerîm'de açık olarak hukukî anlamda hibeden söz eden âyet yoktur. Ancak Kur'an'da sık sık geçen sadaka ve infak terimleri teberru ve hibeyi de içine alacak geniş kapsamlı sözcüklerdir. Verme, ihsan ve ikram anlamlarında kullanılan hibe yerine, daha çok bu kökten türetilmiş olan fiil ve sıfatlar kullanılır:

"Mallarını Allah yolunda harcayanların hali, yedi başak bitiren, her başakta yüz tane bulunan bir tek tohumun hali gibidir"

[1]

"Eğer sadakaları açık olarak verirseniz, ne güzel. Eğer onları gizler ve bu şekilde yoksullara verirseniz, işte bu, sizin için daha hayırlıdır.”

[2]

Hz. Peygamber'den (s.a.s.) hibe konusunda çeşitli hadisler nakledilmiştir. Rasulullah (s.a.s.) kendisi hediye kabul eder ve karşılığında da hediye verirlerdi.

[3]

O şöyle buyurur

"Karşılıklı hediyeleşiniz. Böylece dostluğunuz artar ve aranızdaki düşmanlık yok olur."

[4]

Ana baba evlatlarına hibe edebilir. Ancak daha önce de geçmişti, bu konuda eşit ve adil olmaları gerekir. Rivayet olunur ki, Nu'mam b. Beşir, (ö. 44/664) oğlu Muhammed'e bir şey bağışlamış; fakat karısı Amre binti Revâha ona; “Hz. Peygamber'i buna şahit yapmazsan razı olmam,” demiştir. Bunun üzerine Numan b. Beşir, Hz. Peygamber'e gelip; “Amre binti Revâha'dan doğmuş olan bu oğluma bir şey bağışladım; o da seni bu işe şahit yapmamı istedi,” demiş; Hz. Peygamber ise; "öteki çocuklarına da bunun benzerini bağışladın mı?" diye sormuş; “hayır,” cevabını alınca; "çocuklarınız arasında adâletli davranın" buyurmuştur."

[5]

Ebû Hanîfe, Ebû Yûsuf, İmam Muhammed, İmam Şâfiî  ve bir rivayette Ahmed b. Hanbel'e göre, bir kimse çocuklarından bazılarına mal bağışlayıp, diğerlerine bir şey vermese, bu tasarruf geçerli olur. Onlara göre hadisteki "geri al" emri, vücûb için değil, fazîlet ve ihsan kabilindendir. Nitekim, Enes (r.a)'ten rivayete göre, erkek çocuğunu öperek dizine, daha sonra gelen kız çocuğunu önüne oturtan bir adama Hz. Peygamber; "Bunların ikisini de eşit tutsana" buyurmuştur. Bu emir, vücub için değil insaf ve ihsan niteliğindedir.

[6]

Hibe bir akit olup, icap (hibe ettim) ve kabul ile (kabul ettim) demekle caiz ve hibe edi­len nesneyi almakla tamam olur. Kendisine hibe yapılan zat, aynı mecliste hibe yapanın emri olmaksızın hibe olunan malı alırsa, caiz olur. Eğer ayrıldıktan sonra ise, ancak hibe edenin emriyle olması caiz olur.

 Baba, küçük oğluna hibe ettiği zaman, oğlan, hibe akdiyle o malı mülk edinmiş olur. Küçük çocuğa, yabancı bir kimse bir şey hibe ederse, babasının o malı kabullenmesiyle hibe muamelesi tamam olur. Ye­time hibe yapıldığında, velisi kabul ederse caiz olur. Eğer o yetim annesinin koynunda ise, annesi kabullenirse caizdir.

 

 

Hibeden Caymak

Bir kimse, bir yaban­cıya bir şey hibe ederse, cayabilir. Ancak bu mekruh, yani çirkin bir davranıştır. Hibeden caymak, ancak iki tarafın rızası veya hâkimin hükmüyle olur. Fakat şunlar caymaya manidir:

Hibeyi alan, hibeciye karşı­lık bir şey vermişse, hibeye ayrılmaz bir şey eklemişse, veren ve alandan birisi ölürse,  hibe edilen mal hibe olanın mül­künden çıkarsa. Yine eğer çok yakınına hibe yaparsa, caymak yoktur. Eş­lerden biri diğerine hibe ettiği zaman da caymak yoktur.

Hibe edilen malın yarısı başkasının hakkı olarak çıkarsa, hibe alan da bir bedel vermiş ise, verdiği bedelin yarısını geri alır. Eğer tamamı başkasının hakkı olarak or­taya çıkarsa, hibe eden, bütün bedeli geri vermedikçe hibe edilen malı geri alamaz. Hibe edilen şey yok olduktan sonra, başkasının hakkı olduğu bi­linir, hak sahibi, hibeyi alana ödetirse, hibeciden hiç bir şey geri almaz.

“Ümra”, yani ömür müddetince birisine bir şey hibe etmek caizdir. Hayatta oldukça, kendisine hibe yapılanındır, öldükten sonra hibe edenin vârislerine intikal eder.

 

[1] Bakara, 2/261.

 

[2]

Bakara, 2/271.

[3]

Buhârî, Hibe,11.

[4]

Mâlik, el-Muvatta, Hüsnü'l-Huluk,16.

[5]

Buhârî, Hibe,13. Başka bir rivâyette, Allah elçisi, "hayır, cevabını alınca; o halde bağışlananı geri al" demiştir (bkz. Buhârî, Hibe,12; Müslim, Hibât, 9; Muvatta', Akdiye, 39).

[6]

Sahih-i Müslim, Tercüme ve Şerh, Ahmed Davudoğlu, İstanbul 1978, VIII, 155.

“Ümra”, yani ömür müddetînce birisine bir şey hibe etmek caizdir.  Hayatta oldukça, kendisine hibe yapılanındır, öldükten sonra hibe edenin vârislerine intikal eder.