Din Açısından İnsanlar

İslam dini açısından üç kısma ayrılırlar: Mü’min, kafir, münafık.

Şimdi bunları kısaca görelim:

1. Mü’min: Kesin inanmış insan demektir. Yani mü’min, Yüce Allah’a, O’nun peygamberi Hz. Muhammed’e ve peygamberin haber verdiklerine şeksiz şüphesiz olarak, kesin ve tereddütsüz inanan, kabul ve tasdik ederek beğenen insandır.

Bu iman ve gereğince yaşayanlar, dünyada huzurlu, mutlu ve mutmain oldukları gibi, öldükten sonra tekrar diriltildiklerinde de Cennete girecekler, orada Allah’ın kendilerine hazırladığı pek çok nimetler içinde ebediyyen, sonsuza dek mes’ud ve bahtiyar bir hayat yaşayacaklardır.

Ancak, imanlarına rağmen dünyada Allah'a karşı kulluklarında noksanları olan veya bazı yasakları, günahları işleyenler, bunun karşılığında cezayı hak etmişlerdir. Allah Teala, dilerse bunları, suçları oranında cezalandırır, dilerse de affeder. Hiç bir mü’min cehennemde ebedi kalmaz, sonunda mutlaka Cennete girer.

2 Kafir: İslam’ın kesin inanç ve emirlerine kısmen veya tamamen inanmayan, onları alaya alan veya beğenmeyen insanlara kafir denir. Onlar, sonsuza dek Cehennemde kalacak, asla o acıklı ve acıtıcı azaptan kurtulamayacaklardır.

3. Münafık: İçlerinden kafir oldukları halde, dışlarından mü’min olduklarını söyleyen veya öyle görünen, öyle yaşayan insanlara münafık denir. Bunlar, kâfirlerden daha değersiz, daha tehlikeli, dolayısıyla da ahirette azap bakımından daha beterdirler.

Müslümanlar, birbirlerinin kardeşleridir. Mü’minler, hem kardeşlerine karşı vazifelerini, hem de kâfirlere karşı tavırlarını alabilmek için, inanç bakımından insanları iyi tanımak zorundadırlar.

Bir önemli konu da şudur: Mü’min her an küfre düşebileceği gibi, kafir de her an mü’min olabilr. 

Kafirin mü’min olması, fevkalade sevinilecek bir olaydır. Buna sebep olmak, dünyada büyük bir mutluluk ve huzur kaynağı, ahirette de bir kurtuluş vesilesidir. 

Aksine mü’minin küfre düşmesi ise, bütün müslümanları üzen bir olaydır. Üzerinde derin derin düşünülmesi gereken, sebep ve çarelerinin araştırılması gereken bir hadisedir. Ama, mümkün olan bir durumdur. Onun için Müslümanların imanlarını güçlendirecek ilim ve amellere çok büyük önem vermeleri gerekir.

Mü’min iken dinden çıkarak kafir olana “mürted” denir ve yakalanırsa İslam toplumunda ferdin ve cemiyetin inanç, huzur ve güvenini koruma adına cezalandırılır. Ancak, bir kimsenin dinden çıkıp kafir olduğunu söylemek, ciddi bir iştir. İnsanı dinden çıkaran dinin temel esaslarının inkarı veya alaya alınması veya faydasız görülüp beğenilmemesi gibi şeylerin, o insan tarafından bilerek söylenip söylenmediği, amaçlandığı veya maksadını aşıp aşmadığı iyi araştırılmalı, insanlar gelişi güzel tekfir edilmemeli, yani hemen dinden çıkıp kafir olduğu ilan edilmemelidir. Çünkü insanlar bazen dini, içlerinden samimi bir şekilde benimsediği halde, bilmeyerek veya boş bulunarak inkara götüren bir sözü söylemiş de olabilirler. Gerçekten bazen söz kafir, ama söyleyen mü’min olabilir. 

Bu gibi hallerde yapılacak olan, temkinli olmak, uygun bir dille o kişiyi uyarmak ve tövbeye davet etmektir.

Ne yazık ki bazen de insanlar, bilerek dinden çıkacak sözleri söyleyebilir, işleri işleyebilirler. Bu gibi durumlarda inananlara düşen, yukarıda belirtilen gerekçeler gereğince o insanlarla, davetin dışındaki tüm ilişkileri kesmektir. Onlara selam verilmez, selamları alınmaz, kestikleri yenilmez. Müslüman bir eşle evlendirilmez, evli ise, nikah hükümsüz kaldığından eşi kendiliğinden boş olur ve elinden alınır. Öldüğünde cenaze namazı kılınmaz, müslüman mezarlığına gömülmez.

Bütün bunlar düşünüldüğünde bugün müslümanların en önemli meselesi, kendilerinin ve sorumlu olduklarının imanlarını iyi korumaya çalışmalarıdır. Çünkü insanları küfre düşüren cehalet maalesef çok yaygınlaşmış, yabancı inanç ve kültürler, İslam dışı yaşama biçimleri, çeşitli kişi ve kurumlarca değişik metotlarla insanımıza benimsetilmeye çalışılmaktadır. Hatta zaman zaman bu konuda, insan haysiyet ve şerefine yakışmayan, temel hak ve hürriyetlere ve yürürlükteki yasalara da ters düşen çok ilkel baskı, zorlama ve dayatmalara da şahit olunmaktadır.

Bütün bunları bertaraf edebilmek için sağlam bir inanca, güçlü bir bilgiye, engin bir kültüre ve fevkalade bir cesarete ihtiyaç vardır.