Peygamber Nesli Olmak Kurtarmaz

Meryem suresi 41. Ayetten itibaren okuyoruz. Hz. İbrahim nazara veriliyor önce. Takip edelim isterseniz beraberce:

“41 - Kitapta İbrahim’i de an. O gerçekten özü sözü doğru biri idi, yani bir Peygamberdi.

42 - Zamanı geldi, babasına: "Babacığım, dedi, niçin işitmeyen, görmeyen ve sana hiçbir fayda sağlamayan bu putlara tapıyorsun?"  (Hz. İbrahim bu sözü babası Azer'e söylemektedir.)

43 - "Babacığım, sana ulaşmayan bir ilim geldi bana, ne olur bana tabi ol da seni dümdüz bir yola çıkarayım"

44 - "Babacığım, sakın şeytana ibadet etme, çünkü şeytan Rahmana isyan içindedir.

45 - Babacığım, bu gidişle o Rahmandan bile bir azabın gelip sana dokunacağından ve senin Şeytana hemdem olacağından ciddi endişe içindeyim.  Olur ki O sana tevbe ve iman etmeyi nasib eder. Zira kâfir için istiğfarın manası budur.

46 - Babası: "İbrahim, ne o, yoksa Sen benim tanrılarıma sırtını mı dönüyorsun. Vazgeçmezsen bu işten mutlaka taşa tutarım seni. Şöyle bir uzun müddet benden uzak dur. Gözüm görmesin seni buralarda."

47 - İbrahim: "Selamet, esenlik içinde kal, dedi. Rabbimden senin için mağfiret dileyeceğim. O gerçekten bana karşı çok lütufkârdır.

48 - "İşte sizi de, sizin Allahtan başka ibadet ve dua ettiğiniz tanrılarınızı da terkediyorum.  Rabbime niyaz edip yalvarıyorum.  Rabbime niyaz etmem sayesinde mahrum ve perişan olmayacağımı umuyorum.

49 - Onları ve onların Allahtan başka taptıkları putları terkedip (Şam'a yerleşince) Biz Ona İshak ile Yakubu hediye ettik.  Onların her birine peygamberlik verdik.”

(Rivayete göre: Hz. İbrahim Şam tarafına hicret istediğinde önce Harran’a geldi. Orada Sâre ile evlendi. Ondan İshak, İshak’tan da bilahere Yakub dünyaya geldi.)

50 - Onlara rahmetimizden ihsanlarda bulunduk. Onlara dillerde ve dinlerde yüksek ve güzel bir nam bıraktık.

51 - Kitapta Musayı da an. Gerçekten O Allah tarafından ihlasa erdirilen bir kul idi, resûl ve nebi idi.” 

52 - Hani ona Tur'un sağ tarafından seslenmiş ve özel konuşma için onu huzurumuza almıştık.

(Tur, Mısır ile Medyen arasında bir dağın adıdır. Hz. Mûsa (a.s) Mısıra giderken bir ateş görmüş, ona yaklaşınca "Ben Allah'ım. Hak Mabud Benim" sesini işitmişti. Burada Tur'un doğusu kasdedilmiştir. Medyen'den Mısır'a giderken Tur'un güneyine düşen yoldan geçtiğinden, güney cihetinden ona bakan kişiye göre, dağın sağı doğu, solu ise batı tarafında olur. Yoksa bir dağın sağı veya solu olmadığı âşikârdır.) 

53 - Ve rahmet ve keremimizden, kardeşi Harunu da nebi olarak ona ihsan ettik.”

54 - Kitapta İsmail'i de an. Gerçekten o, verdiği sözü yerine getiren biri idi. Resûl ve nebi idi.

(Hz. İsmail, Hz. İbrahim’in Hacer’den doğan oğlu ve Hz. Peygamberin büyük dedesidir.)

55 - Halkına namazı ve zekatı tavsiye ederdi. Rabbinin razı olduğu biri idi.

56 - Kitapta İdris'i de an. Gerçekten o da doğruluğun timsali biri idi, bir nebi idi.” 

(İdris’in asıl adı Uhnuh (Enoch) olup, Nuh (a.s) ın 3. batın dedesidir. Rivayete göre: Kendinden önceki insanlar deri giyinirken o elbise dikmeye başlamış ve giymiştir. Ona 30 sahife indirilmiştir. Kalemle ilk yazı yazan, yıldızlar ve hesap ilmine ilk bakan odur.)

57 - Biz onu üstün bir makama yücelttik. 

58 - İşte bunlar Allah’ın nimetine mazhar olmuş olan bu zatlar, Adem neslinden, Nuh ile beraber gemide taşıdıklarımızın evlatlarından, İbrahim ve İsrail’in nesillerinden ve hidayete erdirip seçtiğimiz kimselerdendir. Onlar Rahmanın ayetleri okunduğunda ağlayarak secdeye kapanırlardı.”

Evet, işte buraya kadar hepimizin adını duyunca hürmet ve muhabbetle yad ettiğimiz büyük peygamber efendilerimizdir. Bunlar elbette temiz soylulardır. Sevgili Peygamberimiz (sav)  de bu soydan gelmiştir. İçinde küfür varsa da fuhuş ve sair pislik olmayan tertemiz bir soy.

Ama bu peygamber babaların soyundan gelen evlatar vardır ayetlerin devamında. Soylarının ileri gitmesi, onların da ileri gitmesini sağlayamamıştır. Çünkü imanı ve ibadeti zayi etmişlerdir. Dolayısıyla peygamber çocukları olmaları onları kurtaramamıştır. Bu da ırkın tek başına bir değer ifade etmediğini, asıl değerin kan değil imanla tahakkuk ettiğini en güzel ifade eden bir beyandır. Ayetlerin devamını görelim isterseniz:

59 - Kendilerinden sonra yerlerine öyle bir nesil geldi ki namazı zâyi ettiler, şehvetlerinin peşine düştüler. İşte bunlar da azgınlıklarının cezasını bulacaklardır. 

(Namaz, mümini Rabbi ile irtibata koyan bağdır, kablodur. O olmazsa akım gelmez, karanlıkta kalır, rûh gıdasını alamaz. Ayet, ümmetlerin, çöküşlerinin, namazı gevşetmekle başladığına işaret ediyor.)

Çok şükür ki merhametli Rabbimiz tevbe kapısını açık tutmuştur:

60 - Ancak tevbe eden, iman edip makbul ve güzel işler yapanlar cennete girecekler ve asla haksızlığa uğramayacaklardır.” (Meryem, 41-60.)

Yani namazı bırakmışlar, onu inkâr etmişler ve ihtirasların akıntılarına kapılmışlardır. Bunlar ile onlar arasındaki fark ne kadar büyük ve aradaki benzemezlik ne kadar çarpıcıdır! Bundan dolay okuduğumuz ayetin son cümlesi, doğru yolu titizlikle izleyen atalarından ayrılmış bu yığınları sapıtmakla ve yok oluşla tehdit ediyor. Okuyoruz:

"Bu kuşaklar sapıklıklarının cezasına çarpılacaklardır."

Bu ceza, doğru yolu şaşırmanın, sapıtmanın sonucu olan kaybolmak ve helâk olmaktır. Fakat arkadan gelen ayetlerde tövbe kapısı ardına kadar açılıyor. Bu kapıdan esen merhamet, lütuf ve nimet meltemi yüzümüzü okşayarak bizi sevindirmektedir.

Burada özellikle namazın zikri dikkatimizi çekiyor. Bundan da anlaşılıyor ki sapık bir topluluk namazı tamamen terk etmiştir veya onun edasında tamamen dikkatsiz ve aldırmaz olmuşlardır. Bu, sapık bir topluluğun işlediği ilk günahtır; çünkü bundan sonra onlarla Allah arasında başka bir bağ kalmaz. Bu nokta burada evrensel bir ilke şeklinde, yani eski peygamberlerin hepsinin ümmetlerinin ilkönce namazı bırakarak sapıtmaya başladıkları gerçeği ortaya konularak sunulmaktadır. Bu Allah'la aradaki bağı koparmanın kaçınılmaz bir sonucu idi. Onlar gittikçe namazdan uzaklaşırken yavaş yavaş şehvetleri onlara hakim olmaya başladı. Bunun sonucu ahlâkî sapıklığın en aşağı derecelerine düştüler ve ilâhî emirler yerine kendi arzu ve şehvetlerine uymaya başladılar.

Irkçılık da ancak böyle iman ve ibadeti kaybetmişler arasında görülebilir bir hastalıktır.