Arkadaşlık

Her insanın arkadaşa ihtiyacı vardır. Yeri gelir sevincini veya kederini paylaşacağı, derdini dökerek boşalacağı bir arkadaş, bizzat ilaçtır. Birçok hastalığın tedavisinde uygulanan terepati ile dostluğun arasında çok yakın bir ilgi görüyoruz. Nitekim büyüklerimizden  “bir kabz (daralma, sıkılma) hali yaşadığınızda bir kardeşinizi ziyaret ediniz, geçer” sözünü çok duyduk ve faydasını bizzat yaşadık hamdolsun. İbnu Ömer (ra.) anlatıyor: "Resülullah (sav.) buyurdular ki:

"İnsanlar yalnızlıktaki sakıncayı benim kadar bilselerdi, hiçbir atlı tek başına bir gececik olsun yol yapmazdı."

[1]

Resülullah (sav) yine buyurdular ki:

"Şeytan tek başına olanla, iki kişi beraber olana sıkıntı verir. Eğer üç kişi olurlarsa onlara sıkıntı veremez."

[2]

 İyi arkadaşlar edinmek çok önemlidir. Akıllı, dindar, güzel ahlaklı insanlarla arkadaş olunmalı, dinsiz veya ahlaksızlardan şeytandan kaçar gibi kaçınılmalıdır. Maddi açıdan da, manevi açıdan da iyi insanın faydası çok olur. Maddi açıdan izaha ihtiyaç yok. Manevi açıdan ise ilminden, amelinden,  yanında günah işlemeye hayâ ettiğin için beraberliğinden, ölünce de ahirette şefaat etmesinden dolayı ondan daima  faydalanırsın. Malum, “İnsan, arkadaşının dini üzeredir.”

[3]

 Böyle bir arkadaş bulduğunda onun dostluğunu korumalı ve onu sevdiğini bizzat söylemelidir. Maalesef insanlar ruhlara gıda olan “seni seviyorum” sözünü çok az kullanıyorlar.

Resulullah (sav) buyurdular ki:

"İyi arkadaşla kötü arkadaşın misali, misk taşıyanla körük çeken insanlar gibidir. Misk sahibi ya sana kokusundan verir veya sen ondan satın alırsın. Körük çekene gelince ya elbiseni yakar yahut da sen onun pis kokusunu alırsın."

[4]

 İslam ahlakçıları cahil, fasık, yalancı, cimri, ahmak ve korkak kimselerle arkadaşlık yapmaktan sakındırmışlardır. Sebeplerini de açıklamışlardır. Yazarak sözü uzatmayalım. Zira üstünde biraz düşünürsek, biz de buluruz az çok bunları.

Me’mun dostları üçe ayırırmış: Gıda gibi; her zaman lazımdır. İlaç gibi; bazen lazımdır. İllet gibi; istemesen de bazen başa gelir.                                                                   

Bir insanın başına gelebilecek en büyük bahtiyarlık iyi arkadaş, en büyük talihsizlik de kötü arkadaştır. Zira insanlar kötü şeyleri daima kötü arkadaşları vasıtasıyla tanırlar.

“Yetmiş bin şeytan bir kötü arkadaşın yaptığı tahribatı yapamaz” denilmiştir. Atalarımız da “üzüm üzüme baka baka kararır.”

“Söyle arkadaşını, söyleyeyim kim olduğunu.”

“Körle yatan, şaşı kalkar.”

“Kır atın yanında duran, ya huyundan, ya suyundan.” demişlerdir.

Elbette boşuna değil. Allah(cc.) iyi olmak isteyenlere, iyilerle beraber olmayı tavsiye ediyor:

“Ey iman edenler! Allahdan korkun ve doğrularla beraber olun.”

[5]

 Yine Kur’an, kötü arkadaşları yüzünden sesi cehennemden gelenleri anlatır. Ancak birisini yazabileceğiz:

”O gün zalim kimse ellerini ısıracak: "Eyvah!" diyecek, "keşke Peygamberin yanında bir yol tutsaydım!" "Eyvah!" diyecek, "keşke falancayı dost edinmeseydim. Çünkü zikir (Kurân) bana gelmişken o beni ondan saptırdı. Şeytan insanı uçuruma sürükleyip sonra yapayalnız ve yardımcısız bırakmaktadır.”

[6]

Bu ayetlerin iniş sebebi olarak şunlar anlatılır:

"Ukbe b. Ebî Muayt, Hz. Peygamber (s.a.v)in komşusu imiş ve toplantısına çokça gelirmiş. Bir gün evinde ziyafete davet etmiş. Peygamber Efendimiz de iki şehadet kelimesini söylemeden, yemeğini yemekten kaçınmış. Bunun üzerine Ukbe kelime-i şehadeti getirmiş. Übey b. Halef, Ukbe’nin yakın arkadaşıymış. Kendisini azarlamış ve "sâbiî oldun, sapıttın" demiş. O da "Yok  yahu, evimde yemeğimi yemekten kaçındı, onun için utandım da şehadet getirdim" demiş. Diğeri: "Hayır, sen ona varıp toplum içinde ensesine vurup yüzüne tükürmezsen senden hoşnut olmam" demiş. Bunun üzerine o serseri de Kabe önünde Peygamber secdede iken rastgelmiş ve o kötü fiili işlemiş.

O zaman Peygamber (s.a.v) Mekke dışında rastlarsam mutlaka senin başına binerim, buyurmuştu. Bedir günü esir edildiği zaman Hz. Ali’ye emir verip boynunu vurdurdu. Ubey de Uhuddaki savaşta aldığı yaradan Mekkeye vardığında öldü. İşte böylece Ukbeye zikir geldiği halde Ubey şeytanlık ederek onu sapıtmıştı.”

[7]

 Temiz bir çevre, insanın yetişmesinde çok önemlidir. Onun için ana babalar ve eğitimciler bu konuda çocuklara ve gençlere, mürşitler de yetişkinlere yardımcı olmalıdırlar. Alkol, uyuşturucu, kumar, fuhuş veya zararlı gruplar, batıl inançlar, hep kötü arkadaşlarla tanınır. Tövbe edene çevre değiştirmesini tavsiye etmeler de boşuna değil. Tabi ki güzel arkadaşları olanlar, o arkadaşlıkları korumak için gerekli gayret ve fedakârlıklardan kaçınmamalıdırlar. 

Netice itibariyle şunlar arkadaşlık muamelelerinin başında gelir.

Arkadaşlarımızı ziyaret etmek,

maddî manevî sıkıntıları varsa ihtiyaçlarını meşru yollardan gidermek,

iyiliğe nail olduklarında tebrik, kötülüğe duçar olduklarında teselli etmek,

yanında veya gıyabında ayıp ve kusurlarını örtmek ve onu icap ettiğinde savunmak,

bütün iyiliklerini karşılık beklemeden Allah için yapmak,

arkadaşlarından onları zora sokacak bir şey istememek,

hasta olmuşlarsa gidip hal hatır sormak ve gerekeni yapmak,

nihayet ölürken başında bulunmak ve cenazesiyle ve arkada bıraktığı ailesiyle ilgilenmek.


[1]

Buhârî, Cihâd 135; Tirmizî, Cihâd 4, (1673).9.

[2]

Muvatta, İstizân 36, (2, 978).

[3]

Nevevi, Riyzu’s Salihin,1/398.

[4]

Buhari, Büyü 38; Zebaih 31; Müslim, Birr 146, (2628).

[5]

Tevbe, 119.

[6]

Furkan,27-29.

[7]

Bkz.Elmalılı Hamdi Yazır.