İnsaf

İnsaf ise adaletin de ötesinde, onu daha da koruyan duygusal iyi ve doğru kararlarımızdır. Bir yerde mantık kadar şefkat ve merhamete, acımaya, vicdana dayanan adalet duygusudur. Nitekim “insaf etmek”, “insafa gelmek”, “insafına kalmış” gibi deyimlerimiz, hakkı kabul etmekle beraber onun da ötesinde bir ikramı ifade eder.

 

Sevgili Peygamberimiz (sav)’in  “İnsaf dinin yarısıdır” sözü ne güzeldir!

Atalarımızın insafın önem ve etkisini bildiren şu atasözlerini açıklamaya gerek görmeden yazıyorum:

Dağda gez; belde gez insafı elden bırakma”.

İslam'ın şartı beş, altıncısı insaf demişler”.

“Rüşvet kapıdan girince insaf bacadan çıkar”.

Neticede her zaman insaflı ve vicdanlı olmalıyız. “İlle de hak” diye tutturmamalı, “tuttuğu yerden kesme” inadında olmamalı, insanlara karşı ikram ve lütufkâr olmayı unutmamalıyız. Karşımızdaki de Allah Teâlâ’nın yarattığıdır. Onun rızası için insaflı olmalı, daima iyiliği gözetmeli, gönül almalı, “aşa dökülen yağın zararı yok” diyerek yapılanların boşa gitmeyeceğini, dünyada sevgi, huzur, adam kazanma gibi, ahirette de sevap kazanma, günahları af ettirme ve cennete girme gibi güzelliklere vesile olacağını bilmeliyiz.

Ancak unutmamalıyız ki insaf ve merhamet bireysel ilişkilerimizdedir. Devlet idaresinde ve yargıda adalet olur, insaf ve acıma olmaz.

Çünkü devlet milletin işlerini kanunlarla yürütür. Kanunlar herkese eşit olarak uygulanmazsa, devlet işleri görülemez. Milletin ve devletin itibarı bozulur, adalet zedelenir. Bundan da topyekun millet zarar görür. Hatta hürriyet ve istiklalini kaybeder. Tarih sahnesinden kaybolur gider.

İşte bu yüzden “adalet mülkün temelidir” denmiştir.