İnsanların Makamına Saygı

Bir topluluk içinde farklı insanlar olabilir. İslam nezaket ve kibarlık dinidir. Ahlak ve terbiye dinidir. İnsanlara nasıl muamele edileceğini daha önce yazmıştık. Yani karşılaşıldığında selam verilir, tatlı dil güler yüzle hal hatır sorulur, zorlanmadan elden gelen ikramlar yapılır. Bunlara ilaveten şunları da toplu halde zikredelim.

Toplumda küçükler, yaşça kendinden büyüklere saygı gösterir, verilen hizmetleri Allah Teâlâ’nın rızasını kazanmak amacıyla yerine getirir. Büyükler de küçüklere sevgi ve şefkat gösterir, onların ihtiyaçlarını karşılar, iyilikleri için ellerinden geleni yaparlar.

Ayrıca bir kavmin büyüğü, lideri, idarecisi geldiğinde saygı gereği ona ayağa kalkılır, hürmette kusur edilmez, yanında saygısız işeler işlenmez. Bu insanlar da yönettiklerine sevgi ve şefkatle yaklaşır, mütevazı davranır, ihtiyaçlarını karşılamaya gayret gösterirler. Asla büyüklük taslamaz, gurur ve kibire kapılmazlar. Bilirler ki Allah Teâlâ’nın katında üstünlük, takva iledir. Kendilerine verilen makam ve mansıp, toplumun işlerini kolayca idare edebilmeleri içindir. Bu yüzden makamın büyüklüğünü nefsinin büyüklüğüne saymak, ahmaklıktır, aldanmadır. Dünya ve içindekiler fanidir. Önemli olan Allah Teâlâ’nın verdiği bu emanetlerle onun rızasını kazanabilmektir.

Zenginlik de bir nevi güç ve kuvvettir. Allah Teâlâ hikmeti gereği insanları rızıkta, servette farklı yaratmıştır. Herkesin elindeki aslında kendisinin değil, Allah Teâlâ’nındır. İnsanlar ellerindeki nimeti emanet bilmeli, niçin verildiğinin hikmetini anlamalı, serveti helal yollardan kazanarak israf etmeden helal yollarda tüketmelidirler. Ellerindeki fazla olanlardan da ahirette iyi bir yurt satın almalıdırlar. Yani fakirlere, muhtaçlara yardım etmeli, ama asla minnet ederek başa kakmamalı, bunu bahane ederek insanlardan karşılık beklememeli, angarya yüklememeli, daima gönül alıcı güzel muamelede bulunmalıdır. Allah Teâlâ’nın rızası yolunda hayır cihetlerine harcamalıdırlar. Zekât ve sadakalarını zamanında vermeli, toplumun hakkını bekletmemelidirler. Yüzünün suyunu dökerek kendilerinden bir şeyler istemek zorunda kalanlara da iyilik ve lütufla ihsan etmeli, gönül alıcı sözlerle acılarını dindirmeli, asla fakiri ve dilenciyi azarlamamalıdırlar. Fakirlere karşı bir din kardeşi olarak mütevazı olmalı, onlara sevgi ve saygıda kusur etmemeli, zenginliğine aldanarak kendisini onlardan üstün görmemeli, üstünlüğün ancak takvada olduğunu asla unutmamalıdırlar.

Fakirler de zenginlerin elindeki fani dünyalıklara göz dikmemeli, haset etmemeli, açıktan veya hile ile onları haksız ve haram yollarla almaya kalkışmamalıdırlar. Bir borç aldıklarında zamanında ödemeli ve dua etmelidirler.

İslam toplumunun temelinin iman kardeşliği olduğunu daha önce görmüştük. Bu kardeşliği korumak için vazifeler verilmiş, yasaklar konmuştur. Bunlara riayet etmek gerekir. Bütün bu hak ve hukukun üstünde ahlak ve fazilet esastır. Her Müslüman karşısındaki kardeşinin gönlüne sevinç koyabilmek, onu memnun etmek için çabalamalıdır. Bu Allah Teâlâ’nın rızasını kazandıran bir mekarimi ahlaktandır. Hadislerde bildirilen bazı temel ilkeler vardır. Bunları üç kelimede özetlersek, muhabbet, merhamet ve hizmettir. Allah için sevmek ve Allah için buğzetmek ise bu dinin en temel özelliğidir. Yine kişinin kendisi için istediğini din kardeşi için de istemesi neredeyse iman şartı kılınmıştır. İnsanlar ile olan muamelelerde bu ilkelere riayet muhakkak olmalıdır.