Gece İbadeti

İçindekiler

Gece İbadeti ile İlgili Ayetler

Gece İbadeti ile İlgili Hadisler

Sahabelerin Gece İbadeti

Bir Değerlendirme

Gece Kalkmayı Kolaylaştıran Sebepler

Gece İbadeti

Tasavvuf ve Tarikatların üzerinde en fazla önemle durduğu amel, gece ibadetidir. Yani gece az uyumak, gece yarısından sonra, özellikle de seher vaktinde uyanarak abdest almak, namaz kılmak, Kur’an okumak, Allah tealayı zikretmek, yani istiğfar, tehlil, tekbir, tahmid, tesbih, selavat, dua, niyaz, ve ilimle geceyi geçirmektir.

Seher vakti en lahuti bir zamandır. Allahü teala’nın kullarına bahşettiği en mühim ikramıdır, manevi ziyafettir. Bütün hak aşıklarının yaz kış sıcak yataklarını terk edip, gönüllerini Hak tealaya verdikleri, kudsi, ulvi anlardır. Göz yaşları ile namaz, niyaz, istiğfar, tefekkür, zikrullah ile nefislerinden çıkıp Rabbu’l Alemine samimiyetle iltica ettikleri demlerdir.

Gece seher vaktinde feyz-i ilahi göklerden yağmur gibi yağarak o anda ibadette olanların kalplerinde tecelli eder. Bütün ruhaniyet ve melaike-i kiram hazeratı da iştirak ederler. Gece kılınan iki rekat namaz, farzlar hariç, gündüz kılınan bütün nafile namazlardan daha faziletlidir.

Bu manevi ziyafetten faydalanmak isteyenler, ileride açıklayacağımız gereklerini yerine getirmeli, özellikle de gereksiz keyfi oturmaları terkederek erken yatmalıdırlar. Gece ibadetinin kadrini bilen kişiler, ısrarla şunları söylemektedirler:

“Cesedimizin rahatını, sıhhatimizin devamını, erken yatmakla elde etmeliyiz. Erken yatarsak füzuli konuşmalarımızı önlemiş oluruz. Akşam yemeklerini hafif yemek, hem dinî, hem de tıbbî adaptandır. Gecenin ilk saatlerindeki uyku, vücudun dinlenmesi bakımından daha semerelidir.

Seher vakti gafil zümrenin uyuduğu, gönül sultanlarının samimiyet ve tevazu ile Rablarıyla hemdem oldukları bayramlarıdır. Manevi terakkiyat, ilerleme vesilesidir.

Gece vücut istirahat ettiği, dinlendiği için zindedir. Salim, masivadan silinmiş bir kalple yapılan murakabe, tefekkür neticesi olarak insan kitaplarla elde edemediği, öğrenemediği bir çok ruhani bilgilere sahip olur.

Seherlerde kalkanların sıhhatleri, ruhen inkişaf ettikleri için bir kuş gibi hafif olurlar, az uyku kafi gelir, yemekleri de azalır, füzuli konuşmaları da. Fazla uyuyanlarda ise ağırlık, sıklet ve atalet olduğu için daima sıhhatlerinden şikayet ederler.”8

Şüphesiz uyku büyük bir nimet ve ihtiyaçtır. İnsan uyku ile dinlenir. Yorgunluklar, sıkıntılar ve streslerle bunalan kalp uyuyarak istirahat eder. Sükunete erer. Gündüz üzerinde bir sürü yazılar yazılan, karalamalar yapılan, proplemler çözülen beyin tahtası, uyku ile silinir ve tertemiz hale gelir.

Uykunun miktarı hakkında bir çok söz söylenmiştir. Genellikle bir günün üçte biri olan sekiz saat üzerinde durulur. Mevsimlere göre gece ve gündüzün zamanı değişse de, bunun bir kısmı gündüze alınarak, “kaylule” sünnetiyle gece uykusu ayarlanabilir. Şüphesiz kuvvetli bir irade, sağlam bir niyet, disiplinli bir hayat ile uyku saatlerinin çok daha azaltılması mümkündür. Ruhun kuvvetlendirilmesi ile bu iradeye dayalı azaltma alışkanlık halina gelirse, bir zararı da söz konusu değidir.

Geceyi abdest, namaz, dua, zikir, Kur’an okuma, ilim gibi ibadetlerle geçiren bir insanın elde ettiği kalbi nurlanma, hiç şüphesiz onun gündüzünü de aydınlatarak her türlü kötülüklere karşı bir kalkan gibi onu koruma altına alacaktır.9

Yaptığı güzel işler ve ibadetler ile gündüz hayatı da böyle mahfuz (korunmuş) geçen bir insan, haliyle gece ibadetine daha rahat kalkacaktır. Böyle bir devr-i daim, onun her anını değerlendirmesine vesile olarak aziz ömrünü hayır ve bereketlerle dolduracaktır. Bu bahtiyar ve aydın insan, böyle bir ömürle ilahi huzura çıkarak yüz akıyla Rabbine kavuştuğunda, kuşkusuz gözlerin görmediği, kulakların işitmediği, akla hayale gelmeyen nimetlerle, ihsanlarla, ikramlarla müjdelenecek, sevindirilecektir.

“Işrak”, yani “aydınlanma” yolunun yolcusu olan sufi, gece hayatına fevkalade önem verdiği için onu daha güneş batarken ibadetle karşılar. Taze bir abdest, kıbleye yönelme ve aşkla şevkle yapılan zikirlerle akşam namazını bekler. Akşamla yatsı arasını zikir, Kur’an, ilim veya nafile namazlarla geçirir. Böylece gündüz maişet temini ve insanlarla iç içe olmadan ötürü kalbinde bir yaralanma, katılık, keder oluşmuş ise, onları gidermeye çalışır. Yatsıdan sonra da, çok beklemeden yatar, istirahate çekilir. Kuşkusuz abdestli yatar.

Bu abdestli olarak erken yatıştan amaçlanan, gece ibadetine zamanında ve rahat kalkmaktır. Bu niyet bile bir ibadettir.

Hiç şüphesiz böyle bir niyet, irade ve azimle yatan, gece uyandırılır. Uyandırılmasa bile, niyeti sebebiyle kendisine uyanık olduğunda yaptığı amellerden kazandığı sevaplar aynen ihsan edilir. Gündüz olunca gece yapamadığı ibadetleri kaza eder gibi aynen yapması da güzel görülmüştür.10

Böyle bir uykunun bir semeresi de, böylesine nurlanmış kalbin uyku esnasında levh-i mahfuzla karşı karşıya gelerek, oradaki haber veya olayları kalbine nakşetmesi, hayatını yönlendirecek bir kısım ilhamlar alması, bazı ilahi sırların kendisine açılarak keşf olunmasıdır. Hatta güzel rüyalarla taltif edilmesi de bir bereket olarak O’na verilen ihsanlar cümlesindendir. Bu işler gece ameliyle doğrudan ilgili olmadığından bu kadarcık değinme ile yetiniyoruz.

Gece İbadeti İle İlgili Ayetler:

Her müslümana gerekir ama özellikle de tasavvuf ehli kişiler yaz kış, soğuk sıcak demeden gece tatlı uykudan kalkar, seherleri ibadet ile uyanık geçirirler. Allah’a içten gelerek, korku ve ümitle dopdolu yalvarır yakarırlar.

Bununla beraber kendilerini, gece sabahlara kadar uyuyanlardan üstün görmez, aksine “uyuyanlara kalem işlemez” diyerek, onları kendilerinden üstün tutarlar. Onlar yaptıkları bu ibadetlerle övünmek şöyle dursun, bizzat bu ibadetleri de Allah’ın bir nimeti bilir, bu ve diğer nimetlerin şükründen aciz olduklarını itiraf ederler. Rahman olan Allah’ın bu kullarını şu ayetler ne güzel ifade ederler:

“Gecelerini Rablerine secde ederek ve kıyama durarak geçirirler ve şöyle dua ederler: “Rabbimiz! Cehennem azabını üzerimizden sav. Doğrusu onun azabı gelip geçici değil, devamlıdır. Orası cidden ne kötü bir yerleşme ve ikamet yeridir.”11

“Ey Rasulüm! Şüphesiz Rabbin, senin ve beraberinde ashabından bulunan bir topluluğun gecenin üçte ikisinden az, yarısı, veya üçte biri kadar bir süre, namaz için kalktığını bilmektedir.”12

“Onlar gece namaz kılmak için yataklarından kalkarlar. Korku ve ümit içinde rablarına dua ederler.”13

“Onlar, gecenin ancak az bir bölümünde uyurlardı. Seher vakitlerinde de istiğfar ederlerdi.”14

Yatsı namazından sonra uyumadan veya çok az bir miktar uyuduktan sonra kalkıp kılınacak nafile namaza “gece namazı- salatu’l leyl” denir. Bir süre uyuduktan sora, gecenin yarısından imsak vaktine kalkıp kılınırsa “teheccüd” adını alır.

Teheccüd namazı iki rekattan başlar. Oniki rekata kadar kılınır. Her iki rekatta bir selam verilmesi daha faziletlidir. Peygamber efendimiz (sav)’in ifadesi ile “farz namazdan sonra en efdal namaz, gece namazıdır.”15

Teheccüd namazının Resulullah (sav)’a farz oluşu16 şu ayetlere dayanır: “Ey Rasulüm! Gecenin bir bölümünde uyanıp, sırf sana mahsus fazla bir ibadet olmak üzere, Kur’anla gece namazı kıl. Rabbinin seni, Makam-ı Mahmud’a göndereceğini ümit ederbilirsin.”17 “Sabah akşam Rabbinin ismini zikret. Gecenin bir kısmında O’na secde et. Gecenin uzun bir bölümünde de O’nu tesbih et.”18

Takvaya eren kullar, şüphesiz ki seher vaktinde Allah’a istiğfar eden kullardır.19 Konu ile ilgili bazı ayetleri, bu bahsin sonuna doğru iktibas edeceğimiz “Kıyamu’l Leyl = Gece Kalkışı” başlığı altında da göreceğimizden, burada bu kadarla yetiniyoruz.

Gece İbadeti İle İlgili Hadisler:

Gece ibadeti hakkında bir çok hadisler vardır. Bu hadisleri okuduğumuzda özet olarak “Peygamber Efendimize (Aleyhi's Salatu ve's Selam) gece teheccüd kılmanın emredildiğini, gerçek mü’minlerin yataklarından ayrılarak gece ibadet edip uykuyu azalttıklarını, Rasulullah’ın ayakları şişinceye kadar namaz kılıp “şükreden bir kul olmayayım mı?” dediğini, gece ibadeti için aile fertlerinin uyandırılabileceğini, gece namazı kılmakla kişinin daha mükemmel olacağını ve bu ibadetin devamlı yapılması gerektiğini, sabaha kadar devamlı uyuyan kimsenin kulağına şeytanın işemiş olduğunu, uyuyan kimsenin boyun köküne şeytanın üç düğüm vurduğunu, gece uyanıp Allah'ı anarsa bir düğüm, abdest alırsa ikinci düğüm, namaz kılarsa üçüncü düğümün çözülüp sabaha dinç olarak çıkacağını, selamlaşmak, yemek yedirmek ve insanlar uyurken geceleri namaz kılmakla cennete selametle girileceğini, farz namazdan sonra en faziletli namazın gece namazı olduğunu, gece namazlarının ikişer rekat kılınacağını, gece namazlarında Rasulullah (sav)’in elli ayet okuyacak kadar miktar secdede kaldığını, yine Rasulullah (sav)’in gecenin ilk kısmında yatıp uyuduğunu, son kısmında da gece namazı kıldığını ve gece namazlarında çok uzun sure ve ayetler okuduğunu, bir rekatta bazan 660 ayete varan Kur’an’ın 104 sayfasını okuduğunu, ayakta durması uzun olan namazın daha faziletli olduğunu, Allah'ın en çok sevdiği namaz ve oruç modelinin Davut peygamberin tuttuğu oruç ve kıldığı namaz olduğunu, gecelerde de duaların kabul edileceği bir vakit olduğunu, gece namaz için kalkınca önce hafif olarak iki rekat kılınmasının gerektiğini, Rasulullah (sav)’ın gece kılamadığı namaz yerine gündüz oniki rekat namaz kıldığını, gece yapılamayan ibadetin gündüz telafi edilebileceğini, aile bireylerinden karı kocanın birbirlerini gece namaza kaldırmalarının Allah'ın merhametine vesile olacağını ve Allah'ı çok anan kimseler olarak yazılacaklarını, uyuklar vaziyette namaz kılmamak ve Kuran okumamak gerektiğini” öğreniyoruz.20

Bu hadislerden bir kısmını açıkca yazmak istiyoruz.

1. Hz. Bilâl (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Size geceleyin kalkmayı tavsiye ederim. Çünkü o, sizden önce yaşayan sâlihlerin adetidir; Rabbinize yakınlık (vesilesi)dir; günahlardan koruyucudur; kötülüklere kefârettir, bedenden hastalığı kovucudur."21

Hadiste gece ibadete kalkışın faydaları açıklamaya gerek bırakmayacak şekilde sıralanmıştır. Buradaki kalkışın öncelikli amacı “teheccüd” diye adlandırılan namazdır. Namaz dışında yukarıda sayılan iyi amellerin de bu anlama dahil olmasında şüphe yoktur.

2. Abdullah İbnu Amr İbni'l-Âs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim geceyi on âyet okuyarak ihya ederse gafiller arasına yazılmaz. Kim de yüz âyetle gecesini ihya ederse "kânitîn" zümresine yazılır. Kim de bin âyet okuyarak geceyi ihya ederse “mukantırîn” arasında yazılır."22

Bu okunanlar namaz içinde de olabilir, dışında da. Kânitîn birçok ma'nâ ifade eden bir tabirdir. Kunût'dan gelir; bu ise tâat, huşû, dua, namaz, ibadet, kıyâm, sükût ma'nâlarının hepsini ifade eder. Bunlardan hangisinin öncelikle kastedilmiş olduğunu hadis metninden anlamak icabeder. Sadedinde olduğumuz hadiste “kıyâmu'lleyl”, yani "gece kalkışı" olduğu anlaşılmaktadır.

Mukantır, çok mal sahibi, aşırı zengin demektir. Öyle ise, hadiste bin âyet okuyana çok sevap verileceği ifade edilmiş olmaktadır.23

3. Muğîre İbnu Şu'be (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ayakları kabarıncaya kadar geceleri kalkıp namaz kılardı. Kendisine: "Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını affetti (niye kendini bu kadar hırpalıyorsun?)" denildi.

"Şükredici bir kul olmayayım mı?" cevabını verdi."24

Bu hadisin uzunca bir şerhini yapan İbrahim Canan’ın açıklamalarının en başta gelen önemli bir kısmını alıyoruz: “Resululah'ın ubudiyette en ileri mertebede olduğu bilinen bir husustur. Cenab-ı Hakk'a ibadette gerek kemmiyet ve gerek keyfiyyet cihetiyle hiç kimse Aleyhissalâtu Vesselâm'a yetişemez. Sadedinde olduğumuz hadis bunu kısmen aksettirmektedir. Hz. Âişe (radıyallahu anhâ)'nin rivâyetinde "Allah'a şükreden bir kul olmamı istemiyeyim mi?" buyrulmuştur. İbnu Hacer, "Olmayayım mı?" ibaresinin sebep ifade ettiğini belirterek, ma'nânın "Teheccüd kılmayı bırakayım mı? O takdirde şükreden bir kul olamam" demeye geldiğini söyler. Yani, Resûlullah'ın mağfirete mazhar olarak geçmiş ve gelecek günahlarının affedilmiş olması, teheccüdün şükür olmasına sebeptir. Öyleyse Efendimiz: "Allah'ın bana lutfettiği mağfiret nimetine karşı nasıl olur da teheccüd şükrüyle mukabele etmem, bu şükrü terkederim?" buyurmuş olmaktadır.

İbnu Battâl der ki: "Bu hadisten şu husus anlaşılmaktadır: "Kişi, ibadet meselesinde meşakkati göze almalıdır, bedenine zarar verse bile. Zira, Aleyhissalâtu Vesselâm, günahlarının affedilmiş olduğunu bilmesine rağmen ayakları şişinceye kadar ibadet eder, zahmetlere girerse, cehenneme müstehak olup olmadığından emin olmak şöyle dursun, affa mazhar olup olmadığını bilmeyen başkalarının nasıl davranması gerekeceği açıktır."25

4. Hz. Âişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) gece namazını hiç terketmezdi. Öyle ki hastalanacak veya ağırlık hissedecek olsa oturarak kılardı."26

5. Ebû Hüreyre ve Ebû Saîd el-Hudrî radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Bir kimse geceleyin karısını uyandırır da beraberce veya her biri kendi başına iki rek’at namaz kılarlarsa, Allah’ı çok anan erkekler ve Allah’ı çok anan kadınlar arasına yazılırlar.” 27

“Karı-koca arasında hayat müşterektir diyoruz, bu birlikteliği ibadet ve taatlarda da göstermemiz gerektiğini bu iki hadis bize bildirmektedir. Ebedi saadeti ahiretteki dereceyi artırmak için de karı-koca birbirlerini teşvik etmeli ve yardımcı olmalılar. İnsan ve cin şeytanları nasıl ki müslümanları gece ibadetine kaldırmamak, sabah namazını kıldırmamak için işbirliği yapıyorlarsa bizler de karı-koca olarak ana-baba evlat olarak birbirimizle yardımlaşıp tüm şeytani güçlere karşı ittifak kurmalıyız ki "Allah merhamet etsin" duasına hak kazanabilelim. Allah'a karşı yapılması gereken işlerde kadın-erkek arasında hiçbir fark yoktur, hepsi aynı emrolundukları şeyi yapmak durumundadır.”28

6. Hz. Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Allah, geceleyin kalkıp namaz kılan ve hanımını da uyandıran, hanımı kaçındığı takdirde yüzüne su serpen kula rahmetini bol kılsın. Allah, geceleyin kalkıp namaz kılan, kocasını da uyandıran, kocası kaçındığında yüzüne su serpen kadına da rahmetini bol kılsın."29

“Burada kadın ve erkek, gece namazına teşvik edilmekte, ayrıca birbirlerini gece namazına kaldırmalarının fazileti belirtilmektedir. Âlimler bu işin sadece karıkocaya mahsus olmadığını, aynı mânada olan diğer yakınların (mehârim) da bu hükme dahil olduğunu belirtirler.

İkaz ve uyandırmanın öncelikle tembih, mev'ize ile yapılması gereğine de dikkat çekilmiştir.

Kaldırılmak istenen kimse uykunun veya tembelliğin galebesiyle imtina gösterirse uyandırılmaları için imkan dahilinde olan uygun çarelere başvurulmalıdır. Yüzüne su dökme cevabı bunu ifade eder. ”30

7. Yine Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Biriniz uyuyunca ensesine şeytan üç düğüm atar. Her düğümü atarken, düğüm yerine eliyle vurarak "üzerine uzun bir gece olsun, yat" dilediğinde bulunur. Adam uyanır ve Allah'ı zikrederse bir düğüm çözülür, abdest alacak olursa bir düğüm daha çözülür, namaz kılarsa bütün düğümler çözülür ve böylece canlı ve hoş bir hâlet-i ruhiye ile sabaha erer. Aksi halde habis ruhlu (içi kararmış) ve uyuşuk bir halde sabaha erer."31

“Burada kastedilen namaz hangisidir? Teheccüd namazı mı, sabah namazı mı? Âlimler bu hususta da ihtilaf eder. Hadis mutlak gelmiştir, sabah veya teheccüd diye bir kayda yer vermez. Buhârî, buradaki namazın farz namaz olduğu ve hatta yatsı namazı olduğu kanaatini iş'ar etmiştir. Yani hadis, yatsıyı kılmadan uyuyanları kastetmelidir.”32

8. Hz. Âişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın gece namazı on rek'atti. Bir rek'at de tek kılardı. Sabahın sünnetini iki rek'at kılardı. Böylece hepsi onüç rek'at olurdu."33

9. Hz. Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: Biriniz gece namazına kalkınca ilk önce iki hafif rek'atle namaza başlasın."34

Ebû Dâvud'da şu ziyade var: ".... Sonra da dilediğin kadar uzat."35

10. Alî radıyallahu anh’den şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Bir gece Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Ali ile Fâtıma’nın kapısını çaldı ve onlara:

“Namaz kılmayacak mısınız?” buyurdu.”36

11. Ömer İbnü’l-Hattâb’ın torunu Sâlim’in, babası Abdullah İbni Ömer’den rivayet ettiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

“Abdullah ne iyi adam! Keşke bir de gece namazı kılsa!” buyurdu.

Sâlim diyor ki:

O günden sonra Abdullah geceleri pek az uyurdu.37

Son iki hadiste Peygamber Efendimiz (Aleyhi's Salatu ve's Selam) kendi kızı, damadı ve kaynını bizzat gece namazına teşvik buyuruyorlardı. Bilindiği gibi O, her hayırlı işi önce kendinden ve yakınlarından başlatırdı.

12. Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Abdullah! Falan kimse gibi olma! Çünkü o gece ibadetine devam ederken artık kalkmaz oldu.”38

13. Abdullah İbni Selâm radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Ey insanlar! Birbirinize selâm veriniz, yemek yediriniz, insanlar uyurken geceleyin namaz kılınız. Böyle yaparsanız selâmetle cennete girersiniz.”39

14. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Ramazandan sonra en faziletli oruç, Allah’ın ayı olan muharremde tutulan oruçtur. Farz namazlardan sonra en faziletli namaz da gece namazıdır.”40

15. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem geceleyin on bir rek’at namaz kılardı. O namazın bazı rek’atlerinde, sizden birinizin elli âyet okuyacağı kadar bir zaman başını kaldırmadan secdede dururdu. Sabah namazının farzından önce iki rek’at namaz kılar, sonra müezzin gelip namaz kılınacağını haber verene kadar sağ yanı üzerinde yatardı.41

16. Yine Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:

Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem gecenin ilk kısmında yatıp uyur, son kısmında kalkarak namaz kılardı.42

17. İbni Mes’ûd radıyallahu anh şöyle dedi:

- Bir gece Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber namaz kıldım. O kadar uzun süre ayakta kaldı ki, fena bir şey yapmayı düşündüm.

Biri ona:

- Ne düşündün? diye sorunca:

- Peygamber aleyhisselâm’ı yalnız bırakıp oturmayı düşündüm dedi.43

18. Huzeyfe radıyallahu anh şöyle dedi:

“Bir gece Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in arkasında namazı kıldım. Bakara sûresini okumaya başladı. Ben içimden, yüz âyet okuyunca herhalde rükû eder dedim. O yüz âyetten sonra da okumaya devam etti. Ben yine içimden, bu sûre ile namazı bitirecek dedim. O yine devam etti. Ben bu sûre ile rükûa varır dedim, varmadı. Nisâ sûresine başladı; onu da okudu. Sonra Âl-i İmrân sûresine başladı, onu da okudu. Ağır ağır okuyor, tesbih âyeti gelince tesbih ediyor, dilek âyeti gelince dilekte bulunuyor, Allah’a sığınmaya dair âyet gelince Allah’a sığınıyordu. Sonra rükûa vardı. “Sübhâne rabbiye’l-azîm” (Ben yüce Rabbimi ulûhiyet makamına yakışmayan sıfatlardan tenzih ederim) demeye başladı. Rükûu da aşağı yukarı kıyâmı kadar uzun oldu. Sonra “Semiallâhü limen hamideh, rabbenâ leke’l-hamd (Allah, kendisine hamd edeni duyar, hamd yalnız sanadır ey Rabbimiz)” dedi ve kalktı. Hemen hemen rükûuna yakın uzunca bir süre ayakta durdu. Sonra secdeye vardı ve “Sübhâne rabbiye’l-a’lâ” (Ben ulu Rabbimi ulûhiyet makamına yakışmayan sıfatlardan tenzih ederim) dedi. Secdesini de aşağı yukarı kıyâmı kadar uzattı.44

“Bu hadis-i şerif bize Rasûlullah (sav)’in nafile kıldığı namazların uzunluğunu anlatır. Şöyle ki bir rekatta okuduğu Bakara suresi, elimizdeki Kur’an’a göre 48 sahife ve 286 ayet, Nisa suresi 29,5 sahife ve 176 ayet, Al-i İmran suresi ise 26 sahife ve 200 ayetten oluşur. Yani toplam bir rekatta 104 sahife Kuran okuyup toplam 662 ayetle bir rekatı kılmış oluyor. Bu hadiste dikkatimizi çeken bir husus da okurken önce Bakara suresinden başlayıp sonra sıra Al-i İmran olmasına rağmen atlayıp Nisa suresini okuyup sonra tekrar Al-i İmran’a dönmüş olmalarıdır. Yani tertib dediğimiz sıralamaya uymadıkları ve denk geldiği şekilde okudukları da bir gerçek olmuş oluyor.”45

Kişi nafile namaz kılarken dilediği kadar uzatır. Ancak imam olanların arkadaki cemaatın hasta, yaşlı, yolcu, kadın ve çocuklarını düşünerek kısa okumaları güzeldir.

Sahabelerin Gece İbadeti:

Hz. Osman’ın evi asiler tarafından kuşatıldığında, hanımı asilere:

“Siz onu öldürmek mi istiyorsunuz? İster öldürünüz, ister bırakınız, kesinlikle o bütün geceyi, bir tek rekâtla ihya eder ve o rekâtta bütün Kur’an’ı hatmeder” dedi.46

Osman b. Abdirrahman et-Teymî şöyle anlatıyor: “Kesinlikle bugün ben gecemi Hz. İbrahim’in makamında namaz kılmakla geçireceğim” diye niyet ettim. Yatsıdan sonra makamda namaza durdum. Ben namaz kılarken birisi elini omuzlarıma koydu. Selâmdan sonra baktım ki Osman’dır. Osman Fatiha’dan başlayarak Kur’an’ı sonuna kadar okuyarak namazını tamamladı. Selâm verdi ve ayakkabılarını alıp gitti. Daha önce de namaz kılıp kılmadığını bilmiyorum.”47

Muhammed b. Sirin “Hz. Osman geceyi ihya eder, tüm Kur’an’ı bir rekâtta okurdu” dedi.48

Abdullah b. Abbas her gece bin secde yapardı.49

Hz. Âişe şöyle anlatıyor: Bir gece yatsıdan sonra Hz. Peygamber’in yanına geç gittim. Bana nerede olduğumu sordu.

“Senden sonra birisi yüksek sesle Kur’an okuyordu. Ben de onu dinledim. Senin ashâbın içinde onun kadar sesi güzel olan ve onun kadar güzel Kur’an okuyan kimse görmedim” dedim.

Hz. Peygamber onu dinlemek için kalktı. Ben de onunla gittim. Hz. Peygamber adamı görünce:

“Bu, Ebu Huzeyfe’nin mevlası Salim’dir. Onun gibilerini benim ümmetimde yaratan Allah’a hamd ve senalar olsun!” buyurdu.50

Biz Ebu Musa El-Eş’ari ile bir seferde bulunuyorduk. Bir gece bir bostana sığındık, orada konakladık. Ebu Musa gecenin bir miktarında kalkarak namaz kıldı. Sesi o kadar güzeldi ve Kur’an’ı o kadar güzel okuyordu ki, tarif edemem. Hangi ayeti okuyorsa, onun gereğini yapıyordu. Namazı bitirdikten sonra:

“Allah’ım, ferahlık veren sensin ve ferahlık sendendir. Güvenlik veren sensin, güvenlik veren kimseleri seversin. Koruyucu sensin ve koruyucu kişiyi seversin. Doğru olan sensin ve doğru olanı seversin” diye dua etti.51

- Ebu Hüreyre’ye yedi gece misafir oldum. O, hizmetçisi ve hanımı geceyi üçe taksim etmişlerdi. Sıra ile namaza kalkıyorlardı.52

İbn Zübeyr bütün geceyi ibadet ve bütün günü oruçla geçirirdi. Ona “Mescid güvercini” deniliyordu.53

Adiyy b. Hatim şöyle diyor: “Herhangi bir namazın vakti geldiğinde kesinlikle onun için tedbirli olurdum. O daha gelmezden önce iştiyakla onu beklerdim”54

Evet, geceleri iştiyakla beklemek, gece namazı kılmak için… Sahabenin hangi birini saymalı ki, onların hepsi de seccadeleri başında geceleri parlayan yıldızlar gibidir. Onlara uyanlara selam olsun.

Bir Değerlendirme:

Gece namazı (teheccüd) hakkında sahabeden günümüze kadar Allah dostlarının tarih, tabakat, tezakir ve tasavvuf kitaplarını süsleyen ve insanı ürperten, cezbelendiren ve coşturan nice bir söz ve işleri, uygulamaları vardır. Okunduğu zaman insanı cidden etkileyen ve yönlendiren, insanı ibadete iştahlandırarak alıştıran bu kitaplardan daha önce kısmen bahsetmiştik.55 Bunları okumanın önem ve faydasını bir kere daha vurgulayarak,56 kitabımızın hacmini daha fazla büyütmemek için örnekler veremiyoruz.

Tasavvuf ve tarikatlarda bu hususun üzerinde çok durulduğunu biliyoruz. Ancak, fevkalade faydalı, faziletli, eğitici ve sıhhat bahşedici bu ibadet, maalesef zamanımızda müslümanlar tarafından çok ihmal edilmekte, hatta neredeyse bu önemli ve faziletli ibadet sadece sufilere, dervişlere mahsusmuş gibi zannedilmektedir. O kadar ki, insanları Peygamber efendimiz gibi yaşamağa davet eden nice alimler, müftüler, vaizler, imamlar bile bu bereketli ibadeti terketmiş durumdadırlar. Şeyhlerine bu konuda söz vermiş nice müritler dahi, sözlerine sadık kalmayarak, maalesef zikirlerini seherlerden gündüzlere ertelemektedirler. Bu ise cidden çok acı ve maddî manevî hayatımıza pek zararlı bir tutumdur.

İşte bu ve benzeri sebeplerden ötürü, bu konuda yazılmış olan, içerisinde güzel bir izah ve ikazı da barındıran bir değerlendirmeyi buraya aktarmak istiyorum:

“Gece zamanının değerlendirilmesinde mühim bir husus olan kıyâmu'l leyl üzerinde müstakilen durmak gerekiyor. Zira dinin bu emri, bugün nerdeyse unutulacak derecede çoğunluğun hayatından çıkmış durumdadır. Halbuki, İslâm medeniyetinin parlama dönemlerini hazırlayan büyük medeniyet ustalarının hayatında “gece kalkışı” mühim yer tutmakta, onların verimli ve başarılı olmalarının âmillerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bugün kıyâmu'l leyl'in ana gayesi olan teheccüd namazı "Peygamber'e farzdır, ümmete nafiledir" diye değerlendirip geçiliyor. Bu hüküm fıkhen doğru da olabilir. Ancak, bu nafilenin "yaparsak sevabı var, yapmazsak günahı yok" diye ifade edilen diğer dinî âdâb ve sünnetlerle bir tutulması, bizleri çok hatalı neticelere götürmektedir. Şöyle ki:

1- Bu "sünnet" bizzat Kur'ân-ı Kerîm'in emridir. Ve Kur'ân bu emri, mükerrer sûre ve âyetlerde tekrar ele almıştır. Birkaç örnek:

"Rabbinin adını sabah-akşam an (zikret). Geceleyin O'na secde et. O'nu geceleri uzun uzun tesbih et."57

Bir diğer âyet: "Onların dediklerine sabret; güneşin doğmasından ve batmasından önce Rabbini hamd ile tesbih et; gece saatlerinde ve gündüzleri de tesbih et ki, Rabbinin rızasına eresin."58

Şu âyette gece kalkanların kalkmayanlara üstünlüğü açıklanır: "Geceleyin secde ederek ve ayakta durarak boyun büken, âhiretten çekinen ve Rabbinin rahmetini dileyen kimse inkâr eden kimse gibi olur mu?"59

Sûre-i Secde'de gerçek îmân ehlinin bazı vasıfları sayılırken, "vücudlarını yataklardan uzak tutup korkarak ve umarak Rablerine yalvaranlar.." vasfı da ilave edilir.60

Şu âyette ehl-i Kitap'tan kıyâmu'l leyl'de bulunanlar da övülür: "Kitap ehlinin hepsi bir değildir; onlardan geceleri secdeye kapanarak Allah'ın âyetlerini okuyup duranlar vardır, bunlar Allah'a, âhiret gününe inanır, kötülükten men eder, iyiliklere koşarlar. İşte onlar iyilerdir."61

Şu âyet, kıyâmu'l leyl'i, Allah'ın vaadettiği fazl'a, kurtuluşa ve üstünlüğe erecek kamil mü'min'in tamamlayıcı vasıflarından biri olarak dikkatlerimize arzeder: "Müttakiler Rablerinin kendilerine verdiğini almış olarak bahçelerde ve pınar başlarındadırlar. Çünkü onlar bundan önce iyi davranan kimselerdi. Onlar geceleri az uyuyanlardı. Seher vaktinde bağışlanma dilerlerdi..."62

2- Kur'ân-ı Kerîm, gece kıyâmından, yukarıdaki âyetlerde görüldüğü şekilde teşvikkâr bir üslûbla bahsetmekle kalmaz, onun âdâbıyla ilgili bazı teferruâtı da belirtir. Nitekim, Müzzemmil sûresinde bu meseleye, çok farklı zaman aralıklarında nâzil olmuş iki ayrı pasajda temas edilir. Her ikisinde de kıyâmu'lleyl'in ehemmiyeti ve müddeti üzerinde durulur.

Birinci vahiy, gece kalkmayı emreder ve "farz" telâkki edilecek bir kesinlik taşır. İkincisi, kıyâmu'lleyl'den akşam ve yatsı namazlarının anlaşılmasına bile imkân sağlayacak bir tahfif ve kolaylık getirir, yapamayacak durumda olanlar için istisna zikreder.

Birinci vahiy: "Ey örtünüp bürünen, gecenin yarısında, istersen biraz sonra, istersen biraz önce kalk ve ağır ağır Kur'ân oku. Doğrusu biz, sana taşıması ağır bir söz vahyedeceğiz. Şüphesiz gece kalkışı daha te'sirli ve o zaman okumak daha elverişlidir. Çünkü gündüz, seni uzun uzun alıkoyacak işler vardır."63

Âyet-i kerîmenin icazı, kıyâmu'lleyl'in miktarı hususunda, âlimleri şu rakamlara ulaşmaya sevketmiştir:

1- Gece müddetinin yarısı,

2- Dörtte üçü,

3- Üçte ikisi,

4- Dörtte biri...

Bazı rivâyetlerin tasrihine göre, emri Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) bidâyette farz olarak anlar. Harfiyyen tatbik eder. Müslümanlardan bir kısmı da Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e uyar. Hatta, âyette ifade edilen zaman nisbetini koruyamama endişesiyle bütün gece "kıyâmu'lleyl" yapanlar olur. Öyle ki bir çoğunun ayakları ve bacakları şişer.

Sûrenin başında gelen bu emrin, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) ve diğer müslümanlar tarafından nasıl anlaşıldığını, tatbikatının nasıl yapıldığını açıklayan ve mes'ele üzerine başka teferruât getiren müteakip vahye nazar edelim:

"(Ey Muhammed), şüphesiz Rabbin biliyor ki, sen ve beraberinde bulunanlardan bir grup, gecenin üçte ikisine yakın ve yarısı ve üçte biri kalkıyorsunuz. Halbuki, geceyi ve gündüzü Allah takdir eder, (Allah) bildi ki, siz onu bundan öte başaramazsınız. Onun için size lütûf ile baktı. Bundan böyle, Kur'ân'dan ne kolay gelirse okuyun. Allah bildi ki, içinizden hastalar olacak, diğer bir kısımları Allah'ın fazlından bir kâr aramak üzere yeryüzünde yol tepecekler. Diğer bir kısımları da Allah yolunda çarpışacaklar. O halde ondan ne kolay gelirse okuyun ve namazı kılın ve zekâtı verin.."64

Rivâyetler, buraya kadar bir kısmını kaydettiğimiz son âyetin, kıyâmu'lleyl'i emreden, sûrenin başındaki ilk âyetten 8 ayla 10 yıl arasında değişen bir müddetsonra geldiğini belirtirler. Burada gece kalkışıyla ilgili hafifletmeler ifâde edilmiştir. Ayrıca hastalar, cihada çıkanlar gibi bir kısım mazeret sahipleri "gece kalkışı"ndan muaf tutulmaktadır.

Âyetle ilgili olarak müfessirlerin ortaya koyduğu bazan ittifaklı, bazan ihtilaflı bir kısım teferruâta girmeksizin mevzûmuz açısından ehemmiyet arzeden birkaç nokta tesbit edebiliriz:

1- Kıyâmu'l-Leyl bidâyette, en azından Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) için kesin bir emir olmuştur. Bir grup müslüman da Hz. Peygamber'e uyarak "kesin emir" telâkki etmiş ve tatbik etmiştir.

2- Bu emir sonradan tamamen neshedilmemiş, fakat vücubtan nedb'e çevrilmiştir. Yani farz olmaktan çıkarılmış, nafile kılınmıştır, artık isteyen yapacaktır.

3- Kıyâmu'l leyl için ifade edilen faydalar şunlardır:

Gece kalkışı daha tesirlidir.

Gece okumak daha uygundur, gündüz fazla meşguliyet vardır.

Gece kalkışı, ağır olan ertesi günkü vazifenin hakkıyla yürütülmesinde bir nevi hazırlık safhası olmaktadır.

4- Kur'ân-ı Kerim, her asra hitap ettiği için, bu emre en az mendup (ihtiyarî) mânasında, her müslüman muhatap olmaya devam etmektedir.

5- Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'ın sünnetine uymak dinin tatbikatında yüce bir mertebe olması yönüyle, bu mertebeyi elde etmek isteyen mü'minler için de kıyâmu'lleyl gerekmektedir. Zira, her hüşyâr (manevî uyanıklığa sahip) mü'minin en büyük ideali olan "Allah'ın muhabbet ve rızasını elde etmek" hedefi Cenâb-ı Hakk tarafından sünnete uymaya bağlanmıştır: "(Ey Resûlüm, inananlara şöyle) söyle: "Eğer sizler Allah'ı seviyorsanız bana uyun, tâ ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın."65

6- Ciddî ve ağır bir vazife olan dinin neşri açısından kıyâmu'lleyl, kendisini din hizmetine adayanlar için ayrı bir ma'nâ taşımaktadır. Âyette görüldüğü üzere, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) "taşıması ağır bir vahy"e, bir vazifeye hazırlanması maksadıyla gece kalkışına çağrılmıştır. Din hizmetini gaye edinenler bu şartı aynen Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) gibi yerine getirmeli, kendisini disipline etmeli, vazifesine hazırlanmalıdır.

7- Kıyâmu'lleyl esas itibariyle, namaz ve Kur'ân tilâveti ifade ederse de, başka meşguliyete ve hususan ilmî tetebbuya mâni değildir. Nitekim az ileride görüleceği üzere, eser bırakan büyük âlimlerimiz, gecelerini ibadetle birlikte ilmî müzâkere ve araştırmalarla geçirmişlerdir.

Şu halde, en azından müessir şekilde İslâm'a hizmet etmek isteyenler ve Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in sünetine uymak arzu edenler için ehemmiyetli bir "sünnet-i ilâhî", "bir nedb-i Kur'ânî" olan kıyâmu'lleyl'in vakti ve müddeti hususunda biraz durmada fayda var:

Gece kalkılacak müddetin yukarıda gecenin asgari dörtte biri, azâmi dörtte üçü olması gerektiğini belirtmiştik. Miktardaki bu büyük farklılık, temelde gece ve gündüz arasında mevsime veya üzerinde bulunulan coğrafî duruma bağlı olarak devamlı değişen uzunluk kısalıktan ileri gelir. Ferdin içinde bulunduğu içtimaî şartların değişikliği de göz önüne alınmış olmalıdır.

Kıyâmu'lleyl'den Maksad: Gece kalkışı, öncelikle ibadet içindir. Yani namaz ve tilâvet-i Kur'ân. Nitekim kıyâm kelimesi Kur'ân'da bazı kereler namazı ifade etmek için kullanılmıştır.66 Böyle olunca, kıyâmu'lleyl gece namazı ma'nâsına da gelir.

Ancak, kıyâmu'lleyl'den yalnızca ibadet anlamamak gerekir. Nitekim, şu âyet secde ve kıyâmı beraber zikreder:

"Onlar gecelerini Rabbleri için secde ve kıyâmla geçirirler."67 Burada "secde" ile namaz ifade edildiğine göre, kıyâm kelimesinde daha başka bir ma'nâ arayabiliriz, mesela "uyanıklık" gibi. Öyle ise geceleyin kalkan kişi, namaz ve tilavetle birlikte ilmî tetebbuâtla da meşgul olacaktır. Nitekim Buhârî, bu hususa delâlet eden rivâyetlere dayanarak, geceleyin ilmî teâti üzerine iki bâb açmıştır.

Hz. Ömer (radıyallâhu anh)'den gelen bir rivâyet, onun gecedeki ilmî müzakereyi "namaz" olarak isimlendirip ona tercih ettiğini görmekteyiz.

İbnu Hacer'in belirttiğine göre, bir kısım âlimler bu rivâyetlerden hareketle: "İlim için geceleyin uyanık kalmak, nafile namaz için uyanık kalma yerine geçer" hükmünü çıkarmışlardır.

Büyük âlimlerimiz gecelerini üçe ayırmışlardır:

1- İstirahat,

2- İbâdet,

3- Müzakere (ilmî çalışma).

Müzakere bölümüne daha çok yer verilen bu prensibin tatbikatıyla ilgili, ibretâmiz bir menkîbeyi hadis ilminin büyük şahsiyetlerinden olan Tâbiîn'e mensup Muhammed İbnu Şihâbu'z-Zührî'den kaydedeceğiz:

Zührî (v. 124/741), gündüzleyin hocalarından öğrendiği yeni hadisleri, gece eve döndüğü vakit câriyesine tekrar ederek müzakere ederdi. Bir gün her zamankinden daha geç eve dönen Zührî, câriyesini uyumuş bulur. Uyandırıp, yine de: "Bana falan rivâyet etti, o da falancadan dinlemiş, onun da Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'dan dinlediğine göre şöyle buyurmuştur.." diye ezberden hadis okumaya başlayınca, gözlerini oğuşturan câriye: "Bu rivâyetten bana ne?" diyerek hoşnudsuzluk ifâde eder. Zührî şu cevabı verir: "Biliyorum, bu senin işine pek yaramaz. Ancak bu hadisi ben yeni işittim, bir kimseye okuyarak müzakere etmem gerek."

İlmî tetebbuâtın umumiyetle gecenin son kısmında yani sabahtan önce olması da yapılan tavsiyeler arasındadır. "Zira denir, kişiye uyanıklık gecenin sonunda gelir. Çünkü o vakit, hizmetlerin ve ihsanların taksim vaktidir. Bir grubun nasibi az, bir grubun çoktur, bir grup da mahrumdur..."

Kıyâmu'lleyl ve Âile: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) zaman mevzuunda ferde bir başka sorumluluk hatırlatmaktadır: Mü'min kişi, zaman meselesinde, ferdî planda problemini çözmekle yetinemez. Ailesini de bu hususta şuurlandırmalı, zamanla ilgili bir kısım alışkanlıkları onlara da aynen kazandırmalıdır. Bu meseleyi Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir hadislerinde gece kalkışıyla ilgili olarak, Hz. Dâvud (aleyhisselâm) örnek vererek tesbit eder: "Allah'ın Peygamberi Dâvud (aleyhisselâm)'un, ailesini de kaldırdığı bir saati vardı. O saatte âilesini uyandırır ve şöyle derdi: "Ey Davud ailesi, kalkın ve namaz kılın. Zira bu saatte Allah, sihirbaz ve (cahiliye küfrü üzerine olduğu halde) öşür alan kimselerin duası hariç, bütün duaları kabul eder."

Resûlullah'ın da ramazanın son on gününde, âilesini geceleyin kaldırdığını, Hz. Âişe rivâyet etmektedir.

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) âileden bilhassa karı veya kocanın kalkması durumunda, diğerlerini de kıyâmu'lleyl'e alıştırmaya teşvik eder: "Allah şu kişiye rahmetini bol kılsın: Geceleyin kalkar, namazını kılar, sonra da karısını uyandırır, o da namazını kılar. Şâyet kadın kalkmazsa yüzüne su serper. Allah şu kadına da rahmet etsin; geceleyin kalkar, namaz kılar. Sonra kocasını uyandırır. O da namaz kılar. Şâyet kalkmaktan imtina ederse yüzüne su serper (ve bu sûretle kaldırır.)"

Rivâyetlerden aile ferdleri arasındaki gece kaldırma işinin karıkoca arasında sınırlanmaması gerektiğini anlamaktayız. Zira Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), damadı olan Hz. Ali (radıyallâhu anh)'nin kapısını geceleyin çalarak onu ve kızı Fâtıma'yı uyandırarak namaz kılmalarını emretmiştir.

Burada şu noktayı da açıklamamız gereklidir: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'in âilesini kıyâmu'lleyl için uyandırması, her gece yaptığı mûtad bir prensibi değildir. Hadiseyi rivâyet eden Hz. Âişe, bunun ramazan ayının son on gününde olduğunu belirtir. Keza kızı Fâtıma ve damadı Hz. Ali'yi kaldırması da öyle. Rivâyet mûtad bir prensibi ifade etmiyor. Keza bir keresinde yanında geceleyen İbnu Abbas'ın müşâhedeleri de bunu te'yîd etmektedir. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) kendisi kalkıyor, fakat âilesini uyandırmıyor.

Gece Üzerinde Niçin Israr?:

Buraya kadar kaydedilen nâsslardan iki husus bilhassa dikkatimizi çekmektedir:

1- "Gece" ile ilgili âyetler "gündüz" ile ilgili âyetlerden sayıca daha çok (leyl = gece kelimesi 92, nehâr = gündüz kelimesi 57 adet).

2- Kıyâmu'lleyl ile, yani gecenin değerlendirilmesiyle alakalı ilâhî emir Hz. Peygamber'e peygamberliğin ilk yıllarında geliyor. Yani gecenin tanzimi üzerine gelen ve dötte üç miktarına varıncaya kadar büyük bir bölümünün uyanık geçirilmesini emreden Müzzemmil sûresi, geliş (nüzûl) sırası itibariyle 3. sırada yer almaktadır. Demek ki, ilk ilâhî emirlerden biri gecenin değerlendirilmesi ve tanzimi olmuştur. Halbuki gündüz vaktinin tanzimini böylesine teferruâtla ele alan bir âyet hiçbir zaman nâzil olmamıştır.

Bu durumu, gecenin beşerî hayattaki ehemmiyetiyle izah edebiliriz. Gerek başarıda ve gerekse başarısızlıkta olsun, insana hayatı boyunca derin ve kesin te'sir icrâ eden hususlardan biri, gece hayatıdır. Gece, insan hayatının yarısını teşkil ettiği halde, ihmal edilme, gafletle geçirilme tehlikesine maruzdur. Şu halde, ikaz ve uyarıların, ciddi dikkat çekmelerin bu hususta daha çok olması gerekmektedir. Kur'ân bunu yapmıştır.

İlâhî emirle geceyi tanzim edip değerlendirecek olan insan, gündüz vaktini de azami şekilde değerlendirecek demektir. Zira gece mes'elesinde muvaffakiyet bir azim, gayret ve irade işidir, şuur işidir.

Zor olanı halleden, kolay olanda takılır mı? Geceyi ihyâ eden, gündüzü öldürür mü? Bu hikmete binaen, daha peygamberliğin başında Cenâb-ı Hakk, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a zamanı iyi kullanma dersini vermek için kıyâmu'lleyl'i emretmiştir.

Hz. Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm)'in mûcizevi başarısında, gecenin değerlendirilmesi olan kıyamu'lleyl'in mühim payını görmemek mümkün mü?

Gerek uhrevî kurtuluşunu ve gerekse İslâm'ın tekrar teâlisini gaye edinenlerin, rahmet-i Rahman'ın celb ve tecellisinde böylesine müessir bir vasıtayı şevkle tutmaları, kıyâmu'lleyl kapısından vecdle girmeleri gerekmez mi?68

Gece Kalkmayı Kolaylaştıran Sebepler:

Bilindiği gibi, tatlı uykuyu bırakıp da gece ibadetine kalkmak, bu işin zevkine eremeyenler için cidden zordur. Belki de ibadetlerin en zoru, nefse en ağır geleni budur. Ancak zevkine erenle için de, hasretle beklenen saatlerdir gece vakti, bittiğine üzünülen saatlerdir.

Alimlerimiz, gece uykudan kalkarak ibadet etmeyi kolaylaştıran bir kısım sebeplerden bahsetmişlerdir. Bu konuda yazılanların en güzellerinden olan “İhya”da İmam Gazali, bu sebepleri zahiri ve batıni diye ikiye ayırmıştır. Aynı planı, bazı ilavelerle özetlemeye çalışalım.

Zahiri Sebepler: Fazla yemek yememek. Çünkü çok yemek, çok uykuyu gerektirir. Böylece kalkmak zorlaşır. Özellikle akşam yemeği az ve huzurla yenmelidir.

Gündüzleri vücudu aşırı yormamak, çünkü dinlenmek için çok uykuya ihtiyaç duyulur.

Kaylule sünnetini yapmak. Yani öğleden önce biraz uyuyarak gece kalkışına yardımcı olmak. İnsan her halukarda gerekli olan uyku ihtiyacını karşılamalıdır.

Gündüzleri günah işlememek. Çünkü bu isyan kalbi karartır ve huzurdan kovulma sebebiyle rahmete mani olur. Her işlenen sevap, yeni sevaplara vesile olduğu gibi, her yapılan günah da yeni günahları çağırır. Öyleyse, günahtan, isyandan, uzak olmalı, şayet düşülmüş ise derhal tevbe edilmeli, bu tevbe namaz, sadaka ve sair ibadetlerle desteklenmelidir.

Günlük hayatı bir düzene koyarak, planlı programlı ve disiplinli bir şekilde bilinçli yaşamak. Başladığımız her hayırlı işi, güzel sonuçlarını alıncaya kadar takip etme iradesini göstermek.

Akşamı zikirle karşılamak akşam ile yatsı arasını namaz, zikir, Kur’anla ihya etmek, yatsıdan sonra abdest tazeleyerek me’sur dualar ve zikirlerle uykuya yatmak. Gece kalkmaya kesin niyet ederek azim ve iradesini güçlendirmek.

Alışkanlıkları değiştirmek; yatak, yastık vs.nin değişimi, uykuyu azaltabilir.

Batıni Sebepler: Kalbi kin, kibir, bid’at ve malayani gibi faydasız işlerden ve gereksiz dünya meşguliyetlerinden salim kılmak, gafleti kovarak uyanıkken de uyanık olmak.

Ölümü, mahşeri, hesabı, cenneti, cehennemi çok düşünmek, vaktin kıymetini takdir etmek ve ihmal edenin, ihmal olunacağını unutmamak.

Gece ibadetlerinin faziletini bildiren ayet, hadis, eser ve hikayeleri çok okumak, öğrenmek ve üstünde düşünmek. Çünkü bunlar istek doğurarak iradeyi kamçılar ve nefsin tembelliğini kırar.

İmanı kuvvetlendirecek salih amellere rağbet ile Allah sevgisini elde etmek. Bu devlet ele geçince O’nunla başbaşa kalarak O’na ibadet, zikir, fikir, dua ve niyazdan insan sonsuz bir zevk ve lezzet alır ve ibadetlerini artırır. Özellikle gece ibadetini... Ebu Süleyman Darani, deyişinde haklı: “Eğlence erbabının eğlence yerlerinde daldıkları zevkten, ibadet erbabının gece karanlığında yaptıkları ibadetteki zevkleri daha büyüktür. Hata eğer geceler olmasaydı, yaşamayı dahi arzu etmezdim.”69

Ali bin Bekkar’ın üzüntüsüne bakalım da ibret alalım: “Kırk senedir beni üzen tek şey, sabahın olmasıdır.”70

5- Bu işlerde başarılı olan sadık ve samimi Allah dostları ile sohbet etmek, onların hallerinden istifade etmeye çalışmak.

Eğer o insanlarla hayatta canlı olarak karşılaşıp sohbet etme imkanımız yoksa, hiç olmazsa onların hallerinden ve menkibelerinden bahseden kitapları okumalıyız. Bu okumalar da bir nevi canlı sohbetler gibi ruhu etkiler, cana şifalar sunar, kalbe uyanıklık verir, azmi bileğiler, iradeyi güçlendirir.

İşte size böyle iki olayı anlatan bir yazarın etkilenmesinin yanık ifadeleri:

Ahmed bin Ferîdun Sipehsalar, Risâle-i Sipehsâlâr’ında kaydeder: "On yıl Hazret-i Hünkar'ın (ks) yani Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî'nin meclislerinde bulundum. Gecenin ilerleyen vakitlerinde dervişlerin uykusu gelirdi. Mevlana, bu durumu farkeder, oturduğu yerde dizüstü, gözünü yumarak murakabeye dalar, o halde, kımıldamadan iki üç saat kalırdı. Bu durumdan istifâde ile hemen olduğumuz yere uzanır, kendimizi uykuya terkederdik. Teheccüd vaktinde Hazret-i Hünkâr'ın tatlı 'Sübhanallah' sözüyle uykumuzu almış olarak uyanırdık. On yıl hizmet ettim, onun uyuduğunu hiç görmedim."

Allah dostlarından biri şöyle demiş:

"Yâri güzel olanın gece gözüne uyku girmez!"

Dervişin başlangıç halinde "yârî" yani sevdiği o yüce varlık kalbinde kemâl halinde güzelliğe ulaşmadığı için teheccüde zor kalkar, gece tatlı tatlı uyur. Ama ilerdeki hallerde, iç âleminde o varlık, güzellikte olgunlaşır, insanda uyku kalmaz.

Yanılmıyorsam Abdulkâdir-i Geylanî Hazretleri (ks) bu konuda şöyle der: "Başlangıçta, sâlik yeni doğan bebekler gibi uyur; ona, uyu denir. Derken bir zaman gelir, büyür, olgunlaşır; ona da, artık kalk denir."

Olgun dervişin gece uykusu, derin tefekkürden ibarettir, yattığı yatağında sancılıdır. Döşeği dikenlidir. Hali yakazadır, yani bir tür uyanıklıktır. Ve bu hal, Hz. Peygamber Efendimizin (sav) "Tenâmu aynâye ve lâkin lâ yenâmu kalbî" (iki gözüm uyur gibidir, ancak kalbim uyumaz.) hadisiyle ifâdesini bulur. Yine bir başka hadis-i şerifte, Rabbânî âlimin uykusunun, câhilin sabaha kadar ibâdet etmesinden daha hayırlı olduğu, anlatılır.

Alim şuurla uyumakta, câhil şuursuz ibâdette!.. Her ikisi de hayr üzeredir. Ancak, Allah'ı zikir ve Resûlüne salavatla derin tefekküre gömülerek (yakaza) yatan âlim daha hayırlıdır.

Ya Rab! Ne yüce bir din, ne yüce bir peygamber... Şuursuzluğa uykuda bile yer verilmiyor; Acaba, uyanıkken şuurlu olmanın sırrı nice olur?! Ya müfettiha'l-ebvâb iftah lenâ hayra'l-bâb, âmin. Fakir, bu incelikler gündeme geldiğinde dönüp kendime soruyorum: "Yani bu hâlinle sen... şimdi... bu hâlinle... hâlâ kendini dervişten mi sayarsın?" Aaah! Yâ hasretâ alâ hâlî, Ya müte'âlî irham halî (Ey Yüce, müte'âl olan Allah'ım, halime acı). Tabi bu satırlar kendi otokritiğim, sizinki nasıl? Bilemem ama bu fakir, hâlâ kul olamadık! Aaahh nefsim, Hû Allah, ya Gaffar, Ya Settâr, Ya Hûûû!..

Muhterem Sami Efendi Hazretleri, bir keresinde, yanında Sadık dostu Musa Efendi, Alemdar ve Ömer Ağabeyle memleketine ziyarete gider. Orada Ahmed adlı bir talebesinin Namrun (veya Tekir) Yaylası'ndaki hanesinde misafir olur. Ev ziyâretçilerle dolar taşar. Sohbetlerde, maneviyat ve irfan pırıltıları ile gönüller aydınlanır, tefekkürler yapılır, dualar edilir, namazlar kılınır. Ve bütün bir hereketli günün sonunda gece olur istirâhat vakti gelir.

Ev sahibi, Sami Efendi Hazretlerine bir oda tahsîs eder. Onun hemen yanındaki odaya da Musa Efendi Hazretlerini ve diğer iki kişiyi yerleştirir. İşte o gecenin maneviyat coğrafyası ruhanî ibret-âmîz manzarası: Adana'lı gönül dostlarından Bakkal Hasan Efendi, o gece, Samî Efendi Hazretlerinin (k.) kaldığı odanın kapısının önüne bir seccade atar ve bütün gece diz üstü, sabaha kadar nöbet bekler.

Acaba, Musa Efendi Hazretleri ve yanlarındaki iki arkadaşı, o gece hangi haldedir? İşte bundan sonrasını bize ev sahibi Ahmed bey, şöyle anlatır: "Gece yarısı hizmet söz konusu olur diye, bir kaç kez Musa Efendi Hazretleri (k.) ve arkadaşlarının odasına girdim. Hiç birisi yatağa girmemişti. Yataklar, akşam hazırladığım gibi duruyordu. Hiç dokunulmamıştı. Musa Efendi Üstadımız (k.) seccade üzerinde, diz üstü, başını kalbinin üzerine eğmiş, hiç kımıldamadan sürekli olarak Allah'ı (c.) tefekkür (yani murakabe) halinde... Alemdar Efendi tesbihatla, Ömer Bey de Kurân tilâvetiyle meşgul...

Sabah, Sami Efendi Hazretlerinin yatağını toplamak üzere odasına girdiğimde onun da bozulmamış olduğunu farkettim. Yorgun olmalarına rağmen Samî Efendi Hazretleri de uyanık bir gece geçirmiş, sevgili dostları da..." Gecesi uyanık geçen bir Peygamberin (sav) izinden giden ümmetin de uyanık olması... Bilmem, bundan daha ulvî ve çarpıcı bir manzara olur mu? Geceler, zikre aç, geceler dualara aç, geceler namazlara aç, geceler gözyaşlarına aç... Ve geceler vuslata aç...”71