Davetsiz Olmaz

İnsanları Allah Teâlâ’ya davet, yani O’nun koyduğu ölçüler ve kurallar bütünü olan İslam dinine davet,  Allah Teâlâ’nın en sevdiği ve bunları yapanlara çok değer verdiği bir iştir.

Genellikle İslam’ı tanımayanlara karşı yapılan bu tür işlere “davet ve tebliğ” diyoruz. Müslümanlara yapılanlara ise “irşat, va’z, nasihat, öğüt, hatırlatma, iyiliği emretme ve kötülüğü nehyetme” diyoruz. Fertler ve toplumlar sürekli bunları yapmaya muhtaçtırlar. Ancak bu şekilde nefse, şeytana, dünya şehvetlerine karşı yenilmeden yaşayabilirler.

Bireylerin ve toplumların hayatı için son derece önemli olan görevler ihmal edilirse, toplumda kötülükler cesaret kazanıp yayılırken, iyilik ve güzellikler de cehalet, ihmal, ürkeklik ve korkaklıkla kaybolmaya yüz tutar. Bu ise toplumun tamamını kapsayan, geldiğinde kurunun yanında yaşı da yakan genel ve toptan bir bela ve musibetlere kapı aralamaktır.

Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Öyle bir fitneden sakının ki o içinizden yalnız zulmedenlere dokunmakla kalmaz, herkesi kapsar. Biliniz ki Allah’ın cezalandırması şiddetlidir.”(Enfal 25)

İzzet, şeref ve saadet içinde yaşamanın garantisi davet ve tebliğ vazifesine devam etmek, bilmeyenlere öğretmek, öğüt ve nasihat etmektir. O yüzden Müslümanlar sürekli içlerinde bu vazifenin sancısını hissetmeli, bu dert ile dertlenmeli ve bütün imkanlarını bu amaç için kullanmalıdırlar.