Müceddid Mülhidi Susturdu

Diyarbakır İmam Hatip’te okuduğum yıllarda duymuş, ama ne yalan söyleyeyim inanmamıştım. Bu kadar da sinsi bir sahtekârlık, samimiyetsizlik, iki yüzlülük ve İslam düşmanlığı düşünememiştim o saf gençlik yıllarında. Oysa bugünlerde Abdulkadir Badıllı’nın “Bediuzzeman Said Nursi” adlı eserinde (1/272) yeniden okuduğumda gençliğime acıdım.

Zavallı gençlik, ne kadar da aldatılıyorsun!

Ziya Gökalp, hürriyetin ilanı sıralarında İstanbul’da yüksek tahsil yapmakta iken, ırkçılık ve inkârcılığından dolayı okulun ahengini bozmuş ve kovulmuştur. O da Diyarbakır’a dönmüş, etraftaki aşiretleri dolaşarak “Kürtçülük” fikrini yaymak için çalışmış, Kürtçe şiirler yazmış, destanlar düzmüş. Fakat bütün faaliyetleri boşa çıkmış.

Çünkü dindar Kürt halkı İslam’ın şiddetle yasakladığı bu ırkçılık fikrine hiç itibar etmemiş…

Ziya Gökalp kafaya koymuş ya Kürtçülük fikrini, ne yapıp yapıp uyandıracak ya o fitneyi, madem doğrudan gidince başaramadı, bu sefer şeytanca bir düşünceyle Türkçülük fikrini yaymaya başlamış… Artık Türkçülüğü bir din haline getirmiş ve bu seferde onun için şiirler yazmaya, destanlar düzmeye başlamış.

Hatta bu şeytanca fikri ona bir Türkçü vermiş; Tekin Alp. Yani şu Moiz Kohen yahudisi. Görüyor musunuz kim kiminle ne hakkında yardımlaşıyor?

Niçin dersiniz?

Amaç ne?

Amaç, Kürtleri tahrik ederek, “siz Türkçü iseniz biz de Kürtçüyüz” dedirtip, onları bir aksülamel, bir reaksiyon ile ırkçılık düşüncesine atmak… Ve böylece ümmeti bölmek parçalamak…

Ne yazık ki bunda da başarılı olmuş. Çünkü Türkçülük fikrine hazır bazıları zaten vardı o zamanda. Onlarla dostluk kurup işi büyültmüş.

Hani meşhur bir eseri var ya “Türkçülüğün esasları” diye, işte o aslında “Kürtçülüğün Esasları” olarak yazılmış ilkin. Diyarbakır’da duymuştum o zamanlar, “bu kitapta geçen Türkçülük kelimesinin yerine aslında Kürtçülük kelimesini koyacak ve öyle okuyacaksınız”diye…

Abdulkadir Badıllı anlatıyor; Bediuzzeman onunla Diyarbakır’da karşılaşmış ve bir tek kelime söyletmeyecek şekilde ilzam etmiş. 1923 yılında Ankara’da, mühim bir mecliste tekrar karşılaşırlar. Ziya Gökalp burada ilhad (dinsizlik) düşüncesi hesabına bazı şeyler söyleyince, Bediuzzeman onu öyle bir ilzam etmiş ki, ağzını açıp ta tek bir kelime dahi söyleyememiş…

Bu olayı Said Nursi hazretleri “Fihrist” risalesinde şöyle anlatıyor: “bu temsilin mealiyle (ikinci sözün) mühim bir mecliste, Ankara’da, otuz sene evvel Ziya Gökalp gibi müthiş bir mülhidi şakk-ı şefe etmeyecek (ağzını açamayacak) derecede ilzam oldu.” ( Osmanlıca fihrist risalesi, s. 2)

Badıllı’nın “Bediüzzeman’dan tokat yiyen öylesi bir münafık, mülhit, zındık” “mülhit ve zındık” dediği bir insan ne yazık ki okulumuzun duvarlarına resmi asılarak bize düşüncede rehber belletilen bir insandır. (Abdulkadir Badıllı, Bediüzzeman Said Nursi, I-III, timaş y. İst. 1990 I. 273 ve I. 334 )

Bediuzzaman Said Nursî’nin (rh.a) ise ne resmi var okullarda, ne de kitapları. Tam tersi, “irtica” damgalı ve “yok edilmesi gereken” bir insan ve düşünce.

Buda Milli Eğitimin iman yerine ilhadı seçtiğinin resmidir herhalde.

Ne diyelim, Allah akıl fikir ihsan eylesin.

Eğer milli birlik ve beraberlik istiyorsak, Ziya Gökalp, Tekin Alp, Moiz Kohen gibilere değil, Bediuzzaman Said Nursî (rh.a) gibi insanlara itibar ederek İslam Kardeşliğini gündeme getirmeli ve dinimizi cidden öğrenerek yaşamalı, yaşatmalıyız.

Bediuzzaman Said Nursî ‘yi(rh.a) Türkçü veya Kürtçü olsun ırkçılar sevmez. Sözde hoca geçinen bir Kürtçüye onu sordum, burun kıvırdı ve “Kürtler için ne yapmış?” dedi. Allah ıslah etsin, ne diyelim…

Aslında kavganın özü, imandır, İslamdır. PKK Müslüman Kürt halkını dinden soğutmak için var edildi. Fakat dine tuzakları tersine çeviren Allah, bu hareketi İslam’ın yeniden dirilişine vesile eylesin de görün siz…

Görelim Mevla neyler,

Neylerse güzel eyler.

www.cemalnar.com

www.ilimistan.com