Ümmete Farz-ı Kifaye Olan Vazife

Sevgili Peygamberimiz (sav) efendimizin şu hadis-i şerifini her çocuğa iyice öğretelim:

“İlim isteyen, rahmet isteyendir. İlim isteyen alim, İslamın rüknü (temel direği) dir. Onun mükafatı peygamberlerle beraberdir.”(Münavî, Feyz’ul Kadir 4/263.)

Hep hatırlatırız, âlimler peygamber değiller ama, peygamberlerin vekilleri, emirleri ve varisleridir. Yani onlarla aynı görevi yapmaktadırlar. Her ne kadar derece bakımından değişik olsalar da aynı işi yapmaları bakımından aynı çeşitten bir ücret ve sevabı almaları tabiidir.

Nitekim İmam Kuşeyrî, “Letâifu’l işârât” adlı işârî tefsirinde, Hud Suresinin 29. ayetinin yorumunda açıkça şunu söyler:

“Âlimlerden her kim O peygamberlerin yolunda giderse, onların arasında haşrolunur.” (3/135)

Peygamberlerin vazifesi, Allah’tan aldıkları dini, yani ilahi yaşama biçimini insanlara iletmektir. Onlar, Allah’a iman ve ibadet eden, işlerini Allah’ın kanunlarına göre yapan, haramlardan kaçınan, nefsini ıslah ederek kötü huy ve davranışlardan koruyan, kalplerini rezil ahlaklardan arıtarak iyi ahlaklar ile arı duru edip saflaştıran, selim hale getirenler için Allah’tan bir müjdeci; kâfirler, zalimler, ahlaksızlar için de bir korkutucudurlar. Onlar, peygamberliğin bir gereği olarak belli sıfatları olan insanlardır.

Ancak bir beşer olan peygamberler de vefat edeceklerdir. Peki onlar vefat ettikten ettikten sonra veya sağlıklarında uzak olduğu için imkan bulamayıp da gidemedikleri yerlere, bu din nasıl ulaşacak ve sunulacaktır?

Cevap bellidir; bu iş alimler aracılığıyla olacaktır. Nitekim peygamberimiz (sas) gidemediği yerlere irşad ve tebliğ için ashabının seçkinlerini göndermiştir. Yemen’e Hz. Ali, Muaz bin Cebel, Ebu Musa el-Eş’ari’yi göndermesi gibi. Çevresindeki ülkelerin idarecilerine mektuplar gönderdiği de bilinen gerçeklerdendir.

Şunu unutmayalım:

“Alimler peygamberlerin varisleridir. Şüphesiz peygamberler, altın ve gümüş (dünyalık şeyler) miras bırakmazlar. Onlar, sadece ilim bırakırlar. Kim, o ilmi alır (ve amel edip yayar) sa, büyük bir nasip elde etmiş olur.”( Ebû Dâvud, İlim 1; Tirmizî, İlim 19; İbn Mâce, Mukaddime 17;Dârimî, Mukaddime 32; Hakim, Müstedrek 1/100-101.)

Bu ümmetin hepsinin âlim olması mümkün olmayabilir. Ama “insanlık için çıkarılan” bu ümmet, dünyaya yetecek kadar âlim çıkarmak ve arkalarında durup onları desteklemek zorundadır.

Bunu nasıl yapacaklardır?

Kafalarını yoracak ve bir yolunu bulup yapacaklardır. Zira bu ümmete farz-ı kifayedir.