Yazılar

Şeytanla Sohbet

Hayal âleminde şöyle bir dolaşırken uzakta yol üstünde yatan birisine rastladım. Yanından geçerken “uyanıksa bir selam vereyim” diye bakınca bir de ne göreyim; yatan şeytan değil mi?

Haliyle birden şaşkınlığımı gizleyemedim ama aniden başımı çevirdim mel’undan ve “Şeytan görsün yüzünü” diyerek yoluma devam etmek istedim. Fakat o bir anlık şaşkınlığımdan faydalandı ve bana laf attı:

“İlkeler” yeşillik mi?

Kendilerini “solcu, laikçi, ulusalcı” diye adlandıran bir cephe, konumunu kaybetmeden kaynaklanan korkunç bir kin ve nefretle, biraz da hasetle, kıskançlıkla halka karşı, halkın dinine, kültürüne, medeniyetine, örf ve adetlerine karşı amansız bir kavgaya girişmişlerdir.

Aslında bu kelimelerin yan yana gelişinde gerçekten büyük bir garabet ve yanlışlık vardır. çünkü sosyalist enternasyonel ile ulusalcılık yan yana nasıl durur? Düşünmesi bile bir garip!

Ama burası Türkiye. Burada ilkeler yemekte yeşillik, sohbette çerez. Ya da acıkınca yenen cinsinden “helvadan putlar”…

Sosyal Deprem

Asırlar öncesinde bir sosyal deprem yaşamışız. Şimdi yaşadığımız "buhranlarımız" hep ondan sonra gelen artçı depremlerdir.

Said Halim Paşa'yı tekrar okuyorum. Güncel meselelerimize o kadar yakın ki; mübarek sanki ölmemiş, aynı zamanı paylaşıyoruz. Gördüğüm bir fark var sadece; onun tehlikesini yazıp korktuğu şeyi, bizim gerçekleşmiş görüp yaşıyor ve yazıyor olmamız.

Meşru Müdafaa Haktır

28 Şubat davulla zurnayla geldi. O günkü iktidar yapısı hükümetin elini kolunu bağlamıştı. Acı bir tecrübeydi yaşanan. O post Modern denilen türden darbe geldi ve maalesef millete kan kusturdu.

Malum Milli Güvenlik Kurulundan çıkınca Başbakan Sayın Necmettin Erbakan doğruca parti başkanlarının yanına gitti. “Demokrasiye müdahale var. Beraber koruyalım” dedi. Onlar ise maalesef “Sana karşı müdahale var, bizi ilgilendirmez” dediler. Kafa yapıları zaten uyuyordu. İşin içinde iktidar beklentisi de vardı. İlkeli davranmadılar. üzerlerine düşeni yapmadılar. Millet de onları affetmedi.

Çirkin Tahrik Ve aşağılık Duygusu

Medya’da çok çirkin ve son derece kirli bir tahrik sağından solundan anlatılıyor. Aslında bu gibi kirliliklerle, çirkinliklerle uğraşmaya değmez ama, siz istemeseniz de üstünüze başınıza sıçrıyor ve ilgilenmek zorunda kalıyorsunuz.

Hangi Yargı iyi Hangi Yargı Kötü?

Bu sorunun cevabı bellidir. Yasalar içinde kalan, hukukun üstünlüğünü gözeten, zaman ve zemine göre takdir hakkını yerinde kullanarak verdiği kararlarla halkın yüreğine su serpen ve adaleti koruyan yargı iyidir.

Tam tersi, yasaları yerinde uygulamayan, zaman ve zemine göre keyfi davranan, kişi ve zümrelere göre kararlar veren, kendi ilke ve ideolojisini, dünya görüşünü yargıya yansıtan, adalet duygusunu öldüren yargı kötüdür.

“Miyavvv!..”

Allah beni affetsin!

Kızmayın yahu, sizi de affetsin. Hatta tövbe eden bütün insanları da. Şu dünyanın başına bela olmuş Yahudileri bile affetsin. Yeter ki tövbe etsinler…

Niye mi böyle dedim?

Muzipliğime mani olamadım da ondan. Ama vallahi billahi suç benim değil, “www.Habervaktim.com”un.

Nasıl mı?

Yahu şu haberi okur da muzipliğiniz tutmaz, şaka damarınız kabarmaz mı?

“ 'Büyük Ergenekoncu' yine sahnede!

Yaşa Ki Neler Göresin?

Daha düne kadar bize çağdaşlığı anlatıyor ve diyorlardı ki, “farklı yaşam biçimlerini bir arada ve barış içinde yaşatmak, çağdaşlıktır ve ‘laiklik’ bunu sağladığı için vazgeçilmezdir.”

Gerekçe de malum: “Bir toplumda farklı yaşam biçimleri olabilir. Herkes kendi yaşam biçimine yaşama hakkına sahiptir. Fakat kimse kimseye kendi yaşam biçimini dayatamaz. Bu ilkeye azınlıkta olanlar da uyar, çoğunlukta olanlar da. Laiklik, herkese din, inanç ve yaşama biçimi bakımından özgürlük getirir. Devletin veya etkin azınlık veya çoğunluğun baskısını önler. Anayasalar da bunun güvencesidir.”

Demek Anlamıyor Değiller

Nasıl bir kibir ve kendini beğenmişliktir ki, biz söyleyince sorun ederek inkar ediyorlar. Ama acı manzaraları görünce bir insan olarak dayanamıyor ve düştükleri durumu zaman zaman kendileri de itiraf ediyorlar.

Tamam, kimseyi utandırmak istemiyoruz. “Biz demiştik” havalarına girerek kendini beğenmişlik, gurur, kibir ve övünme damarımızı da kabartmak istemiyoruz. Elimizden gelirse o yanlarımızı bütün bütün öldürmek istiyoruz.

Allah Bizi Islah Eylesin

İçinde bulunduğumuz zamanın sıkıştırmaları karşısında bazen bunalıyoruz, sağa sola bakıyor ve bir yardımcı arıyoruz. Bir teselli, bir tutamak, bir dert yoldaşı, “kabz”ımızı “bast”a çevirecek nur yüzlü birisi…

Sağdan soldan eli, beli, beyni silahlı çeteler ve eşkıyalar hakkımıza hukukumuza saldırıyorlarken, bizi kurtarmalarını umduğumuz, hatta bunun için görevlendirdiğimiz ve ücret verdiğimiz insanların ihanet ettiklerini görüyor ve ümitsizliğe kapılıyoruz.

Bazen Akifcesine,

“Ya Rab! Bu karanlık gecenin yok mu sabahı?
Mahşerde mi yoksa biçarelerin yoksa felahı?”

Sayfalar