Cumhuriyet mi Saltanat mı?

Cumhuriyetin ilk döneminde yaşananları biliyorsunuz. Bu millete, yani
cumhura hiç danışılmadan, sorulmadan onları cebir ve şiddetle İslam
medeniyetinden çıkıp Batı medeniyetine girmeyi dayattılar. Karşı çıkanların
başına gelenler de malum.

Üstelik Osmanlı gibi bir ümmet devletinden ulus devlete geçerken “milliyetçilik”
adı altında çok da korkunç bir ırkçılık yaşandı. Artık her şey Türke göre ve
Türk tarafından yapılıyordu.

Ve bunun adı “Cumhuriyet” idi.

Peki, saltanattan farkı neydi?

İşte size bir saltanat idaresi. Hem de Osmanlıdan değil. Daha serinkanlı
düşünesiniz diye daha eskilerden.

Okuyun ve farkı görün lütfen.

Saltanat yönetimindeki Emeviler sanki bir İslam devleti değil de bir arap
iktidarı gibi davranmaya başladılar. Sanki “her şey arap için, araba göre, arap
tarafından” diyorlardı. Irkçılık o kadar yaygınlaşmıştı ki, bırakın bir kimseyi
vali, kadı, komutan yapmayı, mahalledeki cami imamlığı için bile arap olup
olmadığı araştırılıyordu. Said b. Cübeyr gibi bir insan Küfe’ye Kadı tayin
edilince “arap değildir” diye ortalıkta bir gürültü kopmuştu. Sonunda Ebu Musa
el-Eş’arî’nin oğlunu O’nun yerine kadı olarak atadılar. (İbn Hallikan, 2.den
nakleden, Siret Ansiklopedisi, 4/112.)

 Bu pis anlayış İslamlaşma
hareketini de baltalamaya başlamıştı. Çünkü fethedilen topraklarda insanlar
daha önceleri Müslümanlığı seçerken, şimdi “Araplara köle mi olacağız? Müslüman
olsak bile bizi kendilerine denk görmüyor ve aşağılıyorlar” diyorlardı.

 Burada İslam toplumunun, sanki
Hindistan’daki “kast” sistemi gibi nasıl bir bölünmüşlük ve parçalanmışlık
içine atıldığını biraz daha yakından görelim isterseniz, okuması zevkli olan
tarih kitaplarına gideceksiniz.

Zevkli ve bugünü de anlamaya yararlı.