Sayın Başbuğ Niye Konuştu?

“Düğün değil bayram değil, eniştem beni niye öptü” demiş birisi ve çok sevilmiş ki bu dediği, dillere düşmüş ve asırlar içinde atasözü olmuş çıkmış. Macerasını anlatmak bize düşmez, ama yeri gelince biz de kullanıyoruz.

Sayın Başbuğ’u o namlı nişanlı, gizli ve izinsiz programı yüzünden adam intihar ettiren malum adamın karşısında konuşur görünce, ister istemez “düğün değil bayram değil” demişim. Baktım, etrafımdakiler tebessüm ediyor.

Anlattıklarında dişe dokunur bir şey yok. Özeti “biz bize düşeni yaptık, mevcudun beş misli PKK’lı öldürdük, ama bitmedi. İki sebepten. Bir, şanslı bir örgüt, konjonktür ona yardım ediyor. İki, siyasiler ve devlet üstüne düşeni yapmıyor, uygun zamanları siyasi, iktisadi, sosyal tedbirler almadan yatarak geçiriyor.”

Bunlarda haklı olabilir. Mesela bu açılım bu zamana kadar neden yapılmadı ve hala neden gevşek gidiyor?

Kandan beslenen vampirlere inat, tam da sırası, bu iş ebediyen bitirilmeli…

Devlet kurumlarından ve muhalefetten destek gelmiyormuş.

Varsın gelmesin, varsın bu tarihi fırsat ve imkanı tek başına Ak Parti’nin kucağına atsınlar. Varsın zafer onların olsun. En zor zamanda halkından yana olmayanlar, varsın utançlarıyla baş başa kalsınlar.

Ne diyeceğimi bilemiyorum. Böyle bir zamanda, böyle bir işte barıştan, kardeşlikten, akan kanın durmasından, birlikten, bütünlükten, kalkınmadan ve her bakımdan büyümeden yana destek vermeyeceklerse, başlarına çalınsın destekleri, varsın vermesinler…

Ne olursa olsun, hükümet halk ile kol kola yoluna devam etsin. Başka yol da yoktur zaten.

Neyse, bunlar olsun, ama biz gelelim “düğün değil bayram değil” meselesine. Sahi nerden icap etti de konuştu Sayın Başbuğ?

Bazıları yorum yapıyor ve diyorlar ki, “Dursun Çiçek ağladı ve dilinden bazı cümleleri döktü. Mesela “ne yaptıysam emirle yaptım” dedi.

Yani “bana sahip çıkmazsanız, her şeyi deşifre ederim, emri verenleri de söylerim” demek istedi. Apar topar televizyona çıkmanın sebebi budur.”

Böyle diyor kimileri.

Sahiden öyle midir?

Nerden bilelim?

Kalbini yarıp bakmadık. Niyet okuyucu da değiliz. Ama alametlere, işaretlere, çağrışımlara bakarsanız, böyle bir zanna, tahmine de akıl yatmıyor değil.

Çünkü bu konular da geçmedi değil hani. Hele de Albay Cemal Temizöz hakkında söyledikleri çok garipti. Aynen Yaşar Büyükanıt’ın “tanırım, iyi çocuktur” demesine benzedi bence.

İyi insanların iyi arkadaşları suç işlemez mi?

İşleyebilirler!

İnsan bu, bazen tavuğu kesemeyen merhametli insanlar, bir hadde gelince, tavuk gibi insan öldürebilirler. Bunun örneklerini çok gördük kısacık ömrümüzde. Allah şeytana uydurmasın.

İşlemişler mi?

Bilemeyiz, iş mahkemede, yargı sonucu bildirecek. Öyleyse hepimizin de susması gerekmez mi?

Bunu Sayın Başbuğ bilmez mi?

Bu hoş bir manzara değil. Genel Kurmay Başkanı öyle ikide bir medya önüne çıkmamalı. Sayın Başbuğ da bunu yaptı geçmişte ve çok tenkit edildi. Bir hayli zamandır da yapmıyordu.

Ama durup dururken, yani onu icbar edici bir sebep de yokken, birden bir akşam, daha önceki olağanüstü durumları anımsatırcasına televizyona çıkması, işte görüyorsunuz bir sürü konuşmalara ve yorumlara sebep oluyor.

Üstelik özellikle de yargıdaki konularda konuşmak, yargıya müdahale gibi anlaşılacağı için hem doğru değil, hem de şık değil.

Bence Peygamber Efendimiz (Aleyhi's Salatu ve's Selam)ın şu sözü her zaman faydalı olanı gösterir: “Men samete necâ.” Yani “Konuşmayan kurtulur.”

Sayın Başbuğ ille de konuşacaksa, şöyle bir bir önerim olacaktır kendisine. “Madem Arena’da konuşacaksınız, o gece yayınlanan bir programdır, bari sivil bir kıyafetle konuşsanız.”

Belki “bir magazin programı” der de ürkmez, “düğün değil bayram değil, eniştem beni niye öptü” dememize de gerek kalmaz.

www.cemalnar.com

www.ilimistan.com