Toplumsal Muhalefet

Artık Türkiye’deki sistem, bir yol ayırımına gelmiştir. Ya bu ülkede Müslümanların da yaşadığını kabul edecek ve beynelmilel hukuka, ilkelere ve anlaşmalara uyacak, ya da yavaş yavaş zayıflayacak, Allah korusun, parçalanacak ve yok olacaktır.

Demokrasi ve laiklik denilen şeyleri biz icat etmedik. İslam’ı ve onun kendine özel yönetim tarzını bilmeyenler, din deyince akıllarına sadece saltanat ve padişahlık gelenler muhakkak çok şaşıracaklar, ama hadi yine de söyleyelim, bize kalırsa, bizim bunlara ihtiyacımız da yoktur. Ama bize kalmadan bu ülkeye aldılar, son zamanlarda tehditvari dedikleri gibi özellikle de laikliği bize sormadan getirdiler ve bizler de ister istemez gölgesinde yaşamak durumunda kaldık.

Halka sormadan aldılar ama eksik aldılar, hatta yanlış aldılar ve yüzlerine gözlerine bulaştırdılar. Demokrasi ve laiklik dünyada nasıl anlaşılıyorsa, üç aşağı beş yukarı burada da o anlaşılmalı değil miydi?

“Bize mahsus şartlar vardır” bahanesi ile yıllardır demokrasi adı altında bir dikta, laiklik adı altında da bir din düşmanlığı uygulanmıştır bu ülkede. Böylece insanlar bu iki kavramdan da soğutulmuştur. Sonuç ortada; fiyasko!

Bir çıkmaz sokakta gidip geliyoruz. Kendi kendimize ettiğimiz eziyetlerle dertli dolap gibi inleyip duruyoruz.

Artık taklit etmeye çalıştığımız gayr-i Müslim batı dünyası bile görüyorsunuz ki bu muameleye isyan etmekte ve laikliğin bir din gibi dayatılmasına karşı çıkmaktadır. Biz de yerli halk olarak içerden var gücümüzle bağırıyoruz: yeter artık, kabak tadı verdi!

Bakın bizim bir dinimiz var ve bundan vaz geçmemiz asla mümkün değildir. Evvelkisi gün Hıristiyanları arenalarda aslanlara atanlar, dün Müslüman oldu diye inananları kızgın kumlara yatırarak üstlerine kocaman kayalar koyanlar, hatta ateşlerde yakanlar, bu insanlık dışı çirkin ve vahşi işkenceleri ile toplumları dinlerinden döndürememişlerdir. Sonuçta kendileri yok olup gitmişlerdir.

Bu gün de dindarları temel hak ve hürriyetlerinden mahrum ederek eziyet ve işkence yapanlar, asla bu insanları dinlerinden alamayacaklar, bu mücadelede eninde sonunda mağlup olarak yok olacaklardır. çok geçmeden isimleri unutulacak, yaptıkları ise Ebu Cehiller gibi nefretle anılacaklardır.

İslam müminlerden küfre, şirke, zulme, nifaka, fıska, isyana, günaha itaat etmelerini asla istemez. “Bir yönetim nasıl olursa olsun ona itaat edilir” diye bir kuralı din asla vacip kılınmamıştır.

Kaldı ki çağdaş anlayışta da insan haklarına aykırı olarak asla kanun yapılamaz ve kanunsuz emirlere, kanuna aykırı emirlere kesinlikle itaat edilmez.

Soru şu; Müslümanlar, bulundukları ülkede kendi yönetimlerini oluşturamazlarsa ne yapacaklar?

Yazımız uzayacak. Bunun cevabını öbür yazımıza bırakalım isterseniz.

(www.cemalnar.com)