Yazılar

Çorum’da Yaşanan Güzellik ve Kriz

Bir dostum “senin için kestim gazeteden” diyerek bir kupür uzattı. Okudum ve birçok duyguları birden yaşadım.

Neydi bu duygularım mı?

Sevinç, saadet, tebrik, teşekkür, iftihar, ayıp, bağnazlık, aşırılık, hazımsızlık, cehalete öfke ve üzüntü…

Bana bütün bu duyguları iç içe yaşatan olay neydi?

Irz Ve Namus Nereye Gidiyor? I

Önce bir haber:

“Istanbul'daki ailesinin yanindan, Zonguldak'a giden Karaelmas Üniversitesi öğrencisi A.T. (22) yolda sancilandi. Otobüs Hendek'teki bir dinleme tesisinde mola verince, A.T. tuvalete girip doğum yaptı.

Irz Ve Namus Nereye Gidiyor? II

Şimdi gelelim geçen yazıda sorduğumuz soruların cevabına ve üstünde olduğumuz konuların acı örneklerinin hikayelerini okumaya.

Önce soruyu bir hatırlayalım:

“Dinsiz bir insan için bunlar (ırz, namus) neyi ifade eder acaba?

Neden zina yapmasın mesela dinsiz bir insan?

Neden haram yemesin?”

Belki “toplumsal düzen” adına, “ceza yememe” adına denilebilir.

Peki, bu ikisinin oluşmadığı ortamlarda neden namuslu kalsın?

Bunun makul bir izahı yok.

Yanlışa Tavır I

Adam utanmadan sıkılmadan açıktan ırkçılık yapıyor. Hatta bu yüzden Müslümanların kanlarının dökülmesine fetva veriyor. İş fetva ile kalsa, maalesef kanlar dökülüyor, canlar ölüyor, mallar zayi oluyor, ama onun etrafındaki Müslümanlar, o ırkçı melunu uyarmıyor, uyarsa da dinlemediğini görünce terk etmiyorlar. Yanlış olduğunu söyleseler de, dostluğu bitirmiyorlar.

Bu her ırktan ırkçı için geçerlidir demeye gerek var mı?

Peki bu İslam’ın en önemli emirlerinden olan “Hubb-u lillah, buğz-u fillah”, yani “Allah için sevme ve Allah için buğzetme” ilkesine ters düşme olmuyor mu?

Yanlışa Tavır II

Bütün yazılarımızı konularına göre tasnif edelim dedik. Bu arada bu ve bir önceki yazımız da yayınlanacaklar dosyasında bulundu. Oysa daha önce yayınlanmış, ama yerinden kaldırılmamış.

İlber Ortaylı’ya Yakıştıramadım

Bu sözüm İlber Bey için değil, çünkü onu böyle bir hüküm verecek kadar tanımıyorum. Ama ülkede böyle bir sorun var; ilim adamı olmak başka bir şey, aydın olmak başka bir şey. Ne olurdu her iki sıfat da bir adamda birleşseydi!

Geçmişteki “ülema” böyleydi mesela. Her ilim dalında söz sahibiydi, birinde çok derin olsa da. Mesela Fahreddin Razi kimine göre felsefecidir, kimine göre tıpcı, kimine göre kelamcı, fakih, tefsirci, tasavvufçu vs. vs. Ama aslında Razi hepsiydi. Bu da insana aydın bir bakış açısı kazandırıyor.

Danıştay Kokmuştur

Hani derler ya, “her şeyi kokmaktan tuz kurtarır. Ya tuz kokmuşsa?”

Evet, bence bu sistem iyice kokmuştur. Danıştay ise dünden kokmuştur.

Halk şaşkın, halk hayrette, halk öfkeli.

Ya öğrenciler?

Ya veliler?

Bu son karar, hak, hukuk ve adalet ölçekli, hukukun üstünlüğü ilkesi temelli değil.

Sanki garez var meslek okullarına. Daha doğrusu İmam Hatiplere. Onlar olmasaydı böyle olmayacaktı, bunu herkes biliyor.

Bunu Danıştay da biliyor. Sorun da orda zaten. Danıştay İmam Hatip Liselerini “tevdid-i tedrisat kanununa” aykırı görüyor.

Tehlike

Emeviler devrinde İslam ordusu Kostantin (İstanbul) önlerinde Rumlarla savaşırken, müslümanlardan biri Rum ordusuna tek başına saldırarak aralarına girdi. Bunu görenler:

-Sübhanallah! Adam kendi elleriyle kendini tehlikeye attı. ediler.

Böyle demekle şu ayete işaret ediyorlardı: “Allah yolunda harcayın. Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın, her türlü hareketinizde güzel ve dürüst davranın. Çünkü Allah, dürüstleri sever.” (Bakara 195.)

Orduda bulunan Ebû Eyyûb el-Ensarî (ra) şöyle ikaz etti:

Danıştay Adalet ve Bizim Suçumuz

“Herkes Ettiğini Bulur”derdi eskiler. Başımıza gelen acılar ve usibetler için başkalarını suçlamadan önce kendi mazimizi bir hatırlsak iyi olur. acaba bu musibet bize niçin geldi, nerden geldi?

Ehlullahtan birisine yolda bir serseri sataşmış. Ne riyakarlığını koymuş, ne sahtekarlığını. Ağzına geleni saymış vesselam.

O zat-ı şerif hemen secgeye kapanmış ve demiş ki: “Ey Allah’ım! Bu adamı bana çattıran hangi günahımsa onu bağışla.”

Cenâb-ı Hak bir âyet-i kerîmede şöyle buyurur:

Bu Zulümler Kayda Geçiyor

Bizim memlekette eşin dostun ve ailesinin rağmına bir iş yapıp da sonunda pişman olana, sorun yaşayana söylenen bir söz vardır: “Sen kokladın, buyur ye!”

İşin aslı şöyleymiş anlatıldığına göre, Nasreddin Hoca eşeğiyle giderken, hayvancık yolda tezek gördükçe koklarmış. Hoca da onları alır, boş olan yem torbasına koyarmış.

Yemek molası gelince kendisi azığını açmış, torbayı da eşeğin boynuna asmış. Ama eşek iltifat etmemiş, burun kıvırmış. Bunun üzerine Hoca, “Ne yapayım, sen kokladın, sen yiyeceksin” demiş.

Sayfalar