Sünnet Ve İlim

Peygamberimiz Ve İlim

Peygamber (sav) Efendimizin hayatı baştan sona ilim öğreten bir öğretmenin hayatıdır. Zaten o “öğretmen olarak gönderildiğini” söyler.(99) Bir öğretmen olarak ilmin yayılmasını teşvik etmiş ve bu konuda gerekli her türlü tedbiri almış, maksadında başarılı da olmuştur.

Segili Peygamberimiz (sav), ilmin en büyük araçları olan ilim adamı, öğrenci, yazı, kalem, kitap gibi vasıtaları hem temin, hem de tebcil etmiş, bu konuda da “Üsvetü’n Hasene”, yani “ en güzel örnek(10) olmuştur. Herkesin bildiği gibi o, bir kısım itiraz ve bahaneleri kırmak için ümmî olarak gönderilmiştir(11) ama inen vahy’i hemen yazdırmış, hatta sadece oturduğu şehirde değil, yaptığı yolculuklarında bile yanında kâtip bulundurmuştur. Hayatı boyunca siyasi, iktisadi, idari birçok mektup ve talimatnameler yazdırıp çevre ülkelere göndermiştir.

Onun eğitiminden
geçen selef-i salihin her zaman cehaleti “ölüm” olarak nitelemişlerdir. Mesela
İmam Herevî,  “Menazil”inde hayatı
“cehalet ölümünden ilim hayatı” olarak niteler. Bu nadide eseri şerh etmekle
ilim dünyasına pek faydalı bir hediye bırakan İbn Kayyim el-Cevziyye, “Medaricu’s
Salikin
”de der ki: “Hayatın birçok mertebeleri vardır. Bunlardan beşincisi,
cehalet ölümünden ilim hayatıdır. Gerçekten de cehalet, sahipleri için ölümdür.
Nitekim bir şair şöyle nazmetmiştir:

Bilgisizlikte ölüm vardır ehli için ölümden önce.

Cesetleri kabirden önce kabirdir onların.

Ruhları bedenlerinde yapayalnızdır tek başlarına

Haşir neşirden önce dirilemezler asla.

Evet, her ne kadar bedeni sağsa da, cahilin kalbi ve ruhu ölmüştür. Onların cesetleri, yeryüzünde bir mezar gibi gezerler.  Hiç şüphesiz kalpler de ölür. Onların hayatı ilim ve imanladır.”(12)

İleride de görüleceği gibi, öğretim hususunda Resulullah (sav) Efendimiz âlimlere, ana-babalara, komşulara, hepsinden öte yöneticilere emirler vermiş, suffe başta olmak üzere mescidler, dar’ul Kurra’lar yapmış, evleri, harıl harıl çalışan ilim yuvaları haline getirmiş ve koruyup gözetmiştir.

Peygamberimizin temsil ettiği İslam’ın anlayışında ilim öğrenmek için zaman, mekân, yaş diye bir sınırlama yoktur. Beşikten mezara kadar kadın-erkek herkese ilim öğrenmeyi farz kılmıştır.(13) Gerçekten hayret ve takdire şayandır ki Peygamber Efendimizin uygulamasında ve asr-ı saadette yolculukta, ticarette, misafirlikte, hâsılı her ortam ve şartlarda ilim öğrenme ve öğretme işi yapılmış, teşvik edilmiş, hatta emredilmiştir. Ümmetin işlerine ehil olanlar seçilirken, ilim daima göz önünde tutulmuştur.

İslam'da ilim, bizatihi bir kıymet ve fazilettir.(14) Öğrenmek de, öğretmek de bir ibadettir.(15) O yüzden ilim öğrenme ve öğretme, bir ibadet aşkı ve bilinci ile yapılmış, ibadete gösterilen özen ve ihtimam, ilim tahsiline de gösterilmiştir. İlmiyle amil âlimler, Allah Teâla’nın dostlarıdır. Kalemlerinden sızan mürekkep, şehidin yarasından sızan kandan daha kıymetlidir. İlim yolunda olan, cennet yolundadır ve bu yolda ölen, cennette peygamberden ancak bir derece geridedir. Bütün bunların sonucudur ki, ilimde sürekli bir seferberlik ve hasbilik vardır. İlim, ibadet gibi algılandığından, ücret de alınmamıştır ekseriyetle. Yani eğitim,  ücretsizdir.

O çağlarda ilim için yapılan seyahatler, ilim için çekilen sıkıntı ve meşakkatler, bilgi çağının insanlarını hayretler içinde bırakmaktadır.(16)

Hadislerde İlim

Hz. Peygamber Efendimiz (sav) Kur’an’ı hem tebliğ, hem teybin (açıklama) hem de tefsir (yorumlama) etmiş, onu en güzel bir şekilde özel hayatında yaşamış ve uygulamıştır. Topyekûn insanlığın içinde uygulanır kılmak için bir ömür çaba ve gayret sarfetmiş, cihad etmiştir. Böyle olunca, onun peygamber olduktan sonraki hayatı, ilmin ta kendisi olmuştur diyebiliriz.

İnsanlar, O’nun (sav) ilimle ilgili söylediklerini, yaptıklarını hep merak etmiş ve öğrenmek istemişlerdir. Bu konuda büyük kitaplar yazılmıştır. Her hadis kitabının bir “ilim” bölümü olmuş, bu bölümlerin birleştirilmesinden de müstakil kitaplar oluşmuştur. İbn-i Abdilber’in “Cami’u Beyân’il İlmi Ve Fazlihi”i gibi. Bu hadislerin bir de şerh edilip açıklandığı gerçeğini değerlendirelim, literatürün genişliği kendiliğinden açığa çıkar.

İslam'da ilme verilen değer hep işlene gelmiş ve her kitabın konusuna az çok girmiştir. Ancak, Gazali’nin “İhya-u Ulûm’id Din”i, M. Yusuf Kandehlevi’nin “Hayat’us Sahabe” si, hele de Kettanî’nin “et-Terâtîbu’l İdariyye”si, bu konuda yazılmış birer harika ve birer şaheserdirler. İbrahim Canan da “Kütub-u Sitte Muhtasarı”na yazdığı Mukaddimeye, konu ile ilgili çok güzel bir bölüm koymuştur.(1) Bütün bunlar minnet ve şükranla anılacak çalışmalardır. Bu kitapların fihristlerini incelemek bile, başlı başına bir bilgi ve kanaat edinmektir. Orada Peygamberimiz (sav) ve Ashabının (ra) ilme teşviki, rağbeti, ilim  öğrenme, öğretme, yazma, rivayet etme, ilim için seyahat etme, amel ederek ilmi yaşama, savaşta, barışta, seferde, hazarda, gecede, gündüzde ilim öğrenme, çalışırken, ticaret, sanat yaparken öğrenme,
evde aileye öğretme, yabancı dil öğrenme, devletin eğitim çalışmaları, âlime, ilim meclisine saygı, sevgi, itibar, soru sorma, fetva verme ve daha neler neler yazılmıştır. Ömrü olan için, bedava hazinelerdir bunlar.

Bir kanaat vermesi bakımından zikre değer buluyorum. Allâme Alau’ddin Ali el-Muttaki bin Husameddin el-Hindî (ö. 975 h.), hadis dalında yazılan en camî, en kapsamlı kitap sayılan ve son hadis rakamından anlaşıldığı kadarıyla 46624 hadisi içerisinde barındıran o muhteşem eserî “Kenz’ul Ummâl”de,(2)Kitab’ul İlim” bölümünde 28651 ile 29566 hadisler arasında ilimle ilgili uzun kısa tam 915  hadis yer almaktadır. Görüldüğü gibi, Türkçe’ye aktarılırsa, başlı başına büyük bir cilt tutacaktır. Kuşkusuz bunların içinde sahabe âsârı da vardır. Bütün bunlar, Peygamber efendimizin koca bir ömrünü
nasıl öğretmen olarak geçirdiğinin de en güzel kanıtıdır.

İşte bu yüzden, onun dilinden ilmi övücü, faziletini açıklayıcı, insanları ona teşvik edici bazı hadisleri, denizden bir damla misali yazmak istiyoruz. Bunlar, bir parça olarak, bütünden haber verir inşAllah  Teâla’nın! Maksat, konunun ehemmiyetini ibraz ile birlikte, biraz da ilme teşviktir.

Denizden Damlalarla Örnekler

Bu hadis-i şerifler, Rudanî’nin “Büyük Hadis Kûlliyatı” adıyla dilimize çevrilen “Cem’ul Fevaid” adlı muazzam kitabının “Kitab’ul İlim” bölümünden alınmıştır.(3) Bu rivayetleri şerhsiz, yani açıklama ve yorum yapmadan verdik. Çünkü bir de bunu yapsaydık, kitabımızın hacmi çok büyüyecekti. Hem de hadisler, çok teknik ayrıntılar dışında anlaşılır durumdadırlar. Ama o teknik ayrıntı ve geniş açıklamaları merak edenlere, başta İbrahim Canan Hocanın hazırladığı “Kütüb-ü Sitte Muhtasarı Tercüme ve Şerhi” olmak üzere, dilimizde yapılmış diğer hadis şerhi kitaplarının “ilim” bölümünü salık veririz.

Huzeyfe (radiyellahu anh)’tan: Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu:

İlmin fazileti, ibadetin faziletinden daha hayırlıdır. Dininizin en hayırlısı ise verâdır.”(4)

Ebu Umâme (radiyellahu anh)’tan: Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)e biri âlim, diğeri âbid olmak üzere iki adamdan söz edildi. Şöyle buyurdu:

“Âlimin âbide üstünlüğü, benim en sıradan birinize olan üstünlüğüm gibidir. Şüphe yok ki; Allah Teâla’nın, melekleri, gökler ve yer ehli, hatta yuvasındaki karınca ve denizdeki balıklar bile insanlara hayrı öğretene salât ederler.”(5)

İbn Abbâs (radiyellahu anh)’tan: Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu:

“Tek bir fâkih şeytana bin âbidden daha çetindir.”(6)

İbn Sirin (radiyellahu anh)’tan: Mescide girdim; baktım ki Semîr bin Abdirrahman kıssa anlatıyor; Humeyd bin Abdirrahman ise ilim anlatıyordu. Bunların hangisinin halkasına oturayım diye düşünürken beni bir uyuklama aldı; derken (rüyamda) biri gelip şöyle dedi: “Hangisinin halkasına oturayım diye düşünüp duruyorsun, istersen Humeyd bin Abdirrahman’nın yanında oturan Cibrîl aleyhisselam’ın yerini
göstereyim
.”(7)

Enes radiyallah anh’dan: Allah Resulü zamanında iki kardeş vardı. Biri sanatla uğraşıyordu, diğeri ise Allah Resulü (sallallah aleyhi ve sellemin) yanından hiç ayrılmayıp ondan ilim öğreniyordu. Sanatla uğraşan kişi kardeşini Allah Resulüne (sallallah aleyhi ve sellemin) şikâyet etti. Allah Resulü (sallallah aleyhi ve sellemin)in cevabı şöyle oldu:

“Belki de onun sayesinde Allah Teâla tarafından rızıklandırılıyorsundur.”(8)

Ali (radiyellahu anh)’tan: Allah Teâla’nın Resulü (sallallah aleyhi ve sellemin) buyurdu:

“Fakîh olan kişi ne güzel kişidir; kendisine muhtaç olunduğunda faydalı olur. Muhtaç olunmadığında kendi ilmini artırır.”(9)

Ebu’d-Derda (radiyellahu anh)’tan: Allah Teâla’nın Resulü (sallallah aleyhi ve sellemin) buyurdu:

“Her kim ilim talep etmek için bir yola girerse, cennet yollarından birine girmiş olur. Melekler kanatlarını ilim tâlibine, ondan hoşlandıklarından dolayı, indirip gererler. İlim talep edene, göklerdekiler, yerdekiler ve su içindeki balıklar bile günahının affı için Allah Teâla’danmağfiret dilerler. Âlimin âbide üstünlüğü, dolunayda âyın diğer yıldızlara olan üstünlüğü gibidir. Âlimler hiç şüphe yok ki, peygamberlerin varisleridir.  Peygamberler, ne dinarı, ne de dirhemi miras bırakmışlardır. Onlar miras olarak ilmi bırakmışlardır. Kim o ilmi alırsa, çok büyük bir nasibi almış olur.”(10)

Ebû Hüreyre (radiyellahu anh)’tan: Allah Resulü (sallallah aleyhi ve sellemin) buyurdu:

“Kim ilim talep etmek için bir yola girerse, Allah Teâla’nın ona cennet yolunu kolaylaştırır.(11)

Ebû Hüreyre (radiyellahu anh)’tan: O çarşıya uğradı ve şöyle dedi:

- “Ey çarşı ahalisi! Neden burada oturup duruyorsunuz?

- “Bir şey mi var” dediler.

- “Allah Resulü (sallallah aleyhi ve sellemin) mirası taksim ediliyor, siz hala burada oturuyorsunuz” dedi.

- “Nerede?” dediler.

- “Mescidde” dedi.

Hemen gittiler. Sonra geri döndüler ve şöyle dediler:

- “Biz bir şey görmedik; sadece kimileri namaz kılarken, kimileri Kur’an okurken, kimileri helal ve haram meselelerini tartışırken gördük.” Bunun üzerine:

- “Yazık size! Bunlar Peygamberimizin mirası değil midir?” dedi.(12)

Abdurrahman bin Avf (radiyellahu anh)’tan: Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu:

“Az fıkıh, çok ibadetten daha iyidir. Amellerinizin en hayırlısı kolay ve devamlı yapılandır.”(13)

Ebû Bekr (radiyellahu anh)’tan: “Sabahleyin çıkarken, ya âlim, ya tâlibi, ya dinleyici, ya da onlara karşı muhabbet besleyerek çık! Sakın beşincisi olma ki helak olursun.” (Râvi) Atâ der ki: Bana Mis’ar (bin Kidâm): “Sen bizde (yani rivayetlerimizde) olmayan beşincisini zikrettin, o ne ola ki?” deyince; “Beşincisi; ilme ve ehline nefret duyulmasıdır” diye cevap verdi.(14)

Ebû Umâme (radiyellahu anh)’tan: Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu:

“Üç kimse vardır ki, münafıktan başkası onları hafife almaz: İslam’da saçını ağartmış olan kişi, ilim sahibi ve âdil önder.”(15)

Ebû Umâme (radiyellahu anh)’tan: Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu:

“Kim bir kula Allah Teâla’nın Kitab’ından bir âyet öğretirse, artık o onun efendisidir. Ona oyun yapamaz ve kendini (hiçbir şeyde ve yerde) ona tercih edemez.”(16)

Enes (radiyellahu anh)’tan: Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu:

“Yeryüzündeki âlimler gökteki yıldızlara benzer. Kara ve denizin karanlıklarında o yıldızların ışığında yürünür. Yıldızların ışığı gittiği zaman, yoldakiler şaşırıp kalırlar.”(17)

Muâz bin Enes (radiyellahu anh)’tan: Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu:

“Kim birine bir ilim öğretirse, onunla amel edenin ecrini, yapanın ecrinden hiçbir şey eksilmeksizin alır.(18)

Ebû Umâme (radiyellahu anh)’tan: Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu:

“Kim mescide bir şeyi öğrenmeye veya öğretmeye girerse onun, haccı kabul edilmiş bir hacının aldığı sevap kadar sevabı olur.(19)

Selh bir Sa’d (radiyellahu anh)’tan: Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu:

“Kim benim bu mescidime bir hayrı öğrenmek veya öğretmek için girerse Allah Teâla’nın yolundaki mücahid gibi olur. Kim de sırf insanları dinlemek için girerse, başkasına ait olan bir şeyle gönül eğlendiren kimse mesabesinde olur.”(20)

Kabisâ bin el-Muhârık (radiyellahu anh)’tan: Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) vardım. Bana:

- “Neden geldin?” diye sorunca, şöyle dedim:

- “Yaşlandım, kemiklerim inceldi. Allah Teâla’nın beni yararlandıracağı bir şeyi bana öğretmen için sana geldim.”

Şöyle buyurdu:

- “Ey Kabîsa! Yanından geçtiğin her taş, her ağaç ve her demir senin için Allah Teâla’dan mağfiret diler. Ey Kabîsa! Sabah namazı kıldığın zaman, üç kere “Sübhanallahi’l Azîm ve bihamdihi” de! Eğer bunu dersen,  körlük, cüzzam ve felç hastalıklarından kurtulursun. Ey Kabîsa! Şunu da de: “Allahümme innî es’elüke mimmâ indeke, va’kdi aleyye min fadlike ve’nşur aleyye min rahmetike ve’nzil aleyye min bereketike (=Allah  Teâla’nın’ım, ben senin katındakilerden dilerim! Fazl u ihsanını bana akıt, rahmetini üzerime yay, bana bereketinden indir!)”(21)

Ebû Hureyre (radiyellahu anh)’tan: Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu: “Evinden çıkan herkesin kapısında iki sancak bulunur; biri meleğin elinde, diğeri şeytanın elinde olur. Eğer o kişi, Allah Teâla’nın sevgi ve rızasına uygun olan bir şey için çıkarsa, onun peşine melek elindeki sancak ile düşer. Tâ evine dönünceye dek onu öylece izler. Eğer Allah Teâla’nın gazabına mucip bir iş için çıkarsa
şeytan elindeki sancak ile onu izler. Tâ evine dönünceye dek o şeytanın sancağı altında olur.
(22)

 

 

Vâsile (radiyellahu
anh)’tan: Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu:

 

 

“Kim ilim tahsil
edip elde ederse, Allah Teâla ona iki ecir verir. Kim ilim talep edip de elde
edemezse Allah Teâla ona ecirden bir hisse verir.
(23)

 

 

İbn Abbâs (radiyellahu
anh)’tan: Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu: 

 

 

Allah Teâla
kimin hayrını dilerse onu dinde fakîh kılar.”
(24)

 

 

Enes (radiyellahu
anh)’tan: Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu:

 

 

“Kim ilim tahsili
için yola çıkarsa, dönünceye dek, Allah Teâla’nın yolundadır.
(25)

 

 

Sencere (radiyellahu
anh)’tan: Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu:

 

 

“Kim ilim tahsil
ederse bu, onun (geçmiş günahları için) keffâret olur.
(26)

 

 

Ebû Saîd (radiyellahu
anh)’tan: Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu:

 

 

“Mü’min, son
gideceği yer cennet oluncaya dek dinlediği hayırdan asla doymaz
.”(27)

 

 

Ebû Hüreyre (radiyellahu
anh)’tan: Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu:

 

 

“Hikmetli söz,
mü’minin yitiğidir, bulduğu yerde onu almaya o (herkesten) daha hak sahibi ve
layıktır.”(
28)

 

 

İbn Amr bin el-Âs (radiyellahu
anh)’tan: Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu:

 

 

“(Asıl)  ilim üçtür; bunların dışında kalan ilimlerin
(bilinmesi) fazla (zaruri değil) dir. Bu üç ilim ise muhkem ayetler, sâbit
sünnet ve âdil farizâ (miras payı) ile ilgili ilimlerdir.”(
29)

 

 

Ebû Vâkıd el-Leysî (radiyellahu
anh)’tan: Allah Resulü mescidde otururlarken üç kişi geldi. İkisi Allah Resulünün
yanında durdu; sonra biri halkada bir açık yer bulup oturdu. Diğeri de onların
arkalarına oturdu. Üçüncüsü ise arkasını dönüp gitti. Allah Resulü (sallallahu
aleyhi ve sellem) (işini) bitirince şöyle buyurdu:

 

 

“Size bu üç
kişinin durumunu bildireyim mi? Onlardan biri Allah Teâla’ya iltica etti ve Allah
Teâla onu barındırdı. Diğeri utandı, Allah Teâla da ondan hayâ etti. Ötekisi
ise Allah Teâla’dan yüz çevirdi, Allah Teâla da ondan yüz çevirdi.”(
30)

 

 

İbn Mes’ud (radiyellahu
anh)’tan: Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu:

 

 

“İlim talep
etmek, her müslümana farzdır
.”(31)

 

 

Ebû Umâme (radiyellahu
anh)’tan: Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu:

 

 

“Lokman, oğluna
dedi ki: “Âlimlerin meclislerinde bulun! Hâkimlerin sözlerini dinle! Çünkü Allah
Teâla ölü yeri, yağdırdığı bol yağmurla dirilttiği gibi, ölü kalbi de hikmet
nûru ile diriltir.
(32)

 

 

İbn Abbâs (radiyellahu
anh)’tan: Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu:

 

 

- “Cennet
bahçelerine uğradığınız zaman faydalanın!”

 

 

Dediler ki:

 

 

- “Ey Allah
Teâla’nın Resulü! Cennet bahçeleri nedir?” Şöyle buyurdu:

 

 

- “Âlimlerin
meclisleri
.”(33)

 

 

Sa’lebe bin el-Hakem
(radiyellahu anh)’tan: Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu:

 

 

“Allah Teâla kıyamet
günü kulları arasında hükmetmek için kürsüsüne oturduğunda âlimlere şöyle hitap
edecek: “Ben ilmimi ve hilmimi size, sırf sizdeki (günahları) bağışlamak için
vermişimdir; aldırmam, bağışlarım
!”(34)

 

 

Ebû Hüreyre (radiyellahu
anh)’tan: Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu:

 

 

“Kim bildiği bir
ilim, kendisine sorulduğunda gizlerse, Allah Teâla’nın da onu ateşten bir gemle
gemler
.”(35)

 

 

Sehl bin Sa’d (radiyellahu
anh)’tan: Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu:

 

 

“Vallahi senin
yaptığın hidayet gayretinle birinin doğru yolu bulması, senin için kırmızı deve
sürülerinden daha hayırlıdır.”(
36)

 

 

Ebû Hureyre (radiyellahu
anh)’tan: Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu:

 

 

“Ferâizi ve
Kur’an’ı öğrenin ve insanlara da öğretin! Ben ölüp aranızdan ayrılıp gideceğim
.”(37)

 

 

Ebû Hârûn el-Abderî (radiyellahu
anh)’tan: Biz,  Ebû Saîd’e gelirdik. Bize
derdi ki: “Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem)in vasiyetine (hoş
geldiniz), merhaba! O (Allah Resulü) şöyle buyurdu:

 

 

“İnsanlar (dinde)
size uyarlar. Dünyanın dört bir yanından bir takım adamlar size gelip dinde
fıkıh öğreneceklerdir. Size geldikleri zaman, onlarla iyi geçinin, hayrı (ve
ilmi) öğretin
!”(38)

 

 

İbn Mâce zayıf bir
isnadla:

 

 

“Bir takım
insanlar, size ilim tahsil etmek için geleceklerdir. Onları gördüğünüzde: “Allah
Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem)’in vasiyyetine (hoş geldiniz) merhaba,
merhaba!” deyin ve onları ikna edin.

 

 

El-Hakem’e dedim ki:
- “İkna edin ne demektir?”

 

 

- “Onlara ilim
öğretin” demektir” dedi.

 

 

Ömer (radiyellahu
anh)’tan, dedi ki:

 

 

“İlimden yanında
bir şey bulunanların başkalarına (yaymamak suretiyle) kendini zayi etmesi,
istifade etmemesi yakışık almaz
.”(39)

 

 

Câbir (radiyellahu
anh)’tan: Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu:

 

 

“Âlimin susup ilmini
yaymaması yakışık almaz. Cahilin de susup sormaması doğru değildir. Allah Teala
şöyle buyurmuştur: “
Eğer bilmiyorsanız zikir ehline (âlimlere) sorun!”(40)

 

 

İbn Mes’ud (radiyellahu
anh)’tan: Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu:

 

 

“Doymak bilmeyen
iki aç vardır: biri ilim talebesi, öteki dünyayı isteyen
.(44)

 

 

Taberânî, Mu’cem’l
Evsat’da zayıf senedle Âişe (radiyellahu anh)’tan: “Dört şey dört şeyden
doymaz: Göz bakmaktan, yer yağmurdan, kadın eşinden, âlim ilimden.”

 

 

Câbir (radiyellahu
anh)’tan: Bir adam dedi ki:

 

 

- “Ey Allah
Teâla’nın'ın Resulü! İnsanların en bilgini kimdir?” Cevap verdi:

 

 

“İnsanların
ilmini kendi ilmine katan kişidir. Her ilim sahibi açtır (bir türlü doymaz
).”(45)

 

 

İbni Mes’ud radiyAllah
Teâla’nınu anh’dan: Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu:

 

 

“Bizden duyup
aynen duyduğu gibi (başkasına) tebliğ eden kişinin yüzünü Allah Teâla’nın
aydınlatsın! Kendisine tebliğ edilen niceleri vardır ki, duyandan daha
kavrayıcıdır.”(
49)

 

 

İbn Amr bin El-As
radiyAllah Teâla’nınu anh’dan: Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem)
buyurdu:

 

 

“Benden bir âyet
dahi olsa (başkasına) ulaştırın! İsrailoğulları hakkında (ki anlatılan
hadiselerden) da anlatın, bunda bir sakınca yoktur. Kim bana karşı -demediğimi
dedi diye- iftirada bulunup yalan söylerse, ateşdeki yerine hazırlansın.”

 

 

Abdurrahman bin Ebza
(radiyellahu anh)’tan: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir gün hitap
ederek müslümanlardan bir tâifeyi övdü. Sonra şöyle buyurdu:

 

 

“Bir takım
insanlara ne oluyor da komşularına fıkıh öğretmiyor, onlara ilim öğretmiyor,
va’z etmiyor, iyiyi emretmiyor ve onları kötüden de alıkoymuyorlar?

 

 

Diğer bir takım
insanlara da ne oluyor ki, komşularından ne fıkıh ne de ilim öğrenmiyorlar.
Onlardan öğüt de almıyorlar. Vallahi insanlar, ya komşularına öğretecekler,
onlara öğüt verip iyiyi emredecekler, kötüden de alıkoyacaklar; diğer insanlar
da komşularından fıkıh öğrenecekler, öğüt alacaklar, ya da ben onları hemen
cezalandıracağım!”

 

 

Sonra hutbeden indi.
Bir grup:

 

 

- “Bu sözleri ile
acaba kimi kasdetti?” dediler. Bunun üzerine

 

 

- “Eş’ari'lerdir.
Çünkü onlar fakihtirler. Onların cahil sucuları vardır, ayrıca yanlarında
bedeviler de yaşamaktadırlar da onlara bir şey öğretmiyorlar” dedi.

 

 

Bunu Eş’ariler
duyunca hemen Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem)in yanına geldiler ve
şöyle dediler:

 

 

“- Ey Allah’nın
Resulü! Bir kavmi övdün, ama bizi kötüledin, suçumuz nedir?”

 

 

“- Bir kavim,
komşularına ilim öğretecektir, onlara fıkıh öğretecektir. Onlara iyiyi
emredecek kötüden alıkoyacaktır. Diğer kavim de onlardan öğrenecektir. Öğüt
alacaktır, fıkıh öğreneceklerdir. Aksi halde ben onların cezasını hemen
vereceğim” buyurdu.

 

 

Onlar da:

 

 

- Ey Allah Teâla’nın
Resulü! Onlara bizden başkası va’z etmiyor mu? Dediler.

 

 

Peygamber sallAllah
Teâla’nınu aleyhi ve sellem onlara sözünü tekrarladı; Onlar da ona karşı sözlerini
tekrarladılar. Peygamber sallAllah Teâla’nınu aleyhi ve sellem aynı şeyi tekrar
edince, şöyle dediler:

 

 

- “Bize bir sene
mühlet ver”

 

 

Onlara komşularını
eğitmek, onlara fıkıh öğretmek, va’z etmek için bir yıl mühlet verdi. Sonra
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şu ayeti okudu: “İsrailoğullarından
inkar edenler, Davud'un ve Meryem'in oğlu İsa'nın diliyle lanetlenmişlerdi. Bu,
başkaldırmaları ve aşırı gitmelerindendi.
(50)

 

 

İbn Amr bin el-As (radiyellahu
anh)’tan: Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu:

 

 

“Şüphesiz Allah
Teâla ilmi insanların elinden çekerek almaz. Lakin ilimleri, âlimleri almakla
alır. Âlimlerden kimse kalmayınca, insanlar cahil başkanlar edinirler, onlara
sorarlar, onlar da fetva verirler; hem kendileri saparlar, hem de onları
saptırırlar.”(
51)

 

 

Âişe (radiyellahu
anh)’tan: Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu:

 

 

“Âlimin ölümü
İslam’da öyle gedik açar ki, gece ile gündüz bir birini kovaladığı sürece (bu
gedik) kapanmaz
.(52)

 

 

Konuyla ilgili şu
kısa hadisleri de zikredelim.

 

 

“Cenab-ı Allah
Teâla’nın, Hz. Süleyman’ı zenginlik, hükümdarlık ve ilim arasında serbest
bıraktı. Süleyman Peygamber, ilmi diğerlerine üstün görüp seçtiği için, mal ve
saltanata da sahip oldu.”(
53)

 

 

“Her şeye ulaşmak
için bir yol vardır. Cennetin yolu da, ilimdir.
(54)

 

 

“İlim hazinedir.
Anahtarı da sormaktır
.”(55)

 

 

“İlim öğrendikten
sonra din kardeşine öğretmek, sadakaların en faziletlisidir
.”(56)

 

 

“İlim, öğrenmek
her müslümana farzdır
.”(57)

 

 

“Allah Teâla’nın
için ilim öğrenenlerin rızıklarını Allah Teâla, umulmadık yerlerden garanti
etmiştir.”(
58)

 

 

“Allah Teâla’nın
ilminden bir kelimenin dinlenmesi, insan için, bir sene ibadetten daha
faziletlidir. “(
59)

 

 

“İlim
isteyenleri, cennet de ister
.”(60)

 

 

İlim, mü’minin
kaybolmuş malıdır; nerede bulursa alır.
(61)

 

 

Sevgili
Peygamberimizin hayatında da her fırsatta ilmi teşvik ettiğini görüyoruz.
Yanına ziyarete gelenlere özellikle bir şeyler öğretmeğe gayret etmiştir.
Safvan b. Assal el-Muradi bunun şahitlerinden biridir: “Resulullah (sav)
mescidde kırmızı bürdesinin üzerine yaslanmış dururken yanına geldim.
Kendisine:

 

 

-Ey Allah Teâla’nın
Resulü, ben ilim öğrenmeğe geldim. Dedim. Bana şöyle dedi:

 

 

-Hoş geldin ilim
öğrenmek isteyen! Melekler, ilim öğrenene sevgilerinden dolayı kanatlarını
açarak etrafında göğe kadar yükselen bir halka meydana getirirler.”
(62)

 

 

 

 


(9) İbn-i
Mâce, Mukaddime,17.

 

 

(10) Ahzap 21.

 

 

(11) A’raf
158.

 

 

(12) age. 3/271, 283-284.

 

 

(13) İbn-i
Mâce, Mukaddime,17.

 

 

(14) “Allah
Teâla’nın’ın ilminden bir kelimenin dinlenip duyulması, insan için bir sene
ibadetten efdaldir.” İbn-i Mâce, Mukaddime, 23; Dârimî, Mukaddime,24;
Ahmed,1/19.

 

 

(15) “Dini
ilimleri öğrendikten sonra din kardeşine de öğretmek, sadakanın en
faziletlisidir.” Buhârî, Nafaka 2; Müslim, Zekat,95; Ebû Davud, Zekat 39;
Neseî, Zekat 6; İbn-i Mâce, Edep 3.

 

 

(16) bkz.
Abdu’lfettah Ebu Gudde, İlim Uğrunda, Ebru y. İst. 1985

 

 

(1) a.g.e.
1/397-472

 

 

(2) a.g.e.
10/130-314.

 

 

(3) Rudâni,
a.g.e. 1/52-73. Hadislerin ayrıntılı tahrici ve senet bilgileri için bkz. s.
410-412.

 

 

(4) Teberânî, Mu’cemu’l-Evsat’ta ve Bezzâr

 

 

(5) Tirmizî

 

 

(6) Tirmizi

 

 

(7) Dârimî

 

 

(8) Tirmizî

 

 

(9) Rezîn

 

 

(10) Tirmizî ve Ebû Dâvud

 

 

(11) Tirmizî ve Ebû Dâvud

 

 

(12) Teberânî, Mu’cemu’l-Evsat

 

 

(13)
Teberânî, Mu’cemu’l-Evsat’dan zayıf bir isnatla

 

 

(14) Teberânî üç Mu’cem’inde ve Bezzâr

 

 

(15) Teberânî, Mu’cem’l-Kebîr’de zayıf isnadla

 

 

(16) Teberânî, Mu’cem’l-Kebir’de; isnadında Ubeyd bin Rezîn el-Lazekî adlı
râvi bulunmaktadır

 

 

(17) Ahmed, zayıf bir senetle

 

 

(18) İbn Mâce

 

 

(19) Teberânî, Mu’cem’l-Kebir

 

 

(20)
Teberânî, Mu’cem’l-Kebir

 

 

(21) Ahmed, içinde adı zikredilmemiş bir râvinin bulunduğu bir isnadla

 

 

(22) Ahmed ve Teberânî, Mu’cem’l-Evsat’ta.

 

 

(23) Teberânî, Mu’cem’l-Kebir’de

 

 

(24) Tirmizî

 

 

(25) Tirmizî

 

 

(26) Tirmizî; isnadı hakkında zayıf hüküm vermiştir

 

 

(27) Tirmizî

 

 

(28) Tirmizî

 

 

(29) Ebû
Dâvud

 

 

(30) Buhârî,
Müslim, Muvattâ ve Tirmizî

 

 

(31) Taberânî, Mu’cem’l-Kebîr ve Mu’cem’ul-Evsat’ında

 

 

(32) Taberânî, Mu’cem’l-Kebir’de zayıf bir isnadla

 

 

(33)
Taberânî, Mu’cem’l-Kebir’de. İsnadında adı belirtilmemiş bir adam (râvi)
bulunmaktadır

 

 

(34) Teberânî, Mu’cemu’l-Kebir’de

 

 

(35) Tirmizî ve Ebû Dâvud

 

 

(36) Ebû
Dâvud

 

 

(37) Tirmizî

 

 

(38) Tirmizî 

(39) Rezîn(40) Nahl 43, Taberânî Mu’cem’l-Evsat’ında zayıf bir isnadla

(44) Taberânî, Mu’cem’l Kebir’den zayıf senedle

 

 

(45) Ebû Ya’lâ, zayıf bir isnadla

 

 

(49) Tirmizî

(50) Maide Sûresi  78, Taberânî,
Mu’cem’l Kebir’de Leyyin bir isnadla rivayet etti

(51) Buhârî, Tirmizî, Müslim

 

 

(52) Bezzâr tahric etmiş ve isnadının garip olduğunu söylemiştir

 

 

(53) Suyutî,
Camiu’s Sağir, 2/12.

 

 

(54) A.g.e.
2/13.

 

 

(55) Tirmizî,
İlim 19; İbn Mace, Zühd 15.

 

 

(56) Buhârî,
Nafaka 2; Müslim, Zekat 95; Ebû Dâvud, Zekat 39; Neseî, Zekat 6; İbn Mâce, Edeb
3.

 

 

(57) İbn
Mâce, Mukaddime 17.

 

 

(58) Suyutî,
a.g.e 2/182.

 

 

(59) İbn
Mâce, Mukaddime 23; Dârimî, Mukaddime 24; Ahmed 1/19.

 

 

(60) Mûnavi,
Kûnûzu’l Hakaik, s.146.

 

 

(61)
9.Tirmizî, İlim 19; İbn Maca, Zühd 15

 

 

(62)
Kandehlevi,Hayatu’s Sahabe, 4/1501