Sadaka

Konuyu ibadetler bölümünde görmüştük.  Orada daha çok fazilet ve önem açısından yaklaşmıştık.  Burada konu fıkıh ve hukuk açısından işlenmektedir.  Bu yüzden gereksiz tekrar sayılmaz. 

Sadaka, insanın malından sırf Allah rızası için muhtaç olanlara temlik edilmek üzere verilendir.  Daha geniş anlamıyla sadaka, nafile olarak yapılan hayır ve hasenâtı, insan ve hayvanlara yapılan iyilik, lütuf ve ihsanları, hatta insanların gönlünü hoş eden güzel söz ve davranışları kapsamına alır.  Sadaka-i câriye, vakfedilmiş sadaka ile diğer hayır ve hasenât bu niteliktedir.

Sadaka, hibe gibidir, almakla sahih olur.  Taksim edilebilen ortak maldan sadaka caiz olmaz.  İki fakire bir şeyi sadaka verirse caiz olur.  Alındıktan sonra sadakadan caymak yoktur.  Kim ki malını sadaka vermek için adarsa, elinde bulunup kendisinde zekât vacip olan malın cinsinden verir.  Mülkünü sadaka vermeye adayan bir kimseye, bütün mülkünü vermek düşer.  O zaman kendisine “kendini geçindirecek bir mal edininceye kadar sana ve aile efradına yetecek miktarı elinde bulundur, sonra yeni mal edindiğin zaman elinde bulundurduğun mal kadarını da ver” denilir. 

Anne babaya müşrik bile olsalar yardımda bulunmak gerekir.  Sadaka, yardım ve infaka en yakınından başlamak daha faziletlidir. 

Bazı ibadet ve taatların ölen bir kimse adına yapılması mümkün ve caizdir.  Bunların sevabı ölüye ulaşır.  Ölü nâmına verilen sadakalar başta gelir.  Hz.  Peygamber'e bir adam gelerek şöyle demiştir:

"Ey Allah'ın elçisi! Annem ansızın öldü, vasiyet de etmedi.  Öyle sanıyorum ki, konuşmuş olsa sadaka verilmesini vasiyet ederdi.  Acaba onun adına ben sadaka versem, anneme sevap olur mu?" demiş.  Hz.  Peygamber; "Evet" cevabını vermiştir. "

(Buhârî, Cenâiz, 95; Vesâyâ, 19; Müslim, Zekât, 51; Vasiyye, 12, 13; Ebû Dâvud, Vesâyâ, 15; Nesâî, Vesâyâ, 7.)

Hz.  Enes (r. a), Rasûlüllah (s. a. s)'e;

"Biz ölülerimize dua ediyor, onlar adına sadaka veriyor ve haccediyoruz.  Acaba bunların sevabı onlara ulaşıyor mu?" diye sormuş, Allah elçisi şöyle cevap vermiştir: "Şüphesiz, onlara ulaşır ve onlar sizden birinizin hediyeye sevindiği gibi ona sevinirler. "

(Sahih-i Müslim Terceme ve Şerhi, V, 366.)

Hanefilere göre, bağışlanan her çeşit ibadetin sevabı ölülere ulaşır.  Ancak ölen kimse namına zekât, adak, hac gibi mali yönü olan ibadetleri ifa etmek mümkün ise de; namaz, oruç gibi ibadetleri onun namına ifa yeterli değildir.  Bunların bizzat hayatta iken ifası gerekir.  Çünkü bu ibadetler, ferdi, beden ve ruh bakımından olgunlaştırır, olumlu etkileri bizzat bunları yapanların kendilerinde görülür.  Başkalarının bunları yapmasıyla asıl yükümlü üzerindeki fayda sağlanmış olmaz.