Zekat Ve Öşür

Tanımı

Sözlük anlamı artmak, temizlemek, övmek olan zekat, “Allah için bir malın belli bir miktarını, belli bir zamandan sonra, belli kişilere vermektir”.

Şimdi bu tarifi dikkatle inceleyelim: 

Bu “zekat verme” işi, nisap miktarı mala sahip olan akıllı ve büluğa ermiş hür Müslümanlara farzdır.  

“Belli bir malın” demek, altın, gümüş, para, ticaret eşyası gibi gelir getiren, üreyen, çoğalan (nâmî) mal cinsinden olup borç, harç, yani bir yıllık nafaka çıktıktan sonra nisap miktarına ulaşan mal demektir. 

Zekâtın vâcip olması için dinin koyduğu bir ölçüdür.  Bu da kişinin borcundan ve bir yıllık nafakasından hariç 20 miskâl (yaklaşık 80. 18 gram) altın veya bunun değerinde para ve ticaret malıdır.  Altın ve gümüşün nisablarında kendilerinden zekât verilmesi icab edip etmediğini tayin için, piyasadaki kıymetlerine değil, ağırlıklarına bakılır.  Yani işçilik kıymetine ve sanat değerine bakılmaz.   Bunda ittifak vardır.  Üzerindeki işçilik ve san'at sebebiyle piyasa kıymeti itibariyle nisab miktarını geçse bile ağırlığı nisab miktarını bulmuyorsa o altın ve gümüşe zekât düşmez.

 “Belli bir miktarını” demek, Bu paranın her 40 liradan bir lirası, bir başka deyişle yüzde ikibuçuğu zekât olarak verilecektir demektir. 

“Belirli bir zamandan sonra” demek, nisaba ulaştıktan sonra üzerinden bir hicri yıl geçmesi demektir. 

“Belirlenen kişilere vermek” demek, fakirlere vermek demektir.  Fakir ise nisap miktarı malı olmayan kimse demektir.  Zekâtın verileceği yerler, sekiz sınıf olup şu âyet-i kerîmede açıklanmaktadır: 

اِنَّمَا الصَّدَقَاتُ لِلْفُقَـرَٓاءِ وَالْمَسَاك۪ينِ وَالْعَامِل۪ينَ عَلَيْهَا وَالْمُؤَ۬لَّفَةِ قُلُوبُهُمْ وَفِي الرِّقَابِ وَالْغَارِم۪ينَ وَف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَابْنِ السَّب۪يلِۜ فَر۪يضَةً مِنَ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ

"Sadakalar (zekât gelirleri) ancak şunlar içindir: Yoksullar, düşkünler, sadakaların toplanmasında görevli olanlar, kalpleri kazanılacak olanlar, âzat edilecek köleler, borçlular, Allah yolunda (çalışanlar) ve yolda kalmışlar. İşte Allah’ın kesin buyruğu budur. Allah bilmekte ve hikmetle yönetmektedir."

(Tevbe 60)

Bu âyet-i kerîmede ifade edilen zekât almaya hak kazanan sınıfları incelersek,  “zekât toplama işinde çalışanlar, kalbleri İslâm'a ısındırılmak istenenler” hariç geriye kalan hepsinin de fakirler olduğu anlaşılır.   

Fakirler, nisâba mâlik olmayan kimseler demiştik.  Bunların da usul (ana babalar ve dede nineler) ve furû (çocuklar ve torunlar) dışında kalan fakirler olması gerekir.  Çünkü bunlara verilen zekâtın menfaati, kısmen zekât verenin kendisine ait bulunmuş olur.  Bir cebinden çıkarıp öbür cebine koymak gibi bir durum ortaya çıkar.  Halbuki zekâtın menfaatı, zekât verenin kendisinden tamamen kesilmiş olması ve başkalarını faydalandırması şarttır.  

Bunların dışında kalan yakın akrabaya, mesela kardeşlere, amcalara, dayılara, hala ve teyzelere fakir iseler zekat düşer.   Bir kimse zekâtını zengin bir şahsın fakir olan babasına veya fakir olan büyük oğluna veya kızına veya o şahsın fakir olan hanımına verebilir.  Zira bunlar birbirlerinin servetiyle zengin sayılmazlar.  Damad kayınbabasına, kayınbaba damadına zekât verebilir.  İmam-ı Ebû Yûsuf ve İmam-ı Muhammed'e göre, bir kadın zekâtını fakir olan kocasına verebilirse de, İmam-ı A'zam'a göre veremez. 

Bir kimse nin evi olsa bile nisab miktarında bir para ve mala sâhib değilse, o kimse fakir sayılır.  Çünkü ev, aslî ihtiyaçlardandır.  Ev sâhibi olmak, nisaba mâlik olmadıkça onu fakirlikten çıkarmaz.  

Nisâba mâlik olmakla beraber, sâhip olduğu mal ihtiyacını karşılamayan kimse de fakir sayılır. 

Canlı hayvanların zekâtı cinsine göre değişir.  Koyun keçide kırkta birdir.  Sığırda otuzda bir danadır.  Devede; beş devede bir koyundur.  Madenler de zekâta tâbidir. 

Öşür

“Öşür Arâzisi”nin mahsüllerinin zekâtına “öşür” denir.  Öşür çıkan mahsûlden onda birini vermektir.  Şâyet arâzi para vs.  bir masraf ile sulanıyorsa yirmide biri verilir.  

Türkiyede araziler tapulu ve sahipli olduğu için Türkiye arazisi öşür arazisidir.  Ziraatle uğraşan müslümanların bu öşür zekâtını mutlaka vermeleri lâzımdır.  Öşürde mahsulât üzerinden 1 yıl geçmesi gerekmez.  Bir senede müteaddit defa vücuda gelen mahsulâtın hepsinden aynı nisbette zekât alınır.  

Arazi mahsulâtında, imam-ı A'zam'a göre nisab câri değildir.  Az da olsa, çok da olsa çıkan her mahsulden onda bir nisbetinde zekâtı alınır.  Ebu Yusuf ve İmam Muhammed ise kalıcı mahsüller bir ton nisaba ulaşırsa işte o zaman öşür gerekir derler. 

Öşürde itibar araziyedir.  Mal sahibine değildir.  Binaenaleyh çocuklara ve delilere ait arazilerden öşür alınır.  Arazi kiralanırsa, öşür kiralayana düşer. 

Farz Oluşu

Zekatın farz oluşu Kur’an ve sünnetle sabittir.  Kur’an’ın bir çok yerinde “Namazı kılın, zekatı verin.” emri geçmektedir. (Bakara,43, 83, 110; Nisa,77; Nur,52. ) İşte iki ayet: 

خُذْ مِنْ اَمْوَالِهِمْ صَدَقَةً تُطَهِّرُهُمْ وَتُزَكّ۪يهِمْ بِهَا وَصَلِّ عَلَيْهِمْۜ اِنَّ صَلٰوتَكَ سَكَنٌ لَهُمْۜ وَاللّٰهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ 

"Onları arındırmak ve temize çıkarmak üzere mallarından sadaka al! Bir de onlar için dua et; çünkü senin duan onlara huzur verir. Allah her şeyi çok iyi işitmekte ve bilmektedir."

(Tevbe 103)

وَف۪ٓي اَمْوَالِهِمْ حَقٌّ لِلسَّٓائِلِ وَالْمَحْرُومِ

“Onların malında isteyenin ve yoksulun bir hakkı vardır.”

(Zariyat, 19. )

Hadislere gelince, İbnu Abbâs (ra.) anlatıyor: "Resülullah (sav) Hz.  Muâz  (ra.)'ı Yemen'e gönderdi.  Giderken ona dedi ki: 

"Sen EhI-i Kitap bir kavme gidiyorsun.  Onları davet edeceğin iIk şey AIIah'a ibâdet olsun.  AIIah'ı tanıdılar mı, kendilerine AIIah'ın zekâtı farz kılmış olduğunu, zenginlerinden alınıp fakirlerine dağıtılacağını onlara haber ver.  Onlar buna da ittaat ederlerse kendilerinden zekatı aI.  Zekat alırken halkın nazarlarında kıymetli olan mallarından sakın.  Mazlumun bedduasını almaktan kork.  Zira AIIah'la bu beddua arasında perde mevcut değildir.”

(Buhâri, Zekât 1, 41, Sadaka 1, 63, Mezâlim 9, Megazi 60, Tevhid 1; Müslim, İmân 31, (19); Tirmizi, Zekât 6, (625); Ebü Dâvud, Zekât 4, (1584); Nesai, Zekât 46, (5, 55). )

Hz.  Muâz (ra.) anlatıyor:

"Resûlullah (sav) buyurdular ki: "Kim malının zekâtını sevab umarak verirse, ona sevap verilir.  Kim de zekâtını vermezse biz zekâtı ve malın yarısını cezâlı olarak, zorla alırız.  Bu, Rabbimizin kesin kararlarından biridir.  Al-i Muhammed'e ondan bir hak yoktur. "

(Ebü Dâvud, Zekât 4, (1575); Nesâi, Zekât 4, (5,15,16). )

Zekat Vermemenin Cezası

Hz.  Ebü Hüreyre ve Hz.  Câbir (ra.) anlatıyor:

"Resülullah (sav) buyurdular ki: Deve, sığır veya davar sâhibi olup da, bunlardaki Allah'ın hakkını eda etmeyen herkese Kıyamet günü, bu mallar, olduğundan daha çok ve mümkün olduğunca iri ve şişman olarak geleceklerdir.  Adam, onlar için, düz ve geniş bir yere oturtulacak, hayvanlar bacakları ve tabanlarıyla onun üzerinden geçecekler.  Geçiş sırasında boynuzlarıyla tosluyacaklar ve ayaklarıyla ezecekler.  İçlerinde boynuzsuz veya boynuzu kırık biri bulunmayacak.  Bu şekilde sonuncusu da onun üzerinden geçince, birincisi aynı geçişe tekrar başlayacak.  Mahlükatın hesabı tamamlanıp hüküm verilinceye kadar bu hâI devam edecek."

Keza "kenz'‚ (hazine) sâhip olup da ondaki (Allah'ın) hakkını ödemeyen herkese, Kıyamet günü hazinesi, dazlak başlı bir yılan olarak gelecek, ağzını açıp peşine düşecektir.  Yılan yaklaştıkça adam ondan kaçacak.  Sonunda yılan ona: "Gizlediğin hazineni aI! Ben ondan müstağniyim!" diye bağırır.  Adam, neticede yılandan kaçma çaresinin olmadığını anlayınca, elini ağzına sokar.  Yılan da onu, aygırın alafı kemirmesi gibi kemiriverecek."

(Buhâri, Zekât 3, Tefsir, Âl-i İmrân 14, Berâet 6, Hiyel 3; Müslim, Zekât 26, (987); Muvatta, Cihâd 3, (2, 444); Ebü Dâvud, Zekât 32(1658,1659,1660); Nesâi, Zekât 2, 6, (5,12-14). )

Hz.  Ebü Hüreyre (ra.) anlatıyor:

"Resülullah (sav) vefat edince, ondan sonra Hz.  Ebü Bekir (ra.) halife seçildi.  Bunun üzerine bedevilerden bir kısmı "irtidât" etti.  Hz.  Ebü Bekir halife olarak onlarla savaşmaya karar verince Hz.  Ömer, "Resülullah (sav): "İnsanlar lâ ilahe illallah deyinceye kadar onlarla savaşmaya emrolundum.  Bunu söylediler mi, benden mallarını ve nefislerini korurlar.  (İslâm'ın) hakkı hâriç artık hesapları da Allah'a kalmıştır!" demiş iken, sen nasıl insanlarla savaşırsın?" dedi.

Hz.  Ebü Bekir: "Allah'a yemin olsun, namazla zekâtın arasını ayıranlarla savaşacağım.  Zira zekât, malın hakkıdır.  Vallahi, Resülullah (sav)'a vermekte oldukları bir oğlağı vermekten vazgeçseler, onu almak için onlarla savaşacağım" dedi.

Hz.  Ömer sonradan demiştir ki: "Allah'a yemin ederim, anladım ki, Hz.  Ebü Bekir'in bu görüşü, Allah'ın savaş meselesinde ona ilhamından başka bir şey değildi.  İyice anladım ki, bu karar hakmış."

(Buhâri, İ'tisâm 2, Zekâtı, İstitâbe 3; Müslim, İmân 32, (20); Muvatta, Zekât 30, (1, 269); Tirmizi, İmân 1, (2610); Ebü Dâvud, Zekât 1, (1556); Nesâi, Zekât 3, (5,14). )

Yukarıda geçen hadislerden de anlaşıldığı gibi zekatı vermemek hem dünyada, hem de ahirette cezayı gerektiren büyük bir günahtır.  Dünyadaki cezası, o zekatın İslam Devleti tarafından zorla alınması, gerekirse tazir cezası uygulanması, direnenlere karşı savaş açılmasıdır. 

Ahiretteki cezalarını ise Kur’an’dan okuyalım:

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنَّ كَث۪يراً مِنَ الْاَحْبَارِ وَالرُّهْبَانِ لَيَأْكُلُونَ اَمْوَالَ النَّاسِ بِالْبَاطِلِ وَيَصُدُّونَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِۜ وَالَّذ۪ينَ يَكْنِزُونَ الذَّهَبَ وَالْفِضَّةَ وَلَا يُنْفِقُونَهَا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۙ فَبَشِّرْهُمْ بِعَذَابٍ اَل۪يمٍ

يَوْمَ يُحْمٰى عَلَيْهَا ف۪ي نَارِ جَهَنَّمَ فَتُكْوٰى بِهَا جِبَاهُهُمْ وَجُنُوبُهُمْ وَظُهُورُهُمْۜ هٰذَا مَا كَنَزْتُمْ لِاَنْفُسِكُمْ فَذُوقُوا مَا كُنْتُمْ تَكْنِزُونَ

"Ey iman edenler! Bilin ki yahudi din bilginlerinin ve hıristiyan din adamlarının birçoğu halkın mallarını haksızlıkla yerler ve Allah yolundan alıkoyarlar. Altın gümüş biriktirip Allah yolunda harcamayanları elem veren bir azapla müjdele!

O gün bunlar cehennem ateşinde kızdırılıp onların alınları, böğürleri ve sırtları dağlanacak: İşte yalnız kendiniz için toplayıp sakladıklarınız; tadın şimdi biriktirip sakladıklarınızı!"

(Tevbe 33-34)

İnkar ederek vermeyenler ise, zaten dinden çıkarak kafir olurlar ve Cehennemden hiç çıkamazlar.

Zekatın Önemi

Zekat, veren açısından çok önemlidir. Çünkü onu mala tapmaktan kurtarır, ihtiyaç köleliğinden özgürlüğe kavuşturur, cimriliği giderip cömertliğe alıştırır, ihtirası azaltır, kanaat ve gönül zenginliğine ulaştırır, huzur verir, ruh sağlığına erdirir, kişiliğini geliştirir, şefkat ve merhameti öğretir, dost kazandırır, düşmanlıkları önler, yabancıların fitnelerini söndürür, mala hayır bereket getirir, güven altına alır ve ebedileştirir, malî disiplin sağlar, malla gelecek fitnelerden, günahlardan korur,

Alan açısından da önemlidir; ihtiyacını girdir, kıskançlığı önler, çalışmaya sevk eder, dindar ve ahlaklı olmaya teşvik eder. 

Zekat toplum açısından da önemlidir.  Gerçekten zekat toplumsal denge ve sosyal barış açısından fevkalade önemlidir. Aynı zamanda en geniş bir sosyal güvenlik kurumudur. Toplumun ruhi değerlerini takviye eder, insanları birleştirir, kenetler.  Paranın stok edilmesini önleyerek  yatırımı teşvik eder. Böylece iş, işçi ve üretimi teşvik ile kalkınma ve refahın itici gücü olur. 

Zekat Verme Ve Alma Adabı

Zengin, zekat verirken vazifesini yapmaktadır; onun için asla başa kakmayacak, gönülsüz davranmayacak, karşılık beklemeyecek, angarya yüklemeyecek, malın adisini değil, en iyisini vermeye çalışacaktır Çünkü malı fakire değil, aslında Allah(cc.)' a vermektedir.  Verdiğini küçümseyerek kibir ve kendini beğenmişlikten kurtulmaya çalışacak, fakiri horlamayacak, bilakis ibadetini yapmaya sebep olduğu için ona minnettar olacak, başkasının malı olduğu için de bekletmeden verecek, iyi ve ihtiyaç sahibi insanları araştırarak layık olanlara vermeye çalışacaktır.

Fakir de zekat alırken asla ezilmeyecek, utanmayacaktır.  Çünkü, mal gerçekte Allah’ındır ve nihayet zekatla  hakkını almaktadır. Ancak, bir aracı olan zengine teşekkür edecek, dua edecek, varsa kusurlarını örtecektir.  O malla ihtiyaçlarını karşılayacak ve daha fazlasını, başka muhtaçlar faydalansın diye almayacaktır.  Bir de, haram kazancın zekatını almayacak, helalinden  aldıklarını da asla haram yollarda heder etmeyecektir.