Lukata / Buluntu Mal

Sözlükte “buluntu mal” anlamına gelen lukata, İslâm hukukunda “mâliki bilinmeyen, fakat mubah mal grubunda da yer almayan buluntu mal” demektir.   Bir başka tarifle luketa, “üzerindeki hakkını terketme niyeti olmaksızın mâlikinin iradesi dışında kaybolmuş ve bir başkası tarafından bulunmuş sahibi bilinmeyen maldır.” 

 

Kur’an’da yitirilen bir malın bulunmasının tâbi olduğu ahkâma dair özel bir açıklama yer almaz.  Hadislerde, gerek sahibi bilinmeyen başıboş hayvanlar, gerekse buluntu mallarla ilgili olarak malı bulan şahsa sorumluluk yükleyerek hak sahibinin hakkını korumaya öncelik veren, malın sahibini bulmayı ve malı belli bir süre koruma altına almayı, bu mümkün olmadığı takdirde malın israfını önlemeyi hedefleyen bazı pratik tedbirler zikredilir.   

 

“Birisi Rasûlullah'a gelerek bulunmuş eşyayı sordu; şöyle buyurdular: 

 

- Onun kabını, bağını belleyip aklına yerleştir, sonra bir sene onu etrafa duyur, sahibi çıkar gelirse (verirsin), aksi halde o sana kalır.  

 

- Kayıp koyun hakkında ne dersiniz? 

 

- O ya senin, ya kardeşinin yahut da kurdundur.  

 

- Ya kayıp deve? 

 

- Senin onunla ne işin var? Onun su kabı da var, sağlam pabuçları da var; sâhibi onu buluncaya kadar suya gelir (içer) ağaçlardan yer (karnını doyurur).   

 

Hz.  Câbir şöyle demiştir: 

 

"Rasûlullah (s. a. v. ) değnek, kamçı, ip gibi şeyleri bulan kimsenin onlardan bizzat faydalanmasına izin vermiştir. "  

 

Bunlar ve benzeri hadislerden ve İslâm hukukunun umûmî prensiplerinden bulunmuş eşya hakkındaki hükümler şöylece tesbit edilmiştir: 

 

1- Buluntu malı almak: 

 

Yolda bulunan, görülen sahipsiz yitik bir malı almak mübah, mendup, vâcip ve haram hükümlerine tâbi tutulmuştur: 

 

Olduğu gibi bırakıldığı takdirde zâyi olmayacağı, meselâ bir başka güvenilir kimsenin alacağı bilinen bir yitik malı alıp almamak mübah, yani serbesttir. 

 

Olduğu yerde bırakıldığı takdirde zâyi olması ihtimâli bulunan şeyi, sahibini bulup teslim etmek niyetiyle almak mendûptur; dinde teşvik edilmiştir.  

 

Zâyi olması ihtimali kuvvetli veya kesin ise onu, iyi niyetle almakvâcip, yani gereklidir. 

 

Kendine maletmek üzere yitik malı alıp götürmek haramdır.  

 

Sahibini bulunca vermek üzere alınıp götürülen yitik mal, bulanın bir ihmal ve kusuru olmaksızın zâyi olsa bunu sahibine ödemesi gerekmez; çünkü mal emânet hükmündedir. 

 

 Ancak kendine mal etmek üzere alıp götürmüş de o da zâyi olmuş ise, sahibine ödemek (tazmin) mecbûriyetindedir.  

 

Bulan kimse dilerse yitik malı alıp muhâfaza eder ve sâhibini bulmak için gerekeni yapar; dilerse -emin olduğu takdirde- resmî makamlara teslim eder.  

 

2- Şahit tutmak ve etrafa duyurmak: 

 

Bir kimse bir şeyi bulunca önce bulduğuna dair birkaç kişiyi şahit tutacaktır.  Eğer şahit tuttuğu takdirde kötü niyetli bir kişinin malı elinden alması ihtimali varsa bundan vazgeçebilir.  Şahit tutmak birkaç kişiye "bende bulunmuş bir mal var, arayan olursa bildirin" demekle yerine getirilmiş olur.  

 

Etrafa duyurmaya gelince: Tercihan eşyanın bulunduğu yer civarında, çarşı pazar, câmi gibi yerlerde, önce sık sık, sonra haftalık, aylık ve altı aylık aralarla "bir şeyin bulunduğunu ilan" suretiyle yapılır.  İlan müddeti en çok bir senedir.  Eşyanın önem derecesine, sahibinin arama ihtimaline göre bu müddet ayarlanır.  

 

 

3- Sahibinin çıkması ve çıkmaması: 

 

Yitik malın sahibi çıkar ve gerçekten malın sahibi olduğu kanaatini verirse malı kendisine teslim edilir.  İlan müddeti dolduğu halde sahibi çıkmazsa bulan kimse muhayyerdir: Saklamaya devam edebilir; Zenginlere değil, fukarâya sadaka olarak verebilir; Kendisi fakir ise bizzat faydalanabilir.  Zengin ise, ondan istifade etmesi haramdır.  Ancak fakir olan babasına, oğluna ve zevcesine verebilir; Resmî makamlara teslim edebilir.  Yitik malın sahibi ne zaman çıkarsa çıksın malını veya (malı tüketilmiş ise) bedelini alma hakkına sahiptir.  

 

Ehlî hayvanlar ile alıştırılmış güvercin, keklik vb.  yitik mal kabul edilir.  Sahipsiz koyun, sığır ve devenin ahnması caiz olur.  Eğer alan adam, hâkimin hükmü olmaksızın bunlara nafaka verirse, kendiliğinden vermiş olur.  Eğer hâkimin emriyle yedirirse sahiplerinin borcu olur.  Hayvanın sahibi geldiği zaman besleyen, nafakayı alıncaya kadar vermeyebilir.

 

Mekke arazisinden bulunan eşya ile sair beldelerde bulunan eşittir; aynı hükümlere tabidir.  

 

Tarla, bağ, bahçe gibi yerlerden mahsul toplandıktan sonra geride kalan tek tük mühsulü başaklamak/toplamak caizdir.  Ancak bunlar toplandıktan sonra malın sahibi gelip isterse vermek gerekir.  Irmak ve derelerde akıp gelen meyva, sebze ve kereste olmayan odun vesaireyi alıp faydalanmak caizdir.  

 

Ayakkabısı, başörtüsü değiştirilen kimse bunun yanlışlıkla yapıldığı kanaatinde ise, kendisine bırakılan, yitik eşya gibidir.  Hırsızlık maksadıyla yapıldığını anlarsa bırakılandan istifâde edebilir.